YUSUF BAŞAR/ İZ GAZETE - Tiyatroya ilgisinin lise yıllarında Ankara Sanat Tiyatrosunun oyunlarını izlemekle başladığını söyleyen Nutku, üniversite eğitiminin ilk olarak Alman Filolojisi olarak başladığını fakat daha sonra tiyatro bölümünün daha dikkat çekici olduğunu görünce yatay geçiş hakkını kullanarak tiyatro bölümüne kaydolduğunu söyledi. Nutku sözlerine şöyle devam etti:“Beni tiyatroya bağlayan tiyatronun yüzyılların birikimiyle oluşan o zengin literatürü, okuduğum ya da izlediğim her şeyle oyunun yaşamımda yeni bir pencere açması, toplumun kolektif komplekslerini eleştiren bu sanatın toplumsal işlevi. Ayrıca ben Türk tiyatrosuna ışık tutmuş bir ustanın eşi olarak ondan disiplini, sanatı sevmeyi, sanatla varolmayı giderek günümüzde kötüye giden, ormanları yok edilmesi, savaşlar, ırkçılık ve milliyetçiliğin yükselişi, dinin yanlışa malzeme yapılması, ekonomik sıkıntıların yaşandığı rantçı dünyada tek çözümün sanatta olduğuna inanıyorum. İnsanlık için günümüzde tutunacak tek dal sanattır”
 

Güneşe Tırmanamazsan Ayı Göremezsin kitabının adını Özdemir Hoca’nın koyduğunu söyleyen Nutku,”Burada amaç güneşin parlaklığının çekiciliği ile geceyi aydınlatan ayı gözden kaçırabileceğimizi, tiyatroda da güneşi hedef alıp bu yakıcı güce tırmanmaktan çekinmeyip öte yandan güneşin battığı noktada karanlıkta kalmamamız için ayın parlattığı gecenin yeni bir günün getireceği aydınlığın işareti olduğunu gözden kaçırmamanın önemi üzerineydi. Kısacası sanatta bütünün getirdiği parıltı kadar, ayın az da olsa getirdiği aydınlığı gözden kaçırmadan sanatta ayrıntıların da o güzelliğe nasıl katkıda bulunduğunu anlatıyordu” dedi.

Kitabında yer alan yazıların 1976 ila 1991 yılları arasında yazıldığını ve 14 bölümün denemelerden 9 bölümün de yazarlara ilişkin incelemelerden olduğunu söyleyen Hülya Nutku,“Bu ikinci baskıda toplam 23 yazıya 7 yazı daha ekleyerek sayıyı 30’a çıkardık. Özellikle Özdemir Nutku’nun tiyatromuza olan katkısı, 55.sanat yılında Hidayet Sayın, Türk Tiyatrosunun ilk kadın yazarı, Pandemi sonrası yeni dünya düzeninde tiyatronun yerini tartışan yazılarla güncelleme yapmayı amaçladım. Bu yazılarım ise 2000 sonrasını kapsıyor” şeklinde konuştu.
 

İNSANIN OLDUĞU YERDE UMUT KESİLMEZ

Pandemi döneminde tiyatroların büyük bir darbe yediğini söyleyen Nutku, tiyatroların yetkililerin ilgisizliği nedeniyle zor günler yaşadığını, kimi tiyatroların kiralarını dahi ödemeyerek kapanmak zorunda kaldığını söyledi ve şunları ekledi: “Online eğitime, dijital gösterilere geçiş yaparak teknolojinin egemenliğinde bir dünya bize sunulsada,biz Akdeniz ülkesiyiz insan sıcaklığını hissetmeden yaşayamıyoruz. Ben insan aklının yaşananları aşacağına inanıyorum. Evet şimdilik bir belirsizlik yaşıyoruz ama bundan bir sentez çıkacağına inanıyorum. Tiyatrolar açılsa da tarihsel bir kırılma süreci yaşadığımız da gerçek... Fiziksel mesafe, maske, hijyen kuralları bu süreci aşmamızı sağladığı süreçte, yeni dünya düzeninin nasıl bir tablo oluşturduğunu hep birlikte göreceğiz. İnsanın olduğu yerde umut kesilmez diyorum. Yeter ki ilgililer sanatçıların sesine kulak versin”.

Dramaturginin ne olduğu hakkında konuşan hakkında Nutku, Dramaturginin iki aşamalı olduğunu bunun kuramsal ve uygulamalı dramaturgi olarak ikiye ayrıldığını belirtti.

Kuramsal Dramaturgin tıpkı fotoğraf çekmek gibi olduğunu, metnin sahnelenebilir olup olmadığına bakmak, teması, aksiyonu ve ele alınan durumu seyirciye etkisini değerlendirmek gibi olduğunu söylerken uygulamalı dramaturginin, metnin prova aşamasında hem malzeme hem de yorumun gidişatı konusunda uygulamanın yürümesi için katkı koymak olduğunu ve aynen sinematografik bir bakış açısı gerektiğini olduğunu söyledi.

Dramaturgun ise görevini şöyle açıkladı:“Görevi oyun okumakla, rapor yazmakla sınırlı değil, tiyatro salonunun teknik olanaklarına, kadroya dayalı repertuvar oluşturmak, dergi, broşür, afişin oluşumuna katkıda bulunmak, tiyatro arşivini oluşturmak, yurtdışındaki tiyatroları izlemek tiyatromuza yeni oyun çevirileri kazandırmak, tiyatronun basın sözlüğünü yapmak gibi” dedi.

Şu an da televizyonlarda yayınlanmakta olan skeçler hakkında konuşan Hülya Nutku, bunların tiyatronun bir parçası olamayacağını ve Özdemir Nutku’nun, “televizyonda tiyatro olmaz” yazısının çok değerli olduğunu ifade etti. Yayınlanan skeçlerin sadece hoş vakit geçirmek için olduğunu ve sanatsal bir değeri olmadığını söyledi. Ancak birkaç kamera ile stüdyo olanaklarında çekilen bazı tiyatro eserlerinin “televizyonda tiyatro” başlığıyla gösterebileceğini aktardı.

SANATA YETERİNCE DEĞER VERİLMİYOR

Ülkemizde ki tiyatrolara çok fazla değer verilmediğini ve tiyatrolara ayırılan ödeneğin yetersiz olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Özellikle de tiyatrolara yardım konusunda listeye baktığımda hiç bilmediğim topluluklarla karşılaşıyorum. Oysa kriter varoluşunu ispatlamış, toplumda bir yere gelmiş topluluklar olması kanısındayım. Revize edilmesi şart. Hele pandemi dönemi sanata yeterince değer verilmediğini göstermiştir”.

Sokak Tiyatrosunu çok önemsediğini söyleyen Hülya Nutku, “Öğrenciliğimde İtalya’da Mehmet Ulusoy’un Venedik’te yaptığı sokak tiyatrosunu izleyip çok etkilendim ve Yeditepe Dergisi’nde yazdım. İzmir’de ilk Mehmet Ulusoy sokak tiyatrosu şenliğinin bildirisini kaleme almıştım. Kendimde 80li yıllarda Sevinç Pastanesinin önünde önceleri Ahmet Sarışın sonrasında Hakan Tartan’ın katkıları ile dört adet çocuklar için, biri de büyükler için toplam beş sokak tiyatrosu çalışması yaptım. Şimdilerde sadece yaptığımız günleri özlüyorum”.

Türk yazarlarının oyunlarının dünya edebiyatında yer almamasının birkaç nedeni olduğunu söyleyen Nutku, 70’li yıllarda ITI(Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) yazarların eserlerini diğer dillere çevirerek o ülkelerin ITI’ye gönderildiğini ve bu uygulamanın yazarların tanınmasına yardımcı olduğunu söyledi ve bu yolun daha sonra izlenmediğini ilk neden olarak belirtti.

Nutku sonrasında şöyle devam etti: “Yazarların kendi olanakları ile çevirtmeleri ki bu konuda en önemli örnek Tuncer Cücenoğlu’dur. Nerdeyse Türkiye’den çok yurtdışında oyunları oynanmıştır. Bir de yazarın işlediği konu yerelden evrensele uzanan bir içerik taşıyorsa Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök Bakır, İnce Memed gibi ya da Nazım Hikmet Sevdalı Bulut’u gibi...En güzel örnek Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı oyununun birçok ülkede oynanmasının altında işlediği konunun evrenselliği yatar. Bu reklam ve kültür politikası açısından önemlidir. Öncelikle klasikleşmiş metinlerin çevrilip tanıtılması gerekir”.

'SANSÜRDEN KÖTÜSÜ OTO SANSÜR'

Ülkemizde birçok alanda kısıtlama olduğu gibi tiyatroda da olduğunu bu kısıtlamaların

12 Eylül sonrası uygulanan sansür, 2013 yılındaki gezi olayları sonrasında gelen yasaklamalar ve 15 Temmuz sonrası gelen yasaklamalar olduğunu ve kimi zaman küfürlü konuşmalar var denilerek şikayetler geldiğini belirten Hülya Nutku, geçtiğimiz günlerde propaganda içeriyor denilerek DarioFo’nun Yüzsüz adlı oyunun Kürtçe olarak oynanmasına getirilen yasak hakkında konuşan Nutku, “TRT Kürdi kanalı Kürtçe yayın yaparken oyunun yasaklanması tiyatrodan korkulduğunu gösteriyor Bu tür yasakların gelmesi ya da sanatçıların “işimden olurum korkusu” sansürden daha kötü olan oto sansürü getiriyor”.

İzmir Devlet Tiyatrosunun sezon oyunlarını değerlendiren Nutku, pandemi nedeniyle devlet ve şehir tiyatrolarının minimalistoyunlara yer verdiğini söyleyerek devam etti:“İzmir Devlet Tiyatrosu bu sezon açık havada Bornova’daki Kültür Merkezi’nin bahçesinde “Yıldızların Altında” başlıklı bugüne değin oynadıkları oyunların şarkılarından oluşan bir müzikli oyunla başladı. Ardından iki kişilik Sam Bobrick’inİki Bekar adlı iki kişilik komedisi ile perde açtı. Ardından Vahşet Tanrısı adlı YasminaReza’nın dört kişilik oyunuyla, ardından sevgili mezunum Gökhan Erarslan’ın tek kişilik Cahide adlı Cahide Sonku’yu ele alan oyunuyla sezonu sürdürüyor. Hazırlanmakta olan Karıncalar da tek kişilik bir oyun ve yine provaları başlayan TankredDorst’unBen Feurbach adlı oyunu adeta tek kişilik iki yan rolle üç kişilik diyebileceğimiz bir oyun. Dolayısıyla geçtiğimiz sezonun Kantocu ya da Kaşıkçılar gibi kalabalık oyunlar yerine böyle bir yola gidilmiş olması önemli, seçilen oyunlar hem ilgi çekici hem de izleyiciyi bu süreçte gülümsetecek oyunlar...Bu sezona damgasını vuran bence Kamyon Tiyatro... Yazın doğu ve güneydoğudan başlayan sonra Akdeniz ve Ege bölgesine yaptığı turnelerle İzmir ve diğer bölge tiyatrolarının oyunlarıyla bu çok donanımlı tiyatro ile ulaşmalarını çok değerli buluyorum, 1991/92 sezonunda İzmir’de Şehir Tiyatrolarını kuran Özdemir Nutku hocanın, İzmir’de yaptığı kamyon tiyatro ile 72 beldeye yaptığı turnenin bu çalışmaların ilk adımı olduğunu da anmadan geçemeyeceğim”

İzmir’deki ilk şehir tiyatrosunun 1947 yılında Avni Dilligil’in girişimiyle olduğunu fakat sahne etiğini yerine getirmemek, sahne disiplininden yoksun davranışlar bu yapılanmanın yürümesini engellediğini aktardı ve ekledi: “1990 yılların başında Belediye Başkanı olan Yüksel Çakmur, bir gün fakülteyi arayarak Özdemir hocayı yanına çağırmış ve kendisinin haberi yokken odasındaki basın mensuplarına Şehir Tiyatrolarının kurucusu olarak tanıtmış. Ardından birlikte Fuara giderek mekân olarak üstü kapatılmak kaydıyla Açıkhava tiyatrosu olan Mehtap bahçesi seçilmiş, hocanın emeğiyle yapım tamamlanmış İsmet İnönü Kültür Merkezi adını almıştır. Hatta unutulan ışık odası,Özdemir hocanın uyarısı sonucunda sonradan zorunlu olarak yapıya gecekondu gibi eklenmiştir. Özdemir Nutku Şehir Tiyatroları yönetmeliğini hazırlamış. Meclisten ve Sayıştay’dan geçirilmiş. Kadro tahsisi yapılmadan önce de bir Tansaş kamyonu hazırlanarak, Yaşasın Gökkuşağı adlı Ülkü Ayvaz’ın çocuk oyunuyla Kamyon Tiyatro İzmir’in tiyatro görmemiş olan beldelerine gitmiş, Alaçatı Uçurtma Festivali ve Burhaniye Festivaline katılmıştır. Ne yazık ki ilk temsilini verdiği Hasan Tahsin Anıtı önünde bir 23 Nisan günü Başkan bu temsile gitmek yerine Modeko fuarını tercih etmiş, ilkin izin alınmadığını söyleyen polise her koşulda oynayacağımızı söyleyip ardından ne işlem yaparsanız yapın diyerek oyun oynanmıştır. Bu denli çalışkan bir insan Özdemir Nutku’nuntüm bunları altı ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirmesine rağmen sıra kadroları almaya gelindiğinde bir aklı evvelin “Başkanım televizyon kanalı kurun sabah ve akşam kapanışta İzmirlilere hitap etme şansınız olur” diyerek altı ayın sonunda kadrolar durdurulup, bu girişim sonlandırılmış ve Ege TV kurulmuştur.Şimdi artık önümüze bakmalıyız. Tunç Soyer İzmir’in yeni Başkanı, şanslıyız tiyatro geçmişi var, sanatı seviyor. Şehir Tiyatrolarını kurma kararlılığı ile geldi. Aziz Kocaoğlu da iki dönem söz vermişti ama gerçekleştirmedi. Tunç Başkanımız hemen komisyon kurdu. Beni de bu komisyona aldı. Özdemir Nutku hocanın bize bıraktığı 5 dosya ve yönetmelik vardı. Biz pandemi nedeniyle uzun bir süreç yaşamak durumunda kaldık ama sonuçta gerek yönetmelik gerekse ona ek disiplin yönetmeliği ve ayrı bir yönetmelik olarak Belediyenin kentte tiyatro yapan özel topluluklara vereceği desteği içeren yönetmelikleri hazırladık. Belediye Meclisinden geçti. Tiyatro Müdürlüğü kuruldu. Sıra Sayıştay’da kadrolar çıkınca Genel Sanat Yönetmeninin atanmasıyla harekete geçilecektir. İzmir için geç bile kalınmıştır. Bir metropolün Şehir Tiyatrosu olmaması yazıktır. Şimdilik umutluyum özellikle BaşkanınBasmane’de aldığı Yıldız Sineması ve Bıçakçı Han’ın bir kültür yuvası olacağına inanıyorum. Çünkü kentin bir kültür kompleksi ihtiyacını giderecektir bu mekanlar...

İsmail Dümbüllü’nün geleneksel tiyatromuzun en tipik meddahı olduğunu söyleyen Nutku, meddahların halk tarafından çok sevildiğini söyledi ve kavuğun kısa tarihine değinereksırasıyla MünirÖzkul,Ferhan Şensoy’dan sonra Rasim Öztekin’e geçtiğini belirtti ve sözlerine devam etti: “Rasim Öztekin de yeri ve zamanı geldiğini düşünerek kavuğu devredeceği zaman Şevket Çoruh’u seçti. Dizilerden tanıdığım Şevket Çoruh, Müjdat Gezen okulundan yetişmiş biriydi. Ama ilerleyen süreçte bu genç oyuncunun tiyatroya gönül verdiğini, Baba Sahne’yi kurarak bunu perçinlemesi ve izlediğim Bir Baba Hamlet oyunuyla oyunculuk bağlamında da ustalığını gösterdiğini görmek beni mutlu etti. Doğru bir karar olduğunu ödül töreninde yaptığı konuşmayla da taçlandırdı. Duruşu olan, ödün vermeyen karakteri ile Şevket Çoruh’un sorumluluğuna geçmiştir bu kavuğu taşıyor olmak, onu kutlarım”

Oyun yazarlığına yeni başlayanlara tavsiyede bulunan Hülya Nutku, öncelikle çok oyun okumalarını ve izlemelerini söyledi. Bunun yanında dramatik yazarlık hakkında yazılmış yapıtları okumalarını önerdi. Nutku sözlerine şöyle devam etti: “Özdemir hocanın ve benim kitabım dışında, Turgut Özakman, Suat Taşer çevirisi LajosEgriPiyes Yazma Sanatı, Steve Gooch’un yazarlık kitabı gibi...Yazarlık adına açılmış atölyelerden kayda değer olanların birine devam edebilirler. Yazarlar diğer yazarları tanıyarak bu işe başlamış sonradan kendi üsluplarını, tarzlarını ortaya koymuşlardır. Burada bilimsel yetenek okuyup izleyerek, dünya görüşü ise zamanla oluşur ve yaşayarak kazanılır buna bir de varsa yaratıcılığını ekleyenler başarılı yazar olabilirler. Yazar, geniş zaman fiiliyle, o kişinin her daim ve her yaşta yazabileceğini vurgular”.

'TİYATRO HALKIN SANATIDIR'

Sanatın sanat için değil de toplum için olduğunu savunan Nutku, Çünkü söyleyecek bir sözünüz varsa bunu toplumla paylaşmak ve topluma düşünsel bir arena oluşturmak isteğiniz zaman yazarsınız ya da o oyunu oynarsınız. Yoksa sanatı kendiniz için yapıyorsunuz demektir. Bunu halka açmaya gerek olmadığını, yani “ben yaptım oldu” mantığını kabul etmiyorum. Eğer kendi halkınızı iyi tanıyorsanız. Tarihini, sosyolojik yapısını biliyorsanız, tüm insanlığın sorunlarını yakalayabilir ve evrensel olana ulaşırsınız. Tiyatro halkın sanatıdır” diyerek sözlerine son verdi.

Editör: Haber Merkezi