8 Mart Dünya Kadınlar gününe çok az kaldı. Her yıl bazı kesimlerce değerinin sadece bu özel günde anlaşıldığı kadınlar maalesef günümüzde çok zor şartlar altında hayatlarına devam ediyorlar. Her türlü psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan kadınların gerçek anlamda devlet tarafından yalnız bırakıldığı son dönemlerde, İstanbul Sözleşmesi tek çıkış yolu gibi gözüküyor. Şimdi sizlere iki ayrı Türkiye tablosu çizeceğim. İki tablo da bu topraklarda, bu bayrak altında gerçekleşen olayların oluşturduğu gerçekler. Tek madalyonun iki farklı yüzünü anlatan, biri bembeyaz, biri ise kapkara gerçeklerden oluşan acı tablo.

Size bazı isimlerden bahsetmek istiyorum. Madalyonun bembeyaz olan tarafını oluşturan, her daim göğsümüzü kabartan, gururlanmamızı sağlayan, gördüğü değeri ve başarıyı fazlasıyla hak ettiğine inandığımız bazı isimler. Hülya Şenyurt, henüz 19 yaşındayken 1992 Barcelona Olimpiyatlarına katıldı. Judoda olimpiyat üçüncüsü olarak madalya kazanan ilk Türk kadını oldu. Yasemin Adar, hem Avrupa hem de Dünya Şampiyonu olarak tarihe geçti. Türk kadın güreşinde yeni bir sayfa açtı. Sümeyye Boyacı, doğuştan iki kolu olmamasına rağmen engel tanımadı, Avrupa Şampiyonasında altın madalya kazandı. Ecem Anagöz, okçuluk branşında dünyada yılın sporcusu ödülüne layık görüldü. 2018 Avrupa Şampiyonasında altın madalya kazanarak bizleri gururlandırdı. Nur Tatar Askari, milli tekvandocumuz 2012 ve 2016 olimpiyatlarında madalya kazanan tek Türk kadın sporcu olmayı başardı. Melahat Eryurt, Türk Milli Kadın Futbol takımımızda çıktığı 39 maçta 18 gole imza attı, hala milli takımın en golcü ismi. Neslihan Darnel, 2006 ve 2010 Dünya Voleybol Şampiyonalarında en skorer oyuncu, 2011 Avrupa Voleybol Şampiyonasında en skorer oyuncu ödüllerine layık görüldü. Zülfiye Bulut, hipodromlarımızdaki tecrübeli jokeylerden önce aynayı geçme başarısını elde etmiş olan tek kadın binicimiz. Her biri birbirinden başarılı, Türk kadınının gururu olan kıymetli isimler. İşte bu tablo madalyonun bembeyaz kısmını oluşturuyor.

Hepimizin içini acıtan, keşkelerle dolu bir de kapkara tablomuz var. 2008 yılında 80, 2009 yılında 109, 2010 yılında 180, 2011 yılında 121, 2012 yılında 210, 2013 yılında 237, 2014 yılında 294, 2015 yılında 303, 2016 yılında 328, 2017 yılında 409, 2018 yılında 440, 2019 yılında 474, 2020 yılında ise Aralık ayı hariç 436 kadın vahşice öldürüldü. Bu kara tablodaki kadınlar %87.7’si ise tanıdığı insanlar tarafından öldürüldü.

İşte bu iki birbiriyle zıt tablo bu önemli haftada en çok üzerine düşünülmesi gereken konu. Ülke olarak madalyonun hangi tarafında olmak istediğimize karar vermenin zamanı geldi de geçiyor. Gurur duyacağımız, başarılarıyla övüneceğimiz kadınların olduğu bir toplum mu yaratmak istiyoruz? Yoksa cenaze törenlerine katılıp keşke dediğimiz kadınların olduğu bir toplum mu?

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de söylediği gibi “Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu kadınının üstünde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını 'Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim' diyemez.” Türk kadını, dünyanın en özel kadın toplumudur. Daha geç olmadan tercihinizi yapın. Madalyonun hangi tarafı sizi daha mutlu ediyor?