Yaşamı savunuyoruz. Yaşam sürsün istiyoruz. Ancak, doğanın narsisti, mülkiyet kültürünü üretip te tutsağı olunca, yaşam unsurlarının; toprağın, suyun, havanın ve tüm canlıların sahibi olmak istedi. Her şeyin kendisi için yaratıldığı ve kendisinin de onların sahibi ve efendisi olduğunu sandı. Yaşamı yok ederken kendi türdeşlerini de ölüme mahkûm ediyordu. Elindeki silahı sermayeydi! Yaşamlar sürsün; hava, su, toprak ve iklim güvencesi istiyorsak öncelikle mülkiyet kültürünü toplumda yok etmeye mecburuz.

Bunun için ekoloji platformlarının, yaşam savunucularının birlikteliğini ve yaşamı savunma ortak paydasında örgütsel bütünlüğünü sağlamak mecburiyetindeyiz.

Ekolojik mücadelenin siyasal bir mücadele olduğu bilincini yaygınlaştırmalıyız. Aldıkları siyasal kararlarla yaşamı yok eden siyasiler, ekolojistlere “bu işe siyaseti bulaştırmayın” demektedirler. Ekolojik yok edişin, yağmanın, peşkeşin yasalarını çıkaran siyasal partiler ve siyasetçilere yaşamı yok etmek, katletmek serbest. Yaşam savunmak ise yasak! Bu nedenle yaşamı savunma mücadelelerini birleştirmeye ve siyasallaştırmaya mecburuz.

Bu siyasallaştırmayı, ekoloji örgütlerini bir siyasi partinin arka bahçesine çevirmeden yapmalıyız; partilerimizi ekoloji örgütlerine değil, ekoloji örgütlerinin istemlerini partiye taşımalıyız. Bunun için de ekoloji örgütlerinin çalışmalarını, halkın istem ve önerilerini iyi anlamalıyız. İşte bunları yaşamı savunan siyasal partilere taşımaya mecburuz.

Ekoloji örgütlerinin örgütlenme yelpazeleri “yaşamı savunma ilkeleri” çerçevesinde geniş olmalıdır. Doğa gibi farklılıkları, çeşitlilikleri bir arada dayanışma ve yardımlaşma içinde tutabilmeye mecburuz.

Doğada yaşam mücadelesi vardır; savaş doğaya aykırı bir kültürdür. Ekolojistler yaşamı savundukları için doğal olarak barışçıdırlar. Dolaysıyla kullanılan dilin de barışçıl olmasına dikkat etmeye mecburuz.

Doğal bilimler kadar toplum bilimlerden de yararlanmak ve eleştirileri, önerileri, istemleri bu veriler gereği yapmaya mecburuz.

Sermaye yaşamı tüketiyor; torunlarımıza değil, çocuklarımıza bile yaşanacak yaşam alanları bırakmıyor. Yaşamı savunmaya en azından bu nedenle mecburuz.

En önemlisi tüm kâinatta bugün için bilebildiğimiz kadarıyla böylesi muhteşem bir doğanın, yaşamın sürmesi için kazanmaya mecburuz!..