Kendini tartmak diye bir söz vardır, bilir misiniz? Kendinin ve ne yaptığının farkında olmak anlamında kullanılırdı eskiden, ne güzel bir deyimdi. Yeni yüzyıl öylesine yok ederek geçiyor ki aslında, ne insan kendisinin farkında, ne de geçen yeni yüzyıl insanın…

Efendim kimi “edebiyat insanları” demeye de, dilim varmıyor ama bu “unsurlarCumhuriyete’i kendilerine layık görmüyorlarmış; hele 1923 Cumhuriyetini asla! Nedeni sorulunca da “efenim, bu Kemalist Cumhuriyet dindarları çok ezdi, camileri depo- ahır yaptılar(!) Namaz kıldırtmadılar(!) Cami yaptırtmadılar(!) Kürtler’i katlettiler ve ayrıca komünistler de bu Kemalistler’den çok çekti” diyorlar (mış)...

Fakat Cumhuriyetin daha kurulurken kanatlardan ibaret olduğunu, kurucuların içinde pek çok gerici/ırkçı unsur barındığını, cumhuriyetin kurucu (ilerici) gücünün diğer kanatlara kıyasla daha güçsüz olduğunu bildikleri halde, sözünü bile etmezler; çünkü 2002’den bu yana inşa edilmeye çalışılan yeni “devlet partisi”ne yaranmaya çabalıyorlar.

Kuşkusuz devrimler, yeni kurulan devletler, kendi travmalarından ötürü saldırgan olurlar, elbette bu doğru. Bu travmatik saldırganlıkla, aşırı dinsel yapılara ve bağımsızlık isteme olasılığı yüksek etnisitelere karşı saldırgan da olmuşlardır, amenna! Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti de içerideki muhalif kanatlara inkâr edilemez haksızlıklar yapmıştır ve bu asla savunulacak bir şey olmadığı gibi; özeleştiriye muhtaçtır, bu da doğru!

Fakat unuttukları (!) ciddi bir şey var; bu dünya ve coğrafyamız, kendisini dindar sanan “dinbazlardan” çektiğini hiçbir güçten çekmedi. Onların, bu topraklarda laik cumhuriyet kuruluncaya kadar çektirdikleri, kat be kat fazladır aslında…

Dönüp Osmanlı’da yaşananlara baksalar yahut onlarca İslami içerikli ve kanlı kalkışmaları doğru okusalar bunları söylemeyecekler, demek isterdim ama o kalkışmalarda binlerce suçsuz insanın bizatihi o dinbazlarca öldürüldüğünü ve çoğunun da emperyal güçler tarafından desteklendiğini zaten biliyorlar! Kimseye tarih dersi verecek halimiz yok ama vicdan ve namus çağrısı yapabilirim!

Hatırlayınız bir grup insan, 29 Ekim’de Anıtkabir’e giden AKP Genel Başkanının geçtiği yollara karanfiller dökerken şöyle slogan attı; “Osmanlı geri gelecek…” Bu sloganı atanlar kimlerdi? Dinden beslenip, cumhuriyet içinde zenginleşmiş olanlar yahut besledikleri güçler! Osmanlı geri gelebilir mi? Yani yıkılmış bir aile devletini savunmak çağımıza uygun olabilir mi ve bu güçlerle hareket etmek, gericilik değil de nedir? İşte Osmanlı’nın geri gelebileceğini savunan ve ellerinde getirdikleri karanfilleri Anıtkabir’e değil de, liderlerinin ayakları altına atan bu grup; kesinlikle cumhuriyete layık değildir. Cumhuriyet fikri ve cumhuriyetçiler; en az onların cumhuriyetle mücadele ettikleri kadar, onlarla mücadele edecektir!

Çünkü bu coğrafyada din/aile devletinin uzağında; laik, demokratik bir yapının mücadelesinin başladığı ilk günden bu yana, bu çabanın dinciler kadar amansız ve yeminli düşman olmamıştır. Verilen büyük mücadelenin tamamı, dikkat ediniz; bu dinbazlara karşıdır!

Aydınlanmanın bütün kanatlarıyla kavga halinde olan bu ortaçağ artıkları, laik cumhuriyet sayesinde bunca mal-mülk, bunca kibir, bunca iktidar sahibi olduklarını da elbette unutmuş durumdadırlar!

Şimdi iktidarı kaybetmemek için, muhalif partilerin içine kadar ellerini sokup karıştırmaya çabalıyorlar…

CHP içindeki karışıklığın da, HDP Belediyelerine haksız/hukuksuz/vicdansızca atanan kayyumların da anlamı budur. Cumhuriyetin kazanımlarına ve organlarına saldırdıkça “öç alma duygusunu” tatmin eden, mutlu olan politikacılar ve onlara yaranmaya çabalayan beşinci sınıf edebiyat unsurları, biliniz ki; asla geçmişteki laik cumhuriyete layık değildiniz ve şimdi de “aileye dayalı din/aşiret devleti” savunduğunuz için, bu topraklara layık değilsiniz!

30 Kasım 2019, Balçova