Örgütlü mücadelenin ve sendikanın önemine değinen Hüner, “Türkiye’deki tüm sendikaların amacı üyelerinin hak ve menfaatleri doğrultusunda çalışma yürütmektir. Çalışan ve üreten kesimler birlik olursa, örgütlü yapıyla sorunlarını daha çabuk çözebilirler. Aynı zamanda o ülkelerdeki gelişmeye ivme kazandırabilirler. Baktığımızda dünyada örgütlü ülkeler gelişmiştir. Biz bu örgütlü yapılara ulaşamadık. 1980 sonrası yasalarla bu örgütlülüğü böldüler. Biz öncelikle işçiyiz. Fikir işçisiyiz. İşçinin birleşeceği taban emek örgütleri olmalıdır. Sendikalar üyeleriyle güçlüdür. İmzaladığımız toplu sözleşmeler sayesinde de aidiyet duygusunu geliştiriyoruz. İş yerlerinde TİS sürecini yürütürken işveren de mağdur olmasın, işçinin de hak kaybı olmasın istiyoruz” diye konuştu.

Basın özgürlüğünün sadece gazetecilerin istediği bir özgürlük olmadığını belirten Hüner, “Halkın özgür, doğru, temiz bilgiye ulaşma hakkıdır. Gazeteciye baskı uygulandıkça, böyle alt sıralarda yer aldıkça ülkemize yatırım da gelmiyor. Basın özgürlüğünü kısıtlarsanız sonuç ekonomiye dayanıyor. Yaşam birbirine bağlı halkalardan oluşuyor. İş yaşamı verimli değilse biz gazeteciler istediğimiz kadar güzel haberler yapalım insanlara gazete yedirmeyeceğiz. Ülkemizin önünü açın, gazetecilerin önünü açın. Gazeteciler yeni perspektif sunar. Eskiden gazeteciler belediye başkanlarını eleştirir, yanlışlarını söylerdi. Başkanlar da o sorunları gideriyordu. Eskiden gazeteci bir şey söylediğinde dinlenirdi, terslenmezdi. Bunu kaybettiğimiz için bugün bu noktadayız” dedi.

Tutuklu gazetecilerin durumuna ilişkin konuşan Hüner, cezaevindeki gazetecilerle dayanışma içerisinde olduklarını belirtti. Hüner, “Demokrasi, hukuk varış gibi yapıyoruz ama maalesef sekteye uğramış durumda. TGS olarak tutuklu gazetecilerle irtibat halindeyiz, yalnız bırakmıyoruz. Biz tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın derken arkadan gelen binlerce dava ile de uğraşıyoruz. Bizim eriştiğimiz 16 bine yakın dosya var. İçi dolu dosyalar da değil. Biz size soruşturma açalım, tutuklama gitmesin ama başınızda sallanan kılı. Gibi dursun diyor. Böyle bir durumda gazeteciler otomatik olarak kendilerine sansür uyguluyorlar. Milyonlarca lira tazminat davaları açılıyor. Gazeteciler hiçbir iktidarın düşmanı olmadı. Gazetecilere uyguladığınız baskı halkın üzerindeki baskıdır. Halk kirli bilgiye belli süre dayanabilir. Ondan sonra o tepkilerin önünü alamazsınız” açıklamasında bulundu.

Medya ve basın emekçileri üzerindeki baskıyı da aktaran Hüner, “Gerçekleri yazan gazeteciler asla diz çökmezle. Bu baskıyı, sansürü uygulasalar da kendi sicillerini gösterir. Gazetecileri cezaevine atayım, basın ilanını keseyim, yayın yapmak isteyenlerin frekans tahsisini iptal edeyim derseniz bu gelip gider sizin iktidarınızın kara lekesi olarak kalır. Herkesin aynı şeyi düşünmesi ve izlemesi dünya mantığına da uymayan bir şey. Bir şey dayatmaya çalışırsanız size karşı bir direnç olur. Gelişmiş ülkelerde ben bu fikri beğenmedim deyip sansür uygulayamaz. Özgür basın halka her zaman doğru bilgiyi sunar. Ben bu kadar sıkıntılı sürece rağmen gazeteciliğin bir kapı aralayacağına, demokrasinin oturması için önemli bir çalışma yürüteceğine inanıyorum” diye konuştu.

Son olarak aşı meselesi hakkında konuşan Hüner, Sağlık Bakanlığına seslenerek, aşı grupları belirlenirken gazetecilerin de öncelikli gruba girmeleri gerektiğini söyledi. Hüner, “Çünkü gazeteciler halkın içinde olan aynı zamanda siyasilerin haberlerini de halka duyuran insanlar bu yüzden bu programa dâhil edilmesi için Bakan Koca’ya mektup yazdık. Halkın sağlıklı haber alma hakkı gazetecilerin sağlıklı olmasıyla mümkündür. Hiç olmazsa öncelikle sahada olan gazetecileri aşılama grubuna dâhil etmelerini söyledik. Ancak şu ana kadar bir sonuç elde edemedik. Umarım bunu tekrar gözden geçirip bir düzenleme yaparlar” diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi