Bir topluluğu mağdur etmekten, ona haksızlık etmeden daha kötü bir şey varsa onun mağduriyetini, haksızlığa uğradığını ifade etme gücünü elinden almaktır. Onu dilsiz bırakmak, yerine konuşmak ve zalimi mağdur kılarak yapılan tüm haksızlıkları temize çekme gayreti içerir ki bu son derece politiktir.

29 Ekim (2019) günü İstanbul’da bir metro vagonu içinde çekilen bir kısa kayıt, günlere yayılan ve iktidar bloğu için bir imdat çekici görevi gören tartışmaların önünü açtı. Tarihimize “Kabataş Yalanı” olarak giren ve o dönemde yine iktidar cenahının üzerine adeta atladığı tezgâha benzer bir kurguyu izledik. İşleyiş biçimi açısından benzer bir fotoğraf çıktı karşımıza. Kabataş’ta olmayan bir saldırı var kabul edilip, “mağdur” röportajı yapılır, iktidar temsilcileri tarafından mitinglerde konu edilip hem kendi kitlesini bütünleştirmek hem de diğer toplumsal kesimleri parçalamak, dağıtmak için araçlaştırılmıştı. Bu videoda saldırı denecek bir husus bulunamadığı için, ‘taciz’ formülü devreye sokuldu. Bir insanın içinde bulunduğu bir yönün videoya alınması dışında tartışılacak herhangi bir temasın, sözlü münakaşanın, gerilimin olmadığı bir an, geniş bir zaman yayıldı ve ‘Müslüman çoğunluğun uğradığı mezalim’ çarkı dönmeye başladı. Bu çarka erkenden atlayan, ‘taciz’ işaretini kabul eden kimi ‘muhalif, ilerici ve demokrat’ kişiler de bu sürecin vitrininde yerini aldı. Yerel seçimlerden bu yana ‘moral üstünlüğü’ eline almak için her türlü yalana, yanlışa, saldırganlığa tenezzül eden iktidar bloğuna, bir “lütuf” daha verilmiş oldu.

Hafıza bu nedenle gereklidir. Bu ülkede kimi sorumsuz, ahmak ve kibirli topluluğun kılık, kıyafet, inanç ve görünüş üzerinden yaptığı hatalar olmuştur. Bunları en ağır biçimde eleştirmek, bunları aşmak ve yeni bir dil bulmak gerekliliktir ancak… Bu meselede olmayan bir vakıanın dolaşıma sokulması ve bu ağın yaygın bir karşılık bulması bizi hafızayı neden güçlü tutmamız gerektiği konusunda uyarmalıdır.

Kendini bu ülkenin sahibi sanan dinci, gereci, milliyetçi, sağcı satıh ortak tarihimiz boyunca tüm toplumsal kesimlere yönelik amasız bir aşağılama ve saldırganlık içinde olup, aynı zamanda sürekli biçimde bir mağdur anlatımıyla, saldırganlıklarının üzerini örtmeye çalışmıştır. Bu onların tarih yazımıdır.

Minibüste şort giydiği için dövülen genç kadın, oruç tutmadığı için türlü eziyete uğrayan gençler, iş yerinde kimliği saklamak zorunda kalan insanlar, inancını gözleyen Aleviler, adını söylemekten imtina eden Ermeni’ler, Rum’lar… Taşrada parasıyla ev tutmak istediğinde kapı dışarı edilen, Kürtçe konuştuğunda ya bir irkilti ya da bir saldırıya uğrayan Kürtler… Burada anmanın saflara sığmayacağı binlerce öykü içinde yaşam biçimi, varlık alanı, özel alanı saldırı altında olan tüm topluluklar bir video ile “zalim” olarak kodlanmıştır.

Hafızasızlıktan öte bir hafıza çürümesidir bu. Bu ülkede evlerine çarpı konup, evi yakılıp bir bohça ile kentten kaçan insanlar yaşıyor. Bu ülkede görüş gününde annesin diline engel konan insanlar yaşıyor. Bu ülkede solcu, demokrat olduğu için işinden sürülen, mesleği engellenen insanlar yaşıyor. Bu ülkede çocuklarının mezarlarına saldırılan insanlar yaşıyor. Bu ülke her gün kadınların öldürüldüğü, sayaçların ölüleri saydığı bir ülke. Bu ülkede oruç tutmadığı için öldürülen çocukların aileleri yaşıyor… Bu ülkede sahiden ibadetini saklayan, nereli olduğunu söylemekten çekinen, inancını gözleyen, adını değiştiren insanlar yaşadı. Bu ülkede hayvanlara mama dağıttığı için darp edilen insanlar yaşıyor. Ve bunların hiçbirinin yaşadığı derin haksızlıklar, metroda 5 dakika marş dinlemek zorunda kalan kişinin bulduğu ilgi ve alakaya mahzar olamadı.

Çünkü bu kullanışlı yalan, bu yalana tamah eden kullanışlı aptallar, bu kullanışlı biz ve onlar ayrımı, iktidarların can simididir. Kurgulanan mağdur ile hakikatle adaletsizliğe uğrayanın sesi kesilir. Onların sesini kesmek, kendi iktidar ve tahakküm alanlarını genişletmek için icat edilmiş kirli bir savaş tekniğidir.

Ağzından salyalar saçarak TV ekranlarından nutuk atan zamane soytarıları da buna inan edip kendini ortaya atan orta yolcu siyasetçiler de aynı çanağın ortağıdır. Hafızamız ahlakımızdır, diri tutmak iyidir, yanılmaktan korur bizi.

  • Kurtlar Arasında Çıplak, Bruno Apitz