ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. 4 Ocak 1961 yılında kabul edilen, basın çalışanlarının hak ve yasal özgürlüklerini güvence altına alan “212 sayılı kanun” adlı düzenlemenin Resmi gazetede yayınlanması ile 10 Ocak, çalışan gazeteciler için kutlama günü ilan edildi.

Fakat veriler bugünün pek de ‘çalışan gazeteciler’ günü olmadığını gösteriyor. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) verilerine göre Türkiye’de 157 gazeteci tutsak. İki yıllık OHAL Türkiye’sinde yedi Kanun Hükmünde Kararname ile toplamda 166 medya kuruluşu kapandı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) verilerine göre Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 156. sırada. 2018’in son 7 ayında ise 700 gazeteci işsiz kaldı. İş kolları arasındaki işsizlik rakamlarına baktığımızda da, basın sektörü %30’luk rakamla birinci sırada.

Veriler bunu gösterirken mesleğe yeni başlayan gazeteciler için durum gelecek vaat etmiyor. Birçok gazeteci asgari ücretin altında ve güvencesiz olarak çalışıyor ya da birkaç ay çalıştırılıp işten çıkarılıyor.

İktidar ve yargı yoluyla sindirme politikaları ile karşı karşıya kalan gazeteciler yaptıkları haberlerden dolayı adliye koridorlarında mesai harcıyor.

10 Ocak Gazeteciler Gününde yerelde çalışan gazetecilerin mesleğe bakışını ve meslekten beklentilerini konuştuk.

HALİDE DEMİR (EGE POSTASI): BASIN EMEKÇİLERİ TUTUKLANMA KORKUSU YAŞIYOR

Dünyada basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 159’uncu sırada olduğumuz gerçeğini yaşadığımız bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü hakkında yazılacak çok şey var aslında. Gazetelerin birer birer kapandığı, yüzlerce meslektaşımızın işsiz kaldığı, tutuklandığı ya da ekonomik koşullar nedeniyle mesleklerinden ayrılmak ya da mesleklerini yapamaz duruma geldiği günleri yaşıyoruz.

Basın emekçileri yaptıkları haberler nedeniyle sık sık Cumhuriyet savcılarına ifade verme, gözaltına alınma ya da tutuklanma korkusunu yaşamak durumunda kalıyor. Bana göre ülkemizde neredeyse tüm basın-yayın kurumları yakın durdukları görüş ya da tarafa göre haber yapmaya başladıkları, tarafsızlık ve objektif bir haber dili kullanma noktasından giderek uzaklaştıkları için toplum nezdinde güvenilirliklerini giderek daha fazla kaybediyor.

Ulusal ve uluslararası meslek etik ilkelerine riayet eden, bu ilkeleri dikkate alarak haber yazan, hazırlayan ve yayınlayan kurum ve gazetecilerin sayısı da giderek azalıyor. Bu durum toplumun tarafsız ve objektif haber alma hakkından olmasına neden olduğu gibi, toplumdaki kutuplaşmayı da arttırıyor.

İlkeli, tarafsız, objektif, her kişi ve kurumun ve haberde adı geçen herkesin görüşlerinin de alındığı, bunu yapmak için çaba sarf edildiği bir habercilik yapma noktasında hala çalışabilen bizim gibi gazetecilerin tüm tehdit, baskı ve meslekten olma kaygılarını göze alarak çalışmaları gerektiğine inanıyorum.

Hala çalışabilen bir gazeteci olarak, daha geçen gün bile meslek ilkelerinin tümüne riayet etmeme karşın savcılığa ifade verdim, bir başka durumda bir siyasetçinin haksız hakaretine maruz kaldım. Neyse ki bugün elime geçen savcılık kararında kovuşturmaya gerek olmadığı kararını görme fırsatım oldu. Hakaretine maruz kaldığım siyasetçi de meslektaşlarımın ve meslek örgütlerimizin de açıklamalarının ardından özür dileyebildi. Bu son iki örneğin sonucunun olumlu olmasında tarafsız, objektif ve meslek ilkelerine uyan habercilik yapma çabamın da etkili olduğunu düşünüyorum. Savunduğum ve düşündüğüm şekilde habercilik yapma imkânımın sürmesi dileğiyle tüm meslektaşlarımın çalışan gazeteciler gününü kutluyorum.

ERMAN UZUN (EGEDE BİRGÜN): GAZETECİLER BİRLEŞMELİ

2002 sürecinden itibaren, AKP iktidarının ülkemizdeki hâkimiyetinin getirdiği birçok neden gündelik yaşamımıza etki etmekte ve bunun sonucu doğrudan bir müdahale ile karşı karşıyayız. Çeşitli nedenlerle mesleğin itibarsızlaştırılması önceki dönemlerde ülkemizin ve dünyanın en saygın mesleklerinden olan gazeteciliğin neredeyse tamamen itibarını kaybetmesini sağlamıştır. İktidar eliyle medya sahiplerine uygulanan baskılar, muhalif gazetecilerin akreditasyonlarının iptal edilmesi, patronlarına uygulanan baskı ile birlikte gazetecilere mobing uygulanması, yargı eli ile baskı kurularak tutuklanması, işi ile tehdit edilmesi, iş ve siyasi nedenlerle gazetecinin kendisine oto sansür uygulaması, iktidarın sansür uygulamaları, muhabirin eşik bekçisinin artık sadece gazetenin ideolojisi ile paralel hareket etmemesi mesleğin doğrudan itibar kaybına neden olan belli başlı sorunlarıdır. Bu sorunların üstesinden gelebilmek için, bütün gazetecilerin birleşmesi gerekmektedir. Tüm meslektaşlarımın çalışan gazeteciler gününü kutluyorum.

BELMA YÜCEL (TGS İZMİR ŞUBE YÖNETİCİSİ): KAÇ GENÇ GAZETECİNİN MESLEK AŞKI ÇALINDI?

Öncelikle bütün meslektaşlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü kutlarım. Ancak Türkiye’de Çalışan Gazeteciler Günü, çalıştırılmayan gazeteciler gününe dönüşmüştür. 30 yaşındayım ve üniversite yıllarımdan beri sahada görev alıyorum. Benimle gazeteciliğe başlayan arkadaşlarımın pek çoğu iş kolu değiştirmek durumunda kaldı. Sansür, baskı, meslektaşlarımızın yargılanması tabii önemli etkenlerden ancak "gazetecilik" stratejik olarak ülkemizde bitirilmeye çalışan bir meslek dalı olmuştur.

Şuan birçok arkadaşımız asgari ücrete mahkûm bırakılıyor. Yani yoksulluk sınırının altında habercilik yapmaları isteniyor. Üstelik haber kaynaklarına bakın. Ülkenin kaymak tabakası. Bir ölçü, sınır yok buralarda kısacası.

Özellikle biz gençler basının içinde bulunduğu olumsuzlukları, üç beş kat fazlasıyla yaşarız.

İş ekmek derdimize, gazeteci olduğumuzu kanıtlama çabasını ekliyoruz. Sarı basın kartını bırakın pek çok arkadaşımız yıllarca sigortasız çalıştı. Buna itiraz eden arkadaşlarımız kapı önüne konmakla tehdit edildi. Yaptıkları haberlerden dolayı mobing uygulandı.

Bu yıl kaç genç gazeteci işsiz, geleceksiz, umutsuz bırakıldı, kaç genç gazetecinin meslek aşkı çalındı diye sorsak, sizce yanıt bulabilir miyiz? Sanmıyorum...

Yaşadığımız sorunlara tabi ki seyirci kalmıyoruz. İzmir'de 7 yıl önce yüzü aşkın gazeteci arkadaşımızla Genç Gazeteciler Platformunu kurduk. Yukarıda bahsettiğim sorunları da kaleme alarak basın açıklamaları yaptık. Düzenli toplantılar gerçekleştirerek önemli gazeteci büyüklerimizi İzmir'de ağırladık. Çalışmalarımız birbirimize omuz vererek devam ediyor. İzmir'de gençler olarak Türkiye'de ki tüm meslektaşlarımıza ışık tuttuğumuzu düşünüyorum.

Tabi iş güvencesi başlı başına sorun mesleğimizde. Düşünün sabah ödül alıp akşam kovulan gazeteciler var. Kıdem tazminatını bırakın maaşını tam alamamış pek çok yetenekli arkadaşımız bu mesleği bırakmak zorunda bırakıldı. Tüm bunlar yaşanırken yurttaşlara doğru haberi aktarmayı görev edinen gazeteciler haklarını savunacak örgütlenmeyi sağlayabiliyor mu? Tabiî ki hayır! Çeşitli yollarla sendikalaşmanın önüne engeller çıkartılarak örgütlenmenin önü kapatılıyor. Ben tüm meslektaşlarıma gazeteniz aracılığıyla seslenmek istiyorum. Sendikalı olmak Anayasal hak. Zaten pek çok hakkımız bu ölçüde budanmışken fazlasına izin vermeyelim. İnsanca koşulları talep ediyoruz fazlasını istemiyoruz. Korkmayalım. TGS çatısında örgütlenelim. Türkiye Gazeteciler Sendikası her geçen gün büyüyor. Biz güçlüyüz. Geçmişe değil geleceğe odaklanarak sendikalaşmanın önünde duran engelleri bir bir aşıyoruz.

Tek başına mücadele etmeye zorlanan meslektaşlarımız, yalnız değilsiniz. Sendika yoluyla bütün sorunlarımızı hep birlikte aşacağız.

EREN SARAN (GAZETE POYRAZ): KUTLANACAK BİR GÜN YOK

Çalışan Gazeteciler Gününde Türkiye’de gazeteci olmanın artık neredeyse imkânsız hale geldiğini düşünüyorum… Toplam 157 arkadaşımız hapiste, muhalif basın iktidarın sopası ile her gün tehdit edilmekte, mevcut havuz medyası tek bir ağızdan konuşmaktayken bizlerin özgürce meslek ettiğine uygun anlamda çalışmamız mümkün olmuyor… Üstelik ücretlerimiz düşük, çalışma saatlerimiz esnek ve yazma özgürlüğümüz tutuklanma endişesi ya da patronlarımızın anlaşmalı olduğu siyasi partiler ve işletmeler ile sınırlandırılıyor. Ben bu mesleğin yerellerde gerekli birikime sahip olmayan kişilerce de değersizleştirildiğine, yaptığımız haberlerin şimdi onunla ters düşemeyiz diyerek yayımlanmadığına da tanık oldum. Mahkûm edilen, baskı gören, zor şartlarda çalışan biz gazetecilerin ve çalıştırılmayan arkadaşlarımızın kutlanacak bir günü olduğunu düşünmüyorum.

GÖKÇE ADAR (DOKUZ EYLÜL): SEÇME ŞANSIM OLSA YİNE BU MESLEĞİ SEÇERDİM

Meslek büyüklerimiz anlattığı kadarı ile şuan günümüz koşullarında gazetecilik yapmak çok kolay fakat her geçen gün yeni medya kavramı işlevselliğini arttırdıkça geleneksel gazetecilik yapmak da bir o kadar zorlaşıyor. Günümüzde internetin ve sosyal medyanın işin içine girmesi ile artık haber yazmada hız önem kazanıyor. Haber atlatma artık internet üzerinden anlaşılıyor. Üstüne üstelik erkek egemen olan bir meslek kolunda kadın olarak ayakta kalmaya çalışıyorsanız işiniz daha da zorlaşıyor. Haber kaynakları ile kurmanız gereken diyalog, telefonlaşmalar, görüşmeler size farklı niyetler ile dönebiliyor. Tüm zorluklara rağmen işimi severek yapıyorum ve tekrar seçme şansım olsa tekrar bu mesleği seçerim.

Meslekten beklentim ise, bana yeni kapılar açacağını umut ediyorum, çevremi geliştirerek beni istediğim noktaya ulaştıracağından eminim. Açıkçası maddi olarak bir beklentim yok ama manevi olarak her geçen gün aldığım haz ve mutluluk artıyor. Özellikle yaptığım haberler hakkında yorumların olması bana geri dönüşlerin yapılması beni inanılmaz mutlu ediyor.

Şuan birçok genç arkadaşım, sigortasız ve para almadan çalıştırılıyor ne yazık ki bu sektörde çalışan genç gazeteci adayların kaderi bu. Bu durumların yaşanması mesleği de niteliksizleştiriyor bence.

MEHMET İŞLER (EGE'DE SONSÖZ): HER ŞEY 'GÖRÜŞ AL, İNTERNETTEN FOTOĞRAF BUL, YAPIŞTIR' SİSTEMİNE DÖNDÜ

Meslekte karşılaştığımız sorunları iki başlık altında ifade edebiliriz. Birincisi mesleği saf bir şekilde haber temeline oturtarak yapma ihtimali günden güne azalıyor. Yani gerçek haberden söz ediyorum. ‘Kim, ne dedi? O, şunu dedi’ noktasında sıkışıp kalmış bir düzen var. Bunu özellikle İzmir özelinde biz yerel basın temsilcileri çok daha iyi hissediyoruz. Dosya haber, araştırma haber, röportaj dizileri vs… Bunlar azalmadı mı? Bazen sadece bir fotoğraf haber olabiliyor, yazdıklarınızın çok fazla bir önemi kalmıyor. Bugün stajyer olarak çalışmaya başlayan bir muhabire bile yöneticiler ‘fotoğraf makinen varsa getir, yoksa al’ diyorlar. Fotoğraf makinesiyle dolaşan kaç muhabir kaldı? Çünkü artık her şey, ara, görüş al, internetten fotoğraf bul, yapıştır sistemine döndü. Bunu çoğu zaman kendim de yapıyorum. Bu bir öz eleştiridir. Bu habercilik hazzı da vermez, günden güne haber olgusunu da öldürür. Haberciliğin ölmesini sadece bu sebebe bağlamıyorum, bu sadece bir örnek. Nedenlerden birisi. Mesela rutin bir haber yokken dışarı çıkan muhabire ‘otur şunu ara, bunu ara, oturduğun yerden haber yap’ demek nasıl bir mantıktır?

Ayrıca artık medyada yönetici ya da patron olanların kurumlardan gelen bültenler dışında haber kullanmak istemediklerini düşünüyorum. Herkes konu açılınca ‘muhabir yok’ diye yakınıyor ama bunun samimi olmadığını düşünüyorum. Muhabir çalıştırmak istenmemesinin temelinde sadece maddi kaygı yok. ‘Bir muhabirin maaşı, sigortası bana yük olur’ diye düşünen ticaret erbapları da var. Ama gazeteciliğin içinden gelmiş, neyin ne olduğunu bilen kesimin kasıtlı olarak muhabir çalıştırmadığını düşünüyorum. Çünkü muhabir demek düşünen, hisseden, duyguları, siyasi görüşü olan bir insan demek. Onun haber yapması patronu uğraştırabilir. Bülten gelsin kullan, daha basit değil mi? Meslek büyüklerimizin anlattığı, 25- 30 kişilik haber servislerinden 1-2 muhabirin tüm alanlara baktığı kurumlara dönüşmüş sistem. Teknik konularda sadece bu örneklerle yetineyim. Gazetecilikle alakası olmayanların, iletişim fakültesinin yolunu bilmeyenlerin yönetici ve patron olmasına, gazeteciliği sadece insan ilişkilerine indirgemelerine ve yaşanan sığlaşmaya girmek istemiyorum bile.

İkinci konu ise sosyal ve ekonomik şartlar… İddia ediyorum; bu kadar çok aktiflik isteyen ama bu kadar az maddi karşılık veren başka bir meslek yok. Altını çizmek istiyorum, bugünün şartlarında bu mesleği gönülden yapıp zengin olmak isteyen zaten olamaz. En azından benim etrafımda yok böyle bir insan. Ama insani şartlarda yaşamak için almamız gerekli maaş noktası hiçbir zaman ulaşılabilir olmuyor. Her gün sonlanırken ‘yarına ne haberi verebilirim?’ düşüncesi bizim artık iliğimize işlemiş durumda. Bir yandan ‘yeni nesil yetişmiyor’ eleştirisinin samimiyetsizliği de ortada. Kimse hakkını maddi ve manevi olarak alamadığı bir ortamda durmaz. Sektör değiştirenler olmadı mı etrafımızda? Oldu. Haksız diyebilir miyiz? Hayır. İşsiz kalan gazeteciler konusu kanayan bir yaradır ayrıca!

İşin sansür, özgür olmama durumlarına girmiyorum. Çünkü bunlar kitaplık, tezlik konular. Sadece şu kadarını söyleyeyim; Türkiye’de şu an itibariyle en zor gerçek gazeteciliğin İzmir’de yapıldığını düşünüyorum. Genel iktidar ve yerel iktidar birbirine zıt durumda. Ülke genelinde gazetecilerin karşılaştığı sorunlara yereldeki kurumların maddiyat kaygıları eklenince iş muhabirler için içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Çünkü yaptığın haber illaki birilerinin işine yararken, birilerini rahatsız ediyor. Ama bu da haberin doğasında var.

NİL KAHRAMANOĞLU (YURT GAZETESİ): KÖTÜ KOŞULLARIN AZALTILMASINI TALEP EDİYORUZ

Öncelikle bir iletişim fakültesi mezunu olarak çok net bir şekilde söyleyebilirim ki İletişim fakültelerinden mezun olan öğrenciler çaresiz ve ‘yarın’ kaygısı taşımaktalar. Basın sektöründe işsizlik ve düşük ücretle çalışma gibi sorunlar özellikle bizim gibi mesleğe yeni başlayanlar için büyük bir soru işareti yaratıyor. İş bulabilen birçok arkadaşlarımız da çalıştıkları kurumda ‘İşten atılır mıyım?’ korkusu yaşıyor. Meslekte yeni sayılan bir basın çalışanı olarak her şeyden önce biz gazeteciler için maddi kaygıların, karamsarlığın ve kötü çalışma koşullarının azaltılmasını talep ediyoruz.

Bugün baktığımızda medyanın yüzde 90’ı tek bir elden kontrol ediliyor. Ülkenin en büyük sorunlarından biri haline gelen ‘basın özgürlüğü’ de anlamını yitirmiş bir kavrama dönüşmüş durumda. Böyle bir ortamda özgürce haber yapmakta ne yazık ki pek mümkün değil. Binlercesinin işsiz, onlarca gazetecinin cezaevinde olduğu bir süreçte 10 Ocak’ta coşkuyla kutlayacağımız bir günümüz de ne yazık ki yok.

NAZMİCAN ARSLAN (İHA): MESLEĞİMİ GÖNÜL RAHATLIĞIYLA YAPMAK İSTİYORUM

Öncelikle meslek ile ilgili birçok sorun ile karşılaşıyorum. Öncelikle ücret konusunda ve daha sonra çalışma koşulları olarak birçok problem ile karşılaşıyorum. Ama en önemlisi ise gelecek kaygısı diyebilirim. Mesleğimi yaparken hep bir kaygı içerisinde kalıyorum. Sektörün durumu ortada iken insan istemeden de olsa bu kaygı içine girebiliyor.

Meslekten beklentilerim ise bir an önce durumun iyiye gitmesi sadece kendim için değil, sektörün genel hali için bir an önce iyi bir duruma gelmeli. En önemlisi de mesleğimi gönül rahatlığıyla ve kaygı içinde kalmadan yapmak istiyorum. Bunun içinde uygun şartların olması en büyük temennim. Çalışma koşullarının daha insanca olduğu ve herhangi bir baskı altında kalmadan mesleğimi icra etmek istiyorum. Genç insanlara daha fazla şans tanınmasının da gerekli olduğunu düşünüyorum. Yeni nesil gazeteciler ile sektöre yeni bir soluk gelebileceğine inanıyorum.

Editör: Haber Merkezi