26 Eylül “Mezotelyoma Farkındalık Günü” dür.

Gemi söküm tesislerinin bulunduğu bir kentte yaşıyoruz. Dönüşüm adıyla da kentlerimiz yıkıma uğratılıyorlar. Bunlar on binlerce ton asbestin havaya savrulup saçılması demektir.

Mezotelyoma, “akciğer zarı kanseri” demektir! Bu riskle iç içe yaşamaya mahkûm ediyorlar bizi. Uzun vadede yıkıcılığıyla yüzleşiliyor.

2013 yılında çıkarılmış ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’ vardır. Kim uyguluyor? Nerede uygulanmıştır? Oysa hem asbestle çalışanlar hem de halk sağlığı açısından çok sıkı denetlemelerin yapılması, önlemlerin alınması gereklidir.

İzmir’in orta yerinde eski Merkez Bankası, Efes Oteli, Sümerbank gibi önemli binalar yıkılmıştır. Tonlarca asbest İzmirliler’e solutulmuştur. Uyarılan ilgililer, bırakın önlem almayı, tehlikeyi anlamadılar bile. Onlar için tek amaç ve çaba vardı, başkanlarına yaranmak, sorun çıkartmayan görevli olmak!

İzmir’i etkileyen, Bayraklı’daki deprem sonrası hasarlı binalar yıkıldı, enkazlar kaldırıldı. Yine tonlarca asbest savruldu havaya. Asbest kanserojen bir maddedir. Birçok ciddi hastalığın oluşmasına zemin hazırlar. Yine yapısında asbest bulunan binalarda tadilat esnasında veya yıkım esnasında asbest lifleri ortaya çıkar. Asbest uzun süre havada asılı kalır. Bunların solunması kanser ve akciğer hastalıklarının ortaya çıkmasına neden olur.

Halk soludu bu asbestli havayı. Halen de solumaya devam ediyor. Asbest tozlarını solumanın sağlıkta etkileri yıllar sonra görülüyor. Özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz çok acılar çekecekler bu nedenle.

Nasıl olsa bugün görülen bir olumsuzluk yok. Belediye Başkanlarını, diğer yetkili, sorumlu, görevli makam sahiplerini de rahatsız eden bir durum da söz konusu değildir.

Oysa kent tümüyle yıkılıyor. Kentin her bir yanına asbest saçılıp savruluyor. Bu yıkımların maliyetleri artmasın diye mutlak alınması gereken hiçbir önlem alınmıyor. Tehlike umursanmıyor bile. Ölen ölür kalanları sömürmeye devam...

Her iş mutlak ekonomik çıkar ve en yüksek kâr amaçlı düşünülerek yapılıyor. Sermayenin kârı halkın sağlığından ve yaşamından üstün tutuluyor. Çünkü hem merkezî yönetimde hem de yerel yönetimlerde sermaye kesinlikle egemen.

Olmayan ülkelerin adıyla tehlikeli atık yüklü gemiler sokulur İzmir’e. Asbest yok belgeleri vardır. Direnenler on tonlarca ve on tonlarca asbesti kanıtlarlar. Nükleer atıklar sokulur İzmir’e, Gaziemir’e gömülür. Tam yetkili ve sorumlu olan devletliler yedi yıl saklarlar bu radyoaktif tehlikeyi. Hâlen de bir suçlu ve çözüm yoktur ortada!

Asbest lifleri, çimento için iyi bir bağlayıcı ya da dolgu maddesi olarak görev yapar. Bu teknik özelliği kadar düşük maliyeti, yüksek dayanıklılığı nedeniyle yaygın olarak su dağıtım şebeke servisi ve depolarının yapımında kullanılmıştır. Kentin içme suyunu yıllarca asbestli borularla dağıttılar insanlara.

Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, kansere neden olan asbestin, Türkiye'de üretim, kullanım, piyasa arzı ile asbest içeren eşyaların piyasaya arzını 31 Aralık 2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yasakladı. Sizce uygulanıyor mudur? “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz.” diyen iktidar “Anayasaya aykırı olduğunu bile bile oy vereceğiz.” diyebilen ana muhalefet mantığıyla korunuyor muyuz acaba?

Haksızlık etmeyeyim, bizi düşünen TMMOB ve bağlı Odaları gibi Asbest Söküm Uzmanları Derneği mensupları da varlar. Bize sahip çıktıkları gibi biz de onlara sahip çıkmalı yanlarında olmalıyız.

Partilere gelince, hepsi aynı sınıfın aynı politikaların partileri, renk tonları farklı o kadar. Üçüncü bir yol bulmak zorundayız. Yoksa sadece asbest değil, dünyanın başından defedemediği ne kadar tehlikeli atık, nükleer atık varsa ülkemizde birlikte olacağız.

26 Eylül “Mezotelyoma Farkındalık Günü” dür. Tehlikenin farkında mağdurlarının ve ailelerinin yanında olduğumuzu belli etme günüdür. Ya mavi bir kurdele ya mavi giyimlerimizle belli edelim saflarımızı.