Hiçbir şey olmasa da bir şey oldu; seyirciler tiyatrocuları yalnız bırakmadı! 500’e yakın ‘Tiyatromuz Yaşasın’ diyen tiyatro emekçisinin imzalarına, seyirciler bu sefer alkışlarıyla değil imzalarıyla eklendi; 32 bin kişi “Tiyatromuz Yaşasın” diye haykırdı!

NEDEN Mİ?

Bir sürü insanın hikayesiydi her gece perdeler açıldığında rollerine bürünmüş oyuncuların bedenindeki; kah kahkahasıyla kah hüznüyle tiyatroların önünden geçen insanların... Kavgaların, aşkların, dışlanmışlıkların, söylenemeyenlerin...

***

Oysa çok değil az öncesi bizler yine perdelerimizi açmış seyircilerimizi bekliyorduk. Yazarıyla, yönetmeniyle, oyuncusuyla, tasarımcısıyla, müzisyeniyle, ışıkçısıyla, gişecisiyle, nakliyecisiyle... Öyle altın çağımızı filan da yaşamıyorduk. Yevmiyeleri nasıl ödeyeceğiz, vergimizi nasıl vereceğiz, sahne kirası, su faturası, telifi, maaşı, sigortası derken Koronavirüs salgını başladı, perdeler kapandı.

***

O an anladık; güvencesizdik, hazırlıksızdık, işsizdik, sanat icra eden tüccarlardık, sahnelerimiz de ticarethaneydi!

Hiçbir yasada adımız yoktu! Özel tiyatro icra eden tacirlerdik. İtiraz etmediğimiz tüm bu sanattan yoksun sıfatlar, bizleri şu an altın çağımıza değil karanlığa sürüklüyordu, sürüklemişti ve şu an karanlığın içindeydik.

Sahnelerimiz şu an metruk ve boş!

NE Mİ İSTİYORUZ?

Biz tiyatro sanatının emekçileriyiz!

Koronavirüs salgını sebebiyle belirsiz süreler boyunca işsiz kalan, kanuni meslek düzenlemeleri ve hak tanımları çağın gerisinde bırakılmış özel tiyatro emekçileriyiz!

Bizler; “Tiyatrolar kamuya aittir, kamusaldır” diyoruz!

Bizler; tek bir ses olarak inisiyatif çatısı altında birleşmeyi başarabilmiş bağımsız tiyatro emekçileriyiz!

Bizler; herhangi bir yasadan yoksun bırakılmak değil, tiyatro yasasıyla kamusal alanda faaliyet veren kamusal statülerimizin verilmesini isteyen, biz de varız diyen tiyatrocularız!

Tek bir şey isteyen 500’e yakın tiyatroyuz; “Tiyatromuz Yaşasın”