Türkiye Libya ile Akdeniz’de sınır ve işbirliği konusunda bir anlaşma imzaladı. Akdeniz ısındı. Bunun bir öncesi var, sonrası ise kaos olacak. 

1976’dan beri aralıklı olarak çalıştığım Libya’da Kastro’nun şantiyemizde ağırlanmasını izledim, fotoğraf çektim, Tito’nun ziyaretini balkondan izledim. Arap Baharı’nda ise daha fazla demokrasi isteyen halk ile uyuşturucu kullanan isyancı gençlerin, yoksul lümpenlerin eylemlerine tanık oldum. Türklerin Libya’dan 2011’de boşaltılması sırasında liman rıhtımı inşaatımıza yanaşan feribotla 770 kişiyi, ardından Bingazi Limanı’ndan aldığımız toplam bin 300 kişiyi 36 saat süren bir operasyonla hiç uyumadan Köyceğiz’e getirdiğimizi gün gibi hatırlıyorum.  2012’de tekrar işimizi bitirmek için gittiğimizde ise Kaddafi’nin paralı askerlerinin ve iç savaşın tahribatını gördüm. Sonra General Hafter’in roketli saldırılarını yaşayıp, kapanan Misrata Havaalanının hava koridorunun iki saat açılması sonucunda Tunus’tan kiraladığımız “Cennet Havayolu uçağı ile tüm yerli, yabancı işçilerimizi Türkiye’ye getirdik.

Öykünün derin yönleri var, şimdilik bu kadar yeter. Libya hakkında bilgim ve yaşamışlığım var.  Hali hazırda Libya’da iki hükümet iş başında. Bu arada Hafter’i de tanıtacağım..

Kaddafi, komşularıyla gerginlik stratejisi izler, sonra anlaşma yapardı. Bir zamanlar Çad’a saldırdı, başaramadı, Genel Kurmay Başkanı General Hafter 1987’de askerleriyle esir düştü. Çad’da 3 yıl hapiste kaldı, sonra CIA ile anlaşıp Amerika’ya yerleşti. Orada eğitim aldı. 1999’da Libya’da CIA destekli bir darbe yapmaya çalıştı, Libya’nın Mısır sınırına yakın bölgelerde bir fiili egemenlik kursa da, başarılı olamadı ve 2007’de tekrar ABD’ye döndü.

Ne zamana kadar? Büyük Orta Doğu Projesinin Arap Baharı senaryosu uygulamaya konuncaya kadar. İkiz Kulelerin 2001’de bombalanmasından sonra ortaya konan BOP senaryosuyla 22 ülkeden 60 kadar ülke çıkarılması ve bunların yeniden yapılandırılması, demokrasiye kazandırılması projesine kadar.

Unutmayın ki bu ülkeler arasında Türkiye de var. İlan edilen eşbaşkanlar arasında kendisinin de olduğunu 32 kez söylemiş olan Erdoğan (Recep Tayyip), kendilerine önemli görevler verildiğini sürekli vurguladı.

Arap Baharı sürecinde Kaddafi öldürüldükten sonra Hafter Libya’ya döndü, ilişkide olduğu, kendisine sadık askerleri toparlayarak petrol bölgesi Sirte’yi, Fizan’ı ele geçirdi, kendi hükümetini ilan etti. Trablus’ta seçilmiş hükümete karşı ABD ve Fransa Hafter Hükümetini Libya’nın yasal temsilcisi olarak tanıdılar.

Biz anlaşmayı Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj ile yaptık. Mısır hududuna 120 kilometre mesafedeki Tobruk kenti merkezli hükümetin başı Hafter ise Yunanlılarla birlikte hareket ediyor. Hafter’in donanma komutanı “Libya topraklarında tüm Türk vatandaşlarının tutuklanacağını ve Türkiye’den Libya’ya yapılan tüm uçuşların yasaklanacağını, Türkiye’ye ait Libya’daki şirket ve projeler gibi stratejik alanların da silahlı kuvvetlerin meşru hedefi olarak görüldüğünü” ifade etti.

Kanımca bu gerginlik 2 Eylül tarihinde basın toplantısında Erdoğan’ın arkasına konan harita ile başladı. Karşılıklı hamlelerle bugüne geldi. Hamleleri kim yaptı, yaptırdı, bu ayrı bir konu.  Bu dönemde ABD’nin Yunanistan’da üs kurma anlaşmaları imzaladı, unutmayalım.

Şunu belirtmekte yarar var; Libya’da Türk işçilerimiz, mühendislerimiz, vatandaşlarımız yine tehlike altında. İç siyasette prim yapmak uğruna vatandaşlarımızı sürekli ölümle burun buruna getirmek, milliyetçi bir yaklaşım olabilir mi?