Seval Deniz Karahaliloğlu - Haldun Taner yazdığı tiyatro oyunlarıyla tanınmış, sevilmiş çok yönlü Cumhuriyet aydınlarından biridir. Tiyatronun yanında öykü ve kabare yazarlığı, öğretim üyeliği, gazetecilik ve köşe yazarlığı ile tam bir entelektüeldir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsü olarak kabul edilir. Haldun Taner, 16 Mart 1915’de İstanbul’da dünyaya gözlerini açtı ve yine aynı şehirde 7 Mayıs 1986’da aramızdan ayrıldı. Ölüm yıl dönümünde Haldun Taner’i onunla birlikte çalışma fırsatını yakalamış olan tiyatro müzikleri yazarı Cem İdiz ile konuştuk

Haldun Taner’in adını ilk defa ne zaman duydunuz anımsıyor musunuz?

Haldun Taner’i ilk defa ortaokul, lise çağlarında Milliyet Gazetesine yazdığı yazılar nedeniyle tanıyordum. Milliyet Gazetesinde “Devekuşuna Mektuplar” adlı bir köşesi vardı. Anımsadığım kadarıyla haftada bir yazardı ve çok farklı konulardan bahsederdi. Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemi sohbet ederek anlatıyordu. Kendi üslubuyla, küçük taşlamalarla, kimseyle kavga etmeden tiyatrodan güncel politikaya kadar değişik konulara değindiği oluyordu. İyi bir fıkra yazarıydı.

Haldun Taner’in ilk okuduğunuz öyküsü hangisiydi?

yazıları dışında onu okumaya, yazarlığını tanımaya gelince, ilk kez o yıllarda okuduğum “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” öykü kitabında yer alan “Konçinalar” öyküsünü anımsıyorum. İlk olarak “Konçinalar” öyküsünü okumuştum, çok hoşuma gitmişti. Konçinalar öyküsünde toplumdaki eşitsizlik, sınıf farkları, sosyal adaletsizlik oyun kağıtları üzerinden anlatılır. Haldun Taner “Konçinalar” öyküsünde toplumdaki sosyal çarpıklıklara alaycı bir dille dikkat çekerken, toplumsal sınıf farkının olmadığı eşitlikçi bir dünya özleminden bahseder. Yıllar sonra “Konçinalar” la yolum bir kez daha kesişti. Müziğe başlayıp besteci olduktan sonra, şu anda hayatta olmayan bir koreograf arkadaşımla Nasuh Barın ile daha önceleri birçok oyunda birlikte çalışmıştık. Hatta Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyununun koreografisini o yapmıştı. O dönemde, ben tiyatro oyunları için müzik yapıyordum, o da tiyatro oyunlarındaki danslar için koreografiler yapıyordu. Okul yıllarında, Ankara Konservatuarında birlikte okurken kendi özgün işimizi yapmak istedik, bale yapalım dedik. Benim müziklerini yazacağım, onun da koreografisini yapacağı bir metin ararken karşımıza “Konçinalar” çıktı. 1981 yılı gibiydi, ben daha öğrenciydim. Ben müziklerini yaptım, Nasuh danslarını yazdı ama maalesef sahneleyecek yer bulamadık ve eseri sahneleyemedik.

TANIŞMASINI ANLATTI

Haldun Taner ile nasıl tanıştınız?

1964’de ilk kez İstanbul’da Ulvi Uraz Tiyatrosunda “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyunu sahnelendiğinde oyun müzikal değildi. Özgün müzikleri yoktu. Daha sonra, 1978’de Ergin Orbey Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olduğunda ben daha lise çağlarındaydım. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda bu oyunu izlemiştim, çok başarılı ve güzel bir oyundu. 1980’lerin başında, Egemen Bostancı Şan Tiyatrosunun kurucusu ve sahibiydi. Şan Tiyatrosunda “Hisseli Harikalar Kumpanyası” gibi müzikaller oynardı. Mesela, o dönemde “Karmen” Duygu Aykal’ın koreografisiyle oynanmıştı. O dönem, “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyununu yeniden sahnelemek istemişler. Ancak oyun Şan Tiyatrosunda sergileneceği için müzikal olarak yapmaya karar veriyorlar. Oyunu Ergin Orbey yönetiyor. Başrollerde Ahmet Gülhan, Pekcan Koşar, Erol Günaydın gibi değerli oyuncular yer alıyor. Oyunun müzikleri için bir besteciye ihtiyaçları olunca bana geldiler. Ben o sırada “Bir Şehnaz Oyun” isimli eseri bestelemiştim. Oyun 1984 sezonunda Ankara Sanat Tiyatrosunda sahneleniyordu ve oyunun yönetmeni de Ergin Orbey’di. Yaptığım müzikleri biliyordu. Ergin Orbey “ben çok memnun kaldım” diyerek oyunun müziklerinin bestelenmesi için beni öneriyor. Yıl 1984, beni İstanbul’a götürüyorlar. Beni İstanbul’da Haldun Bey’in evine götürdüler. Beni “bestecimiz” diyerek Haldun Bey ile tanıştırdılar. Haldun Beyle tanışmamız böyle oldu.

‘BANA TAKILIRLARDI’

Oyunun müziklerinin bestelenme süreci nasıl gelişti?

Oyunun müzikal olmasına karar verdikleri için oyunun sahnedeki müzik yerleri saptandı. Haldun Taner, Ahmet Gülhan ve Erol Günaydın’ın da evinde piyano vardı. Beni paylaştılar. Her prova öncesi sahnede çalışılacak olan metni bestelemek için sanatçılar arasında göçebe gibi her seferinde çalışmak için başka bir eve gidiyordum. Haldun Bey’in eşi Demet Hanım güzel piyano çalardı. Haldun Bey’in evine gittiğimde piyanoda çalışırken Demet Hanım bana kurabiyeler ve çay ikram ederdi, çok nazikti. Piyanoya oturup besteleri yapıp hemen koşa koşa provaya Şan Tiyatrosuna giderdim. Pekcan Koşar Efruz’u oynuyordu. Hatta ben tiyatroya geldiğimde, beni görür görmez hemen “Cem yeni müzikler var mı?” diye soruyorlardı. “Koltuğunun altında yeni müzikler var mı diye?” bana takılırlardı. O zamanlar benim çok geniş bir pardösüm vardı. Orhan Veli tarzı pardösümün içinden, koltuğumun altından müzik notalarını çıkarırdım.

Kendisiyle unutamadığınız bir anınız var mı?

aralarında sigara molası olurdu. Ben Orhan Veli Kanık pardösüm ile Şan Tiyatrosunun merdivenlerine oturur, sigara içerdim. Haldun Bey’in de o dönemde kullandığı buna benzer bir pardösüsü vardı. Haldun Bey de pardösüsü ile yanıma merdivenlere oturur sohbet ederdik. Bir sohbet sırasında bana “Cem yaaa keşke seni bundan 20 yıl önce tanıyabilseydim. Deve Kuşu Kabare Tiyatrosunda sahnelenen oyunlara müzikler yapardık. İşe beraber başlardık” demişti. Bu benim için çok büyük bir iltifattı. Tabii ki bunun pratikte mümkün olamayacağını ikimiz de biliyorduk. Çünkü ben o söylediği tarihte, 20 yıl önce daha çocuktum ama benim için söyledikleri çok değerliydi. Bundan kısa bir süre sonra onu kaybettik. Kısa ama derin bir ilişkimiz oldu. Bir gece yattı. Sonra uyanamadı. Öyle kaybettik. Bundan sonra, Haldun Bey’in “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” ve “Ay Işığında Şamata” oyunlarına da müzikler yazdım ama maalesef bunu kendisi göremedi.

‘UFKUMU GENİŞLETTİ’

“Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyunu müzikleri açısından diğer oyunlardan ne tür farklılıklar gösteriyor?

“Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” baştan sona bir müzikal oldu. Haldun Bey şarkı sözlerini benim yanımda yazdı. Ben yazdığı şarkı sözlerine uygun müzikler yapıyordum. Müziklerini yazdığım diğer iki oyun ise içinde müzikler olan, müzikli oyunlardı. Oyunun müziklerini yazarken Haldun Bey ile birbirimizden çok faydalandık. Haldun Bey benim müzikal birikimimden faydalandı, ben de onun yazar olarak birikiminden faydalandım. Beste yaparken çok müdahale etmezdi. Yaratıcılığa izin veren bir tavrı vardı. Ustaca yazdığı şarkı sözlerinde bağımsız bir yaklaşımı vardı, şablonlara takılmazdı. Şarkı sözleri genel olarak bir kalıp gibi düşünülür. Besteciye kolaylık olsun diye eşit hece, eşit dize gözetilerek kafiyeye uyumlu şarkı sözü yazılır. Diğer şarkı sözü yazarlarında olduğu gibi hece sayısı tutacak, kıta sayısı tutacak gibi bir kaygısı yoktu. Düz yazı yazar gibi şarkı sözü yazabiliyordu. Benim için bu bir sıkıntı oluşturmuyordu. Bu özgür tavrı benim için de bambaşka bir pencere açmış oldu, ufkumu genişletti. Şarkı sözlerini düz yazı gibi yazdığı için beste yaparken bazen zorlandığım anlar oldu ama üzerine müzikler yazarken çok zevk aldım. Haldun Taner ile çalışmak benim için çok keyifli ve ufkumu genişleten bir deneyim oldu

Şarkı sözü yazarken dili kullanım zenginliği açısından neler söylenebilir?

Şarkı sözleri tiyatroda tirat gibi düşünülür. Anlam açısından oyuna katkıda bulunacak, anlatacak bir derdi olan, oyuna değer katacak tiratlar gibi düşünülerek yazılır. Haldun Bey’in şarkı sözleri bestelenmeye çok müsait, zengin bir oyun dili içeriyordu. Şarkı sözlerini yazarken oyunda kullandığı dili kullanıyordu. Üslubu ve kıvrak dili şarkı sözlerine de yansıyordu. Güçlü mizah duygusu, pırıltılı zekası ve ustaca kullandığı kalemiyle Haldun Taner’in kendine has zenginliğini şarkı sözlerinde de görebiliyordunuz.

Tiyatro Müzikleri bestelemek bir besteci olarak size neler kazandırıyor?

Bir klasik müzik bestecisi olarak tiyatro müziği yapmanın bana katkısı oluyor. Kendi kendime müzik yazdığım zaman hiç aklımdan geçirmeyeceğim tarzda müzikleri tiyatro müziği olarak bestelemek zorunda kalınca yazmak zorunda kalıyorum. Mesela oyun gereği, içerik ve dönem açısından oyunda caz müziği kullanılacaksa, caz müziği benim alanım olmadığı halde, konu hakkında araştırma yapıyoruz ve caz müziği yazıyoruz. Bir başka oyunda çiftetelli, tango, vals gerekebiliyor. O zaman onları araştırıp yazma durumunda kalıyoruz. Normalde ben tango yazmam ama tiyatro oyununun içeriği bu müziği gerektirdiği için Tango yazıyorum. Çoğu zaman tiyatro gerektirdiği için üslubumun dışına çıkıyorum. İşte bu bize katkı oluyor. Çünkü önümüzde ufuklar açıyor. Müzikal anlamda farklı üsluplarda çalışma imkanı tanıyor. Sadece Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyunu için tek bir oyunda geçiyor diye marş, alaturka müzik, tango, vals ve caz tarzında müzikler yazdım. İşte bu zenginliktir. Oyunun anlattığı öyküler bu müzikleri gerektiriyor. Oyunun bir sahnesinde Osmanlıyı anlatıyor, orada alaturka müzik gerekiyor. Bir başka sahnesinde, Türkiye’ye yapılan Amerikan yardımından bahsediyor orada da caz müziği kullanıyoruz. Yine başka bir sahnede evleneceği kadına evlilik teklifi yaparken tango gerekiyor. Balo sahnesinde vals kullanıyoruz. Haldun Taner oyunun akışı içinde 2.5 saatte 1890’dan 12 Mart Muhtırasının verildiği 1971 yılına kadar geliyor. Oyun Türkiye’nin yakın tarihini anlatan baştan aşağı politik bir oyundur.

‘KİBAR VE NAZİKTİ’

Geriye dönüp baktığınızda, Haldun Bey hakkındaki ilk izlenimleriniz nelerdi?

Müthiş ince, kibar, nazik bir insandı. Yaş farkımıza rağmen bunu hiç hissettirmeyen sanki aynı yaştaymışız gibi saygı gösteren bir kişiydi. Bende müthiş birikimli ama aynı zamanda çok esprili bir insan izlenimi bırakmıştı. Onu yaşamı çok iyi hazmetmiş, çok entelektüel ve çok olgun bir beyefendi olarak anımsıyorum.

Editör: Haber Merkezi