Hüner, yaptığı yazılı açıklamada, son beş yılda 10 bin üzerinde basın çalışanının işini kaybettiğini, 4 ‘ü İzmir’den, 145 gazeteci, yönetici ve yazarın cezaevinde bulunduğunu hatırlattı.

Gazetecilerin ‘’işsizlik, açlık ve cezaevi kıskacında’’ olduğunu öne süren Hüner, şunları kaydetti:

‘’Basın Mesleğinde Çalışanlarla İşverenler Arasındaki İlişkileri Düzenleyen 5953 Sayılı Kanun’un bazı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna bazı maddeler eklenmesine dair kanun, Milli Birlik Komitesi’nce 4 Ocak 1961 günü kabul edildi. 10 Ocak 1961 günü de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğü giren yasa ile gazetecilerin bazı sosyal hakları güvence altına alındı. O dönemde basın emekçilerine, çalışanlara önemli kazanımlar sağlayan haklar, ne yazık ki 56 yılda eridi, gitti. Gazeteciler, O dönemde elde ettikleri çalışma koşullarının neredeyse bugün hiçbirine sahip değiller. TGS , 10 Ocak’ı Türkiye’de uzun yıllardır bir bayram havasında kutlamıyor. Gazetecilerin açlık ve cezaevi kıskacından kurtulması, halkımızın sağlıklı bilgiye erişim hakkı için, iş, aş, özgürlük, barış ve adalet taleplerimizi yineliyoruz.’’

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın cezaevlerindeki gazetecilerin serbest bırakıldığı, işsiz gazetecilerin iş bulduğu, adliye koridorlarında gazetecilerin yargılanmak için değil haber yapmak için bulunduğu, sansürün oto-sansürün olmadığı, basın özgürlüğünün tüm kurumlarda hayat bulduğu dönemde 10 Ocak’ı ‘’bayram’’ olarak kutlayacaklarını dile getiren Halil İbrahim Hüner, şöyle dedi:

‘’Basın emekçilerinin temel sorunlarının başında işsizlik geliyor. Son yıllarda sektörde yüzde 60 daralma yaşandı. Çalışanlar, örgütlü, sendikalı olmadıklarından, hak ettikleri ücretleri alamıyor. Ekonomik kazançları evlerini geçindirecek ölçüde olmadığı için de genç gazeteciler evlenemiyor. Hatta büyük çoğunluğu ailesiyle kalıyor, anne babasından harçlık almayı sürdürüyor. Yerel basın ilan, reklam pastasından ‘kırıntılarla’ yaşam savaşı veriyor. Böyle sıkıntılı, kara tabloda, basın bayramı kutlayabilir miyiz? Hapislere zindanlara tıkılabiliriz, hatta öldürülebiliriz, işsiz kalabiliriz, basın kartlarımız devlet tarafından iptal edilebilir, mahkemelere çıkartılabiliriz. Özgürlüklerimizin yok edilmeye başlanmasıyla karşı karşıya kalabiliriz. Ama bizim sözümüz var; Bizim Hasan Tahsin’e sözümüz var. Bizim Uğur Mumcu’ya, Ahmet Taner Kışlalı’ya, Metin Göktepe’ye, Musa Anter’e, Hrant Dink’e, Turan Dursun’a sözümüz var. Bizim Mustafa Kemal Atatürk değerlerini koruyup yaşatacağımıza; gazeteciliği onurlu, erdemli ve teslim olmadan yerine getirmek adına sözümüz var.’’

Editör: Haber Merkezi