17 Ağustos 1999 Marmara depreminde 45 saniyede 17 bin 480 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı, bunların 505’i sakat kaldı. 285 bin 211 konut hasar gördü.

Bundan 20 yıl sonra 18 Ağustos 2019’da İzmir’de bir dizi yangın milyonun üzerinde ağacı yaktı, kül etti, on binlerce hayvan da bu yangının içinde kaldı. Yumurtalarını terk etmeyen anaç keklikler, hızı doğuştan yavaş olan kaplumbağalar, daha neler neler… Yaşamımızın bir parçası olan ormanı ve ormanın güzel sakinlerini yitirdik.

O akşam AKUT çalışmalarında deneyimli olan oğlum Caner ile Demircili’de Melengeç koyunda bakıma muhtaç köpeklere ve kedilere gönüllü annelik, babalık yapan dostlarımız Tayfun ve Dilek Çillioğlu’na destek olmak üzere yola çıktık. Yanımıza hayvanlar için birkaç bidon su da aldık. Yolda birkaç yerde barikat kuran Jandarma’dan rica-minnet geçiş izni aldık. Bu izinde onların arabada bulunan su bidonlarının gönüllerindeki hayvan sevgisini ateşlediğinin de farkındaydık. Vardığımızda dostlarımızın Melengeç koyundaki yerlerinde, temin ettikleri jeneratör ile su kuyusunun pompasını çalıştırıp çevrede soğutma yaptıklarını ve arabalarına doldurdukları dört ayaklı dostlarını yine serbest bıraktıklarını görünce sevindik.

Dönerken facebook’ta şöyle paylaşım yaptım: “Melengeç koyu da yanmaya devam ediyor.. Demircili’nin Yağcılar tarafında, yani mevcut yangınlardan bağımsız ve yolun kara tarafında yeni başlayan yangın gördük... Aklımıza başka düşünceler geldi...”

“Başka düşünceler”

Kırk yıl şantiyelerde kimi zaman yüzlerce işçinin çalışmasını denetlerken ister istemez bazı becerileriniz gelişiyor: Örneğin, çalışan kişi veya kişiler yapması gerekenden farklı bir davranış içinde mi? Yani yapması gereken işi yapmıyor mu hemen fark ederseniz.

Orman yangınında yanma davranışı farklı değil. Yangın bir yere sıçrayacaksa bunun bir ölçüsü var. Rüzgar yönü ve hızı, kıvılcımların savrulma şekli gibi..

Yangın Demircili köyünde kontrol altına alınmış bir yandan denize doğru öbür yandan Seferihisar’a doğru ilerliyor. Peki, orada bekleyen onca arazöz ve yangın söndürme aracı varken, yangınla hiç ilgisi olamayan ve yangını kesen yolun yüzlerce metre ötesinde gecenin karanlığında nasıl bir orman yangını çıkar?

Yangın üç gün sürdü, üzüntüsü on milyonlarca kişinin yüreğini burktu. Şu anda hissetmesek bile bu yangın geleceğimizi etkiledi. Yazılı ve görsel medyada acımızı paylaşıldı, ayrıca görüş ve öneriler de yağmur gibi geldi. Önerileri bir sepete koyduğunuz zaman biberiye ve karabaş otu dikelim diye kendi ihtiyaçlarını dile getirenlerden, meyve ağacı, zeytin dikelim diyene kadar toplumsal hizmet amaçlı öneriler de yapıldı.

Birkaç kişi çıktı, “fidan bağışı kampanyası yapıyoruz, fidan satılır, iyisini veririz, fiyatı şudur” diye sosyal medyada kendisini gösterdi. Ne kadar ayıp bir şey! Her şeyi para ve rant olanların iktidar olduğu bir dönemde sivil toplumcudan beklenen davranış bu mudur? Ormanın sahibi Orman Bölge müdürlüğü, halkın temsilcisi olarak da Büyükşehir belediyesi varken sanki dağıtılan bir para varmış da parayı kapmak için öne çıkanları kınıyorum.

Büyükşehir Belediyesi fidanları belediyeler üretsin diyerek sosyal sorumluluğu yayarken, İzmir’deki sivil toplum kuruluşlarının özellikle iş insanları derneklerinin önde gelenleri fidan bağışı için Ege Orman Vakfını adres gösterdiler. Ege Orman Vakfı devlet nezdinde de kabul gördü. Sanayici Cem Bakioğlu, 1995 yılında başlattığı ağaçlandırma seferberliğini vakfa dönüştürdü ve Ege bölgesinde birçok ağaçlandırma projesine destek oldu, öncülük yaptı. Bu konuda da gerekeni yapar diye umuyorum.

Yüzlerce, binlerce öneri ve projenin yer aldığı sepetin üzerine ormanı, ormancılığı bilen, mesleği de ormancılık olan kişilerin görüşleri gelince bir sükûnet sağlanır gibi oldu. Yanan alanların rehabilitasyonu ve yeniden fidan dikiminde bilimin gereklerinin yapılacağına inanıyoruz.

Oysa bir konu daha var; çok da önemli, bu yangında acil eylem planı çok zayıf kaldı, belki de yoktu.

Bu tür olayların yeniden yaşanmaması için güçlü bir acil durum eylem planı geliştirilmeli, her ilçede ‘Akut’ tipi sivil örgütlenme yaygınlaştırılmalı, ayrıca öğrencilerden başlayarak herkese verilecek eğitim ile ormanlara elbirliği ile sahip çıkmalıyız. Yoksa gözü inşaat rantında olanlar yeşillimizi ve orman dostlarımızı yakmaktan zerrece çekinmezler.