İzmir'de yaşayan her bireyin, bir kere de olsa Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ne yolu düşmüştür. Gezmek eğlenmek ya da alışveriş yapmak gibi sadece tüketmek üzerine kurulu aktivitelerin yapılabildiği bir cadde haline gelmiş caddede sanat ve kültüre dair bir şeyler bulmak, samanlıkta iğne bulmaktan daha zor. Tüm tarihi ve çok sesli kimliğine rağmen, mecburiyet caddesi haline getirilen Kıbrıs Şehitleri Caddesi, insanların kafelerde tıkış tıkış otururken, kendine bir hayat tarzı satın almanın anlık huzuruyla çaylarını, içkilerini yudumladıkları bir miskinlik mekanı olarak, eğlence kültürüne hizmet etmekte. Miskinliğin dayanılmaz hafifliği ile kendinden geçmiş olan kişinin geceleri orantısız ağır müzik ve birbirinden saçma anlamsız konseptlerle insanlara karizma satan eğlence mekanlarında kendinden geçip, boş geçirilmiş bir vaktin doyumsuzluğuyla evlerine döndüklerini gözlemleyebilirsiniz. Bu haliyle Kıbrıs Şehitleri Caddesi kültür üreten bir bulvar olmaktan çok, şehrin ortasına sıkışmış, ilkel haz üreten, estetikten uzak bir alışveriş merkezi görünümünden başka hiçbir şey değil; olamaz da!

Halbuki Kıbrıs Şehitleri Caddesi dibindeki liman, hemen yanı başındaki kordon ve tüm toplu ulaşım araçlarının uğrak noktası olmasıyla şehrin kalbi durumunda. Caddede dolaşmaya çıktığınızda gözünüze çarpan birbirinden kaba tabelalar, birbirine geçmiş kafeler ve alışveriş merkezlerinin yemek bölümlerinden alışık olunan yanmış yağ kokusundan başka bir şey değil. Sanki şehrin kalbi yağlanmış ve kriz geçirmemek için bireysel çabalarla kravatını gevşetmeye çalışıyor. Ancak bu kravat gevşetme, her yanı yağ bağlamış bir kalp için sadece anlık bir oksijen desteğinden başka hiçbir işe yaramıyor, yaramaz da! Bunun yanında oksijenden fazlasını verebilecek olan Han tiyatrosu, Türkan Saylan kültür merkezi, Mask müzesi neredeyse unutulmuş ya da kaderine terk edilmiş durumda. Satılık eğlence anlayışından biraz olsun sıyrılmak isteyen biri için şehrin kalbinde asla yer yok. Alternatif bir sanat ve kültür anlayışı yaşamak isteyen birine de bu cadde de bir kapı açılacak gibi de durmuyor. Cadde üzerinde farklı sanat ve kültür anlayışı yaratacak bireysel girişimler ise bugünün popülist kar hırsı içerisinde ya yok oluyor ya da zaten zor bir araya gelen sanatçıları birbirlerine küstürerek, birbirlerinden uzaklaşmalarına vesile oluyor.

Sosyal demokrat siyaseti kendine vizyon edinen bir partinin iktidar olduğu Konak’ta AKP’nin şehirleri ticarethaneye çevirmek için elinden geleni yaptığı kaldırım politikasının yansımalarının görülmesi, halk için sanat değil eğlence için sanat anlayışının hakim olması ve bunun şehrin kalbinde olması insanın aklına bazı sorular getirmiyor değil;

Türkan Saylan Merkezi'nin yedinci katındaki yetersiz salonu dışında geriye kalan altı katı da sanat faaliyetleri için açılması düşünülüyor mu?

Çok amaçlı salonlar mantığıyla sanatın aşağılandığı ülkemizde Türkan Saylan merkezi içerisinde farklı sanat dalları için farklı salonlar yapılamaz mı? (Kısa filmler ve gösterimler için küçük bir sinema salonu, resim, heykel ve fotoğraf için galeri, küçük bir konser salonu…) ya da Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde belediyeye ait konaklar bu tarz faaliyetler için açılamaz mı?

Seçim öncesi kalan sürede Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nin bu estetik yoksunu görüntüsü ve sokaklarının anlamsızlığı üzerine bir şeyler yapılması düşünülüyor mu?

Caddenin ortasındaki Han Tiyatrosu için bir şeyler düşünülüyor mu ya da Konak Sineması örneğinde olduğu gibi bu iş gene gücü zayıflamış sanat aşıklarının eline mi bırakılmak isteniyor? Han Tiyatrosu tadilata sokularak profesyonel oyunların oynanacağı bir yer haline getirilip, bu sahne azlığında İzmirli tiyatro severlere hediye edilemez mi?

Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Büyük Şehir ve Konak Belediyeleri için tüketici eğlence kültürünün merkezi olarak mı görülüyor, Kıbrıs Şehitleri Caddesi bir kültür ve sanat caddesi haline getirilemez mi?

Kıbrıs Şehitleri Caddesin'deki tek müzenin, Mask müzesinin, hatta İzmir genelinde belediyelere ait müze ve kütüphanelerin kapanış saatlerinde bir düzenlemeye gitme ihtiyacı duyuluyor mu? Yoksa herkesin mesaide olduğu saatlerde açık olan bu müzeler göstermelik mi açılmış durumdalar. Müzeler de iki mesai, kütüphaneler de yirmi dört saat esasına uygun bir düzenleme yapılamaz mı?

Bu sorular uzayıp gidebilir. Tüketime dayalı eğlence ve sanat kültürünün insanları sömürdüğü bu zamanda kendisine sosyal demokrat diyen belediyeler popüler sanat anlayışından uzaklaşmazlarsa ellerindeki belediyeleri de kaybetmeye mahkumdurlar. Festivaller, fuarlar ya da konserlerin yavan bohem film gösterimlerinden biraz sıyrılıp bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi? Yoksa sosyal demokrat belediyeler de muhafazakâr belediyeler gibi sanat için yapılacak yatırımların boş olduğunu mu düşünüyor? İzmir’in gerçekten sanat ve kültür kenti olmasının vakti gelmedi mi? Eğer belediye başkanlarının ve kültür birimleri müdürlerinin cevabı biz zaten yapıyoruz ise İzmirlinin ve İzmirli sanatçıların vay haline!