Demiryol-İş Sendikası ve Metro A.Ş.* arasındaki görüşmeler anlaşmazlıkla sonuçlandığı için bir son dakika gelişmesi olmazsa 22 Ekim’de metro ve tramvay işçileri greve çıkacak. Her gün tramvay kullanan birisi olarak sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Ben bu grevi destekliyorum. Sendikanın açıklamasına göre açlık sınırının (TÜİK’e göre yaklaşık 3 bin TL) biraz üzerinde maaş alan işçilerin grev hakkının tartışılması bile aslında zül. (Şirketin açıklamasına göre ise giydirilmiş ücretler 5 bin TL civarında. TÜİK rakamlarını değil de gerçekleri dikkate alırsak bu ücret de artık açlık sınırına yaklaşmış durumda.)

Ancak gerek ülkemizin geldiği siyasal durum gerekse sınıf bilincinin bir türlü istenilen seviyeye ulaşmaması her seferinde bu tarz tartışmaları gerekli hale getiriyor. Geçtiğimiz yıl İstanbul’daki CHP’li bazı belediyelerde yaşanan grevlerdeki tartışmaların benzeri şimdi de İzmir’de yaşanıyor. Bu tartışmalarda öne çıkan bazı soruları madde madde cevaplamaya çalışalım.

*İnsanlar çalışacak iş bulamazken grev yapmak nankörlük mü?

Ülkeyi bu hale getiren emekçiler olmadığı için fatura da emekçilere kesilemez. İşsizliğin nedeni işçilerin yüksek yaşam standardı değil yanlış politikalardır. İşçi ücretlerinin dünyada en yüksek olduğu Avrupa ülkelerinin işsizlik sıralamasında da en geride olmaları bu konuda bir fikir verebilir.  Ayrıca bir emekçinin yaşam standardının düşmesi diğer emekçinin de yaşam standardının düşmesi anlamına gelir. Metro çalışanının 3 bin TL aldığı bir yerde bütün patronlar için bu tarz ücretler norm haline gelme tehlikesi taşır. (Bkz. Düne kadar minimum ücret düzeyi olan asgari ücretin bugün standart ücret haline gelmesi.)

*CHP’li belediyelerde grev yapmak AKP’nin işine yaramaz mı?

Evet yarar. O yüzden bu fırsatı iktidarın ve yandaş medyanın eline vermemek de yine CHP’li Büyükşehir Belediyesine ve onun emekçi dostu olduğunu her fırsatta dile getiren başkanı Tunç Soyer’e düşmektedir. Bu yaptığınız iktidara yarar diyerek işçilerin açlık sınırında yaşamaya devam etmelerini beklemek vicdansızlık olduğu gibi sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partinin varlık nedenine de aykırıdır.

*Grevden İzmirliler olumsuz etkilenmeyecek mi?

Evet etkilenecek. Grev tam da bu yüzden yapılır zaten. Her şeyin normal akışında ilerlemesini sağlayan ama günün sonunda yaptıkları işin önemi fark edilmeyen işçinin “Hey! Ben buradayım. Seni evine, işine sevdiklerine ben ulaştırıyorum ama emeğimin karşılığını alamıyorum” demesidir biraz da grev. O yüzden grevden olumsuz etkilenmek istemeyen İzmirliler sorumluyu doğru tespit etmeli, beklentilerini ve eleştirilerini onlara yöneltmelidir.

*Daha fazla zamma belediyenin ekonomik koşulları elvermiyor.

Bütün maliyetler yükselirken düşen tek şey emeğin fiyatı bu ülkede. Yabancı yatırımcı çekmek adına ülkeyi Bangladeş’e çeviren ve milyonları açlığa terk eden AKP iktidarının da sığındığı bir liman bu argüman. İktidar alternatifi olmaya çalışan sosyal demokrat belediyelerin de bu tarz argümanlara sarılması, olası bir CHP iktidarında da ilk feda edileceklerin emekçiler olduğunu gösteriyor. Bu yüzden eğer CHP bu ülkede gerçekten bir şeyleri değiştirmek istiyorsa buna emeğe verilen değeri arttırarak başlayabilir. Ekonomik koşullar bahane edilerek ilk saldırılan şeyin emekçilerin ekmeği olması alışkanlığından artık vazgeçilmesi gerekiyor. Belediyenin ekonomisi kötüyse emekçinin maaşına gelene kadar kısılacak onlarca kalem olması gerekli.

*Demiryol-İş’in ve aynı zamanda Türk İş’in de Başkanı olan Ergün Atalay yandaş bir sendikacı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni zora sokmak için grevi zorluyor.

Muhtemelen öyle. Çünkü ülkedeki milyonlarca emekçiyi açlık sınırının altında yaşamaya mecbur eden asgari ücret anlaşmasının altında onun imzası var. Derdi gerçekten işçinin hakkı olsa örgütlü olduğu tüm iş yerlerinde benzer bir mücadeleyi örgütler. Onun başka hesapları olabilir ama bu işçinin hakkı olan maaş için grev yapmasının kutsallığına leke düşürmez. Yanlış olan burada grev yapılması değil Demiryol-İş’in örgütlü olduğu diğer iş yerlerinde grev yapılmamasıdır.  Sarı sendikacı kavramının vücut bulmuş hali olan Ergün Atalay’ın yandaşlığını eleştirmek başka, işçinin hakkını vermemek başka konulardır.

*Görüşmelere Büyükşehir Belediyesi’ni ve Metro A.Ş.’yi temsilen SODEMSEN ( Sosyal Demokrat Belediye İşverenleri Sendikası) katılıyor. Halka karşı siyasal sorumluluğu olmayan profesyonellerin, emekçilerin karşısına işveren temsilcisi diye muhatap olarak çıkarılması ülkeyi şirket gibi yönetmek isteyen anlayışın belediyelere bir yansıması. SODEMSEN konusunu da önümüzdeki yazılarımızda ayrıntılı olarak ele alacağım.