RÖPORTAJ: ORÇUN MASATÇI

Merhaba Anıl, uzun süredir clown alanında ve kukla oynatıcılığında çalışmalar yapıyorsun. Önce bunlardan biraz bahsedelim mi?

Ağaçkakan Kukla Sanatı olarak kukla tiyatrosu yapıyoruz. Ben kukla yapımını ve oynatımını eşim Can Sevil’den öğrendim. O yüzden de ipli kukla, el kuklası ve daha birçok farklı çeşitte yaptığımız kuklaların manipülasyonunu en iyi şekilde yapabilmek için hala daha öğrenmeye devam ediyorum. Fakat dört yıl önce ‘clown’a ilgi duymaya başlayınca araştırdım ve Güray Dinçol’dan aldığım eğitim sayesinde fiziksel tiyatro ile tanıştım. Bu eğitim benim tiyatroya bakış açımı ve sahnede var olma şeklimi tamamen değiştirdi. Bu tarzı çok sevdim. O zamandan bu yana da fiziksel tiyatro kapsamında yer alan maske kullanımı, Commedia dell’Arte ve Buffon eğitimlerine katıldım. Hala katılmaya devam ediyorum. Fiziksel tiyatroyla ilgili çalışmaları, eğitimleri ve projeleri takip ediyorum. Eşim de Güray Hoca’dan eğitim aldı. Tabii ki oyunlarımız da bundan etkilendi. Böylece içinde hem kuklaların olduğu hem de clownların olduğu oyunumuz ortaya çıktı. Şimdi ise yine fiziksel tiyatro tarzında bir oyun hazırlıyoruz.

Eşin Can Sevil ile İzmir’in adını uluslararası alanda başarıyla taşıyan sanatçılardansınız. Prag’da bir sanat oluşumu içine girdiniz ve sanırım süreç hala devam ediyor. Bu sizin için nasıl bir süreçti. Yurt dışında oluşturulan sanat politikasının, ülkemize yansıması nasıl olmalı?

Can’la beraber Prag’ta Smyrna Puppet Theater diye bir şirketimiz var. Orada çalışabilmek için oturma iznine ihtiyacımız vardı. Oturma iznine başvurduk fakat bu süreç olumsuz sonuçlandı. Üzücü oldu ama çok şey öğrendik. Şirketimiz hala varlığını sürdürüyor. Biz bu süreçte birçok defa Prag’a gittik ve sokakta gösteriler yaptık. Orada 7’den 70’e ilgi görmek ve takdir toplamak çok hoşumuza gitti. Yurtdışında sanatınızı icra ederken bireysel olarak daha az zorlukla ve engelle karşılaşıyorsunuz. Bunun ekonomik ve siyasi birçok sebebi var tabii. Keşke Türkiye’de sanat ve sanatçı kavramı eğitimden icrasına kadar daha açık fikirli ve özgür olabilse.

Michele Guaraldo, yani Bahar Komedisinin yönetmeni, oyuncu olarak seni çok başarılı bulmuş ve rol almanı ısrarla istemişti. Sanırım yapımcının iletişim beceriksizliğinden yönetmen yardımcılığının yanında oyuncu olarak da görev almaktan yoksun kaldın. Yönetmen yardımcısı olarak böyle bir oyunda görev almak nasıl bir durumdu?

Michele Guaraldo başarılı ve sabırlı yönetmen. Aynı zamanda çok iyi bir oyuncu. Commedia dell’arte alanında da çok bilgili. Beni başarılı bulmasına çok sevindim ve gurur duydum. Bu tarz bir oyunda oyuncu olmak çok güzel olurdu fakat yönetmen yardımcısı olmak beni bambaşka bir yere taşıdı. Daha bütüncül bakıp ayrıntılara girmemi sağladı. Commedia dell’Arte tarzını ve fiziksel tiyatroyu sadece oyuncu olarak deneyimlemiştim. Ama bu projeyle nasıl yönetileceğini, nelere dikkat etmek gerektiğini ve bir kez daha bu tür için fiziksel kondisyonun ne kadar önemli olduğunu anladım. Michele Guaraldo ile bu projede çalışmak benim oynayış şeklimi ve oyun ortaya koyma şeklimi iyi yönde değiştirdi. Yönetmen yardımcısı olarak onun yanında çok şey öğrendim. Bu benim için büyük bir şans oldu.

İzmir’de avangart vari, hayli farklı bir iş yapmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz. Birbirinden farklı tiyatrolar bir araya gelerek üretti bu oyunu. Bunun hakkında ne söylemek istersin?

Ben ve beş oyucumuz her birimiz farklı bir tiyatrodan ve ekolden geliyoruz. Yönetmenimiz de İtalyan. Bence bu oyunun daha da zenginleşmesini sağladı. Olay örgüsünü yönetmenimiz yazmıştı fakat diyalogları oyuncular oluştururken farklı bakış açıları bizim işimize yaradı. İzmir’de altı tiyatronun birleşip bir ürün ortaya çıkarması da güzel bir birlik örneği oldu. Farklı tarzlardaki oyuncular, tiyatro adına yeni bir şey yapmak ve üretebilmek için bir araya geldiler. Bence bu İzmir tiyatrosu için de sevindirici bir durum.

‘SEYİRCİ OYUNU ÇOK SEVECEK’

Commedia dell’Arte, tarihsel köklerimizle benzerlikler taşımakta, bu çağın seyircisi oyuna nasıl tepki verecek sence?

Bahar Komedisi adından da anlaşılacağı gibi bir komedi oyunu. Biz Türkler olarak iyi komedi oyunları izlemeye aslında alışkınız ve seviyoruz. Commedia dell’Arte’de belirli karakterler var ve oyuncular, bu karakterleri temsil eden maskelerle oynuyorlar. Seyircinin karşısında eğlenceli ve çok hareketli bir sahne var. Bizdeki Ortaoyunu geleneğine çok benziyor. Bizde de hepsinin karakteri belli ve buna göre hareket ediyorlar. Eğlenceli ve komik bir sahne var. Yani aslında Türk seyircisi Commedia dell’Arte tarzındaki oyunumuza çok yabancılık çekmeyecek. O dünyayı hızlıca kavrayıp gülecek.

Editör: Haber Merkezi