Seval Deniz Karahaliloğlu - Bu yıl İstanbul Şehir Tiyatrolarının kuruluşunun 107’inci yılı. 29 Nisan ise Darülbedayi’nin kurulması için büyük çaba gösteren Türk Tiyatrosuna büyük emek veren Muhsin Ertuğrul’un 47’inci ölüm yıl dönümü. Bundan yıllar önce, Prof. Dr. Özdemir Nutku ile Darülbedayi’nin ya da bildiğimiz adıyla İstanbul Şehir Tiyatrolarının kuruluşunun 100’üncü yılı nedeniyle bir söyleşi yapmıştık. Bu söyleşide Türk Tiyatrosunun direği Muhsin Ertuğrul’dan ve Türk Tiyatrosuna yaptığı hizmetlerden bahsetmiştik. Özdemir Hoca Darülbedayi’nin 100 yıllık serüvenini “Darülbedayi’den Şehir Tiyatrosu’na 100. Yıl” kitabında toplamış, uzun soluklu araştırması sırasında tanık olduğu sıra dışı olayları ve bilgileri bizimle paylaşmıştı. Türk Tiyatrosunun direği Muhsin Ertuğrul’u ve her şeyden çok sevdiği, büyük emek verdiği Darülbedayi ile birlikte analım istedik. Özdemir Hoca’nın paylaştığı anılarda Darülbedayi’nin ilk yıllarına uzandık ve Muhsin Ertuğrul’un Türk Tiyatrosu için verdiği mücadelelere tanıklık ettik.

İlk yıllarda, tiyatronun çalışma şartları nasıldı?

İlk başlarda Şehir Tiyatroları kurulurken, tiyatronun hiç parası yoktu. Oyun dergilerini bile sanatçılar aralarında para toplayıp kendi ceplerinden çıkartıyorlar. İlk başlarda kar yağdığı zaman sahnede sekiz kişi varsa, salonda üç kişi oluyor ama bu şartlarda da olsa oynuyorlar. Perde kapanmıyor. Muhsin Bey anlatmıştı. İ. Galip Bey’in yazdığı Vasfi Rıza Zobu’nun hatıralarında da vardır. 1929 kışında kış çok sert geçiyor. Hiçbir vapur işlemiyor. Boğazda büyük buz blokları yüzüyor. Üsküdar’dan Beşiktaş’a geçip tiyatroya gidecekler. Karşıya sandalla geçmek istiyorlar. Sandalcı “Ben sandalımı bağladım, bu havada karşıya geçmem” diyor. Muhsin Ertuğrul da “Sen sandalını bize ver. Sandalı parasına bize kirala. Biz dönüşte de bu sandalı kullanacağız” diyerek sandalı kiralıyorlar. O havada Üsküdar’dan Beşiktaş’a kadar kürekleri kendileri çekiyorlar. Bu müthiş bir fedakarlık. Bugün bulamayacağımız bir idealizm. Hatta bunu okuyanlar, “Amma da enayiymiş adamlar” diyebilirler. İşte Şehir Tiyatroları bu inançla ve idealizmle kuruluyor. Bu nedenle, İstanbul Şehir Tiyatrolarının, Türk Tiyatrosunda çok önemli bir yeri vardır.

‘ESER YELPAZESİ VARDI’

İlk kurulma aşamasında ne tür oyunlar sahneleniyordu?

İlk yıllarda Fransız etkisindeydi. Fransız Andre Antoine geldi. O dönem çok sayıda insan Fransızca biliyordu. Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan gibi aydınlar Fransızca biliyordu ve eserler çevirebiliyorlardı. İlk önce hafif oyunlarla, Fransız vodvil oyunlarını oynayarak başladılar sonra giderek bu oyunlar çeşitlendi. Mesela, Victor Hugo’nun eserleri sahnelendi. Sonra Darülbedayi’ ye Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da ve Rusya’da eğitim görmüş kişiler geldi ve yeni oyunlar getirdiler. Böylece uluslararası bir üslup oluştu. Musiki Mektebinin kuruluşunda Türk Müziği ve Bati Müziği olarak ayrıldığı halde Darülbedayi’ de Türk Tiyatrosu ve Batı Tiyatrosu olarak ayrılmamıştır. Ayrılmalı mıydı? Bilmiyorum. Bir noktada taklit ile başlayan sonra da kendini bulmaya çalışan, belli bir üslubu olmayan, birçok üslubu kaynaştırıp seyirciye veren bir tiyatro anlayışı vardı. Darülbedayi her şeyi oynadı. 30’lı yıllarda ayakta kalabilmek için müzikal bile oynadı. O müzikallerin bir kısmı da librettosunu Ekrem Reşit Rey’in yazdığı ve müziklerini Cemal Reşit Rey’in bestelediği müzikallerdi. Darülbedayi yazar yetiştirmek için o kadar çok çaba gösterdi ki bütün o sahnelenen müzikaller yazarların yetişmesini desteklemek için sahnelendi ve çok geniş bir eser yelpazesi vardı. Öyle de yapması lazımdı. İlk kurulan ödenekli tiyatroydu. Seyirciye her türden bütün örnekleri göstermek zorundaydı.

‘BÜYÜK BİR OLAY’

Muhsin Ertuğrul Darülbedayi’ ye geldiğinde hemen istediği her şeyi hayata geçirebildi mi?

Muhsin Ertuğrul o dönem büyük mücadeleler vermek zorunda kaldı. O zamanlar kendi çıkarları için oyunlar oynatan Hüseyin Suat Yalçın, İbnül Refik Ahmet Nuri Sekizinci’ye karşı da direnmek zorunda kalıyor. Bunlar aynı zamanda, Osmanlıcı ve Atatürk’e karşı olan meclis üyeleri. Darülbedayi’nin tepesine çöküyorlar ve sadece kendi adaptasyonlarını olan vodviller oynatıyorlar. Muhsin Ertuğrul bunlara karşı çıkıyor ama yanında kendisini destekleyecek adam bulamadığı için Darülbedayi’yi bırakıp gidiyor. En sonunda dışarıda tiyatro yapmaya başlıyor. Mesela, Şehzadebaşında yaptığı Ferah Sahnesi düzenli disiplinli ilk özel tiyatrodur. Muhsin Ertuğrul’un değeri daha sonra anlaşılıyor. Çevresindeki arkadaşları da kendisini destekleyince 1927 yılında Darülbedayi’nin başına geçiyor. Muhsin Ertuğrul ile birlikte disiplinli bir tiyatro anlayışı başlıyor. Ondan önce 1914’den 1926’ya kadar 12 yıl sıkıntılar içinde geçiyor. Bu sürede oyunculuk, yönetmenlik yapıyor, bir yanda edebi eser tartışmaları var, para yok, bu kötü koşullara dayanamayan diğer sanatçılar da tiyatrodan ayrılıyorlar. 1927’de başa geçtikten sonra disiplinle çalışmaya başlıyor ve 1931 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları adını almasını sağlıyor. Mesela 1930’da sanatçılar kendi ceplerinden, maaşlarından biriktirdikleri parayla ilk defa Darülbedayi Dergisini çıkarmaya başlıyorlar. Yani burada çok büyük bir çaba, çok büyük bir uğraşı var. O nedenle, İstanbul Şehir Tiyatrolarının 100 yılına gelmesi çok büyük bir olaydır. Çünkü uzun süredir bu kadar geleneği olan başka bir tiyatro yok.

‘EN İYİ BİLEN İNSANDI’

Bir sanatçı duruşunun oluşmasında, Muhsin Ertuğrul’un Türk Tiyatrosuna etkisi nasıl oldu?

Muhsin Ertuğrul ile değişti her şey. Ama sadece Muhsin Ertuğrul etkilemedi. Aynı zamanda Ankara’da Carl Ebert ve başka hocalar da vardı. Muhsin Ertuğrul da konservatuarda hocaydı. Hep birlikte Türk Tiyatrosunu etkileyecek öğrenciler yetiştirdiler. Carl Ebert, Max Reinhardt’ın öğrencisiydi. Max Reinhardt bir opera, tiyatro yönetmeniydi. Ondan etkilenmiş olan Carl Ebert’in de sanatçıların yetişmesinde büyük katkısı olmuştur. Tiyatro bakımından Muhsin Ertuğrul’un katkıları çok büyüktür. Her bölgenin kendi tiyatrosu olması konusunda ısrar etmiş ve çok çalışmıştır. Muhsin Ertuğrul’un yeri başkadır. Mesela, 1955’de İzmir Devlet Tiyatrosu Muhsin Ertuğrul’un Müdürlüğü sırasında kuruldu. Zamanın İzmir Belediye Başkanı ile anlaşma yapıldı ve oradaki Halk Evi Binası tiyatro haline getirildi. İzmir Devlet Tiyatrosu 1955’de kurulduğunda ilk müdürü Melek Ökte idi ve ilk olarak Alfred de Musset’nin “Şamdancı” oyununu oynadılar. Sonra İzmir Devlet Tiyatrosunun 40. yılı kutlamasında 1995 yılında tekrar Şamdancı’yı oynadılar. Çok büyük bir sürpriz yapmışlardı. Birinci bölüm bitti. İkinci bölüm başladı. Bütün oyuncu kadrosu değişti. Sahneye Müşfik Kenter, Çetin Köroğlu çıktı. Onlar ilk kadroymuş. Onlar oyunu devraldılar ve ikinci perdeyi aldılar, götürdüler. Çok etkileyiciydi. Muhsin Ertuğrul tiyatroyu demir elle yönetiyordu. Disiplinli bir çalışması vardı ve sürekli yapılan işleri denetliyordu. Ve onun zamanında tiyatro düzgün işliyordu.

Muhsin Ertuğrul, İstanbul Şehir Tiyatrolarını nasıl etkiledi?

Muhsin Ertuğrul o zamanlar tiyatro ile ilgilenenler arasında tiyatroyu en iyi bilen insandı. Çünkü çok seyahat etti. Çok sayıda yönetmenin ve tiyatro sanatçısının yanında bulundu. Onların çalışmalarını gördü, izledi. Tiyatro görgüsü ve bilgisi çok iyi. Stanislavski’yi biliyor, Meyerhold’u biliyor, Ayzenştayn’ı biliyor. Öbür tarafta Almanya’da Reinhardt’ı, Fransa’da Copeau’yu biliyor. Bugün tarihe geçmiş adamların yanında bulunuyor. Sinema ile ilgilendiği için sinema yönetmenlerinin de eserlerini izliyor. Oldukça iyi dil bilen, Almanca ve Fransızca bilen bir tiyatrocuydu.

‘SEYİRCİ YETİŞTİRDİ’

İstanbul Şehir Tiyatrolarında çocuk tiyatrosu nasıl kuruldu?

Muhsin Ertuğrul’un ilk amacı ‘seyirci’ yetiştirmekti. O nedenle 1935 yılında çocuk tiyatrosunu kurdu. O zamandan beri epey çocuk tiyatrosu ve seyircisi yetiştirdi. Ödenekli tiyatroların amacı geniş bir eser yelpazesi içinde bütün dünya tiyatrosundan örnekler verebilmektir.

‘İSTİKRARLI YAPI’

Muhsin Ertuğrul’un gözbebeği olan Darülbedayi’ yi bu kadar özel kılan nedir?

Darülbedayi bizde çeşitli sorunlar yaşamasına rağmen en uzun süre devam eden kurumdur. Ödenekli bir tiyatro olarak Darülbedayi istikrarlı bir yapı sergiliyor. Yaşanan çok sayıda olaya rağmen 100 yaşına gelmeyi başarmış bir kurumdur. Her şeyden önce Darülbedayi “tiyatro seyircisi” yetiştirmiştir. Ama en önemlisi “çocuk seyirci” yetiştirmiştir. Bugün gördüğümüz kemikleşmiş tiyatro seyircileri Darülbedayi’nin oyunlarında yetişmiştir.

Editör: Haber Merkezi