ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - Alsancak’ta açılan Tilki Sanat, İzmirli sanat izleyicilerine kapılarını açtı. İçerisinde bulunduğu binanın tarihi atmosferi eşliğinde keyifli bir etkinlik ve sergi alanı barındıran Tilki Sanat, İzmir’in kültür ve sanat yaşamında alternatif bir sosyal alan olma iddiası taşıyor.

Çeşitli sanat atölyelerine sahip Tilki Sanat’ta farklı sanatçılar birlikte çalışarak endüstriyel galeri anlayışına karşı çıkıyor.

Tilki’nin ilk karma sergisi olan Buluntu ile ‘yeni bir din’ olarak nitelendirilen teknoloji, Adem ve Havva metaforu üzerinden izleyiciyi sanatın nesnesi haline getiriyor.

Buluntu’da farklı disiplinlerde eserler üreten Ayşe Avcı, Ayşe Önel, Cem Demirel, Gülsüm Zeybek, Neda İsmail Atar, Neslihan Yalman, Yiğit Çelik ile birlikte Tilki Sanat Ekibi'nden Ayşe Önel, Çağatay Olgun, Çağlayan Düzgün, Dilara Çamlıbel, Erhan Ayhan ve Görkem Gökbulut'un enstalasyon çalışmaları yer alıyor.

Tilki Sanat’ın küratörü çağdaş sanat uzmanı Çağatay Olgun ile Buluntu’yu konuştuk.

Batı ve çağdaş sanatlar üzerinde sanat eleştirisi doktora yapıyorsunuz. Tilki’de katı kurallara bağlı sanat tarihi akademisinin dışına mı çıktınız?

Avangard sanat yazımını savunuyorum. Fakat bu akademik koşullarda Türkiye’de bunu yapmak çok zor. Türkiye’de sanat tarihi akademisinde klasik anlatıma dayalı katı bir anlatım var. Daha alternatif bir şeyler yapmak için akademide kalamadım. O yüzden hayalimin peşinden koşup burayı açtım. Burası disiplinler arası bir alan. Sanatın içinde yüce sanat denilen büyük tuvaller olmadan, enstalasyon olmadan anlayamıyoruz. Disiplinler arası çalışmak zorundayız ve Tilki’nin misyonu da bu. Daha avangard bir yaklaşımla yeni bir sanat okur yazarlığını amaçlıyoruz.

Endüstriyel sergi anlayışının dışına çıkmayı mı hedefliyorsunuz?

Bizim istediğimiz ‘dokunulmayan’ endüstriyel sergi anlayışının dışında çıkmak istiyoruz. Çünkü artık dünyada bu böyle değil. Sanat piyasası ve sanat camiası var. Biz Tilki olarak camiada olmak istiyoruz. Bu yüzden bizim eserlerimiz dokunulabilir, temas edilebilir. Kamera ile bire bir bağ kurulabilir. Böyle bir sergileme deneyimi yaşatmak istiyoruz.

Nasıl başladınız, neler yapacaksınız?

Ayşe Önel sergisiyle başladık. Buluntu ilk karma sergimiz. Bunun arkasından Pelin Timuçin’in kişisel sergisini 7 Aralık’ta açacağız. Ocak sonunda da radikal avangard sergimiz olacak. Buluntu gibi kendi koleksiyonumuz olan bir sergi olacak.

İlk karma serginiz olan Buluntu fikri nasıl ortaya çıktı?

Erhan Ayhan’nın dijital bir eleştiri fikri vardı. Dijital yalnızlık kavramı üzerinden bir çalışma yapmak istedik. Biz de Buluntu diye bir sergi yapmak istiyorduk. Fikri birleştirince Tilki ekibinden 7 arkadaşla bunu ortaya çıkardık.

Eserin künyesini yere özellikle yerleştirdik. Bu da endüstriyel galeriye bir tepki olarak ortaya çıktı. “Siz her zaman çok güzel şeyler yapıyorsunuz ama bu güzelden sıkıldık artık. Bizim derdimiz başka” diyoruz bu eserle.

Derdiniz ne peki?

Teknolojinin yeni bir dine dönüştüğü bu dönemde eseri Adem ve Havva’ya bağladığımız bir kurgu oluşturduk Buluntu ile. Koridoru oluşturan kablolarla Platon’un Mağara Alegorisi’ne gönderme yapıyoruz. Kablolar her şeyin başladığı yer. Kimine göre tanrı kimine göre cosmos. Karanlığın içinden aydınlığa ulaşıyoruz kablolarla. Tek bir kablo ile de tanrının dokunuşunu canlandırdık. Ekranda açık Youtube ise beyinlerimizi yönlendiren bir uygulama olarak ‘Buluntu’ yaklaşımıdır. Gündelik bakışımızı estetize etme kaygısı içeren bir şeydir. İstedik ki izleyici rast gele bir video açsın ve yapıt kendini durmadan yenileyebilsin. Bu anı da bir kamera ile sergi ana salonuna ayrı bir sanat eseri olarak değerlendirdik. Böylece izleyiciyi de bir buluntu nesnesine dönüştürüyoruz. Enstalasyonun mantığı bu. ‘Teknolojiden çok sıkıldık artık onu dönüştürerek hayatta kalmak zorundayız’ diyoruz.

Yani sanatçı sanat malzemesinden ayırıp özgürleşiyor. Peki ilhan aldığınız bir sanatçı, dönem var mı?

Marcel Duchamp’ın Hazır Nesneleri (readymades) kavramından yola çıktık. Çünkü sanatçı artık malzemeyi aştı. Sanatçının malzeme derdi kalmadı ve her şey sanatçının nesnesine dönüştü. 1910’lar san at tarihinin kırılma noktasıdır. Bunu çok önemsiyoruz çünkü Tilki’nin misyonu bu.

Çıktığınız dönem bu mu?

Evet. Sergimizin de çıkış noktası bu. 1900’lerin soyut dışavurumuna kadar giden süreçteki avangard grupların fikirlerini benimsiyoruz aslında. Bu nedenle de ilk karma sergimizi özellikle Buluntu yapmak istedik. Bu sergiler Tilki’nin dünyaya bakışı aslında.

Akademide olmayan şey sizde var 

Akademinin kategorileri çok bellidir. Rönesans, Barok gibi katı bölümlere ayrılmıştır. Ama sanat tarihçiler güncel sanata gelince bir şey söyleyemezler. Çünkü ellerindeki doneler yetmez. Biz daha özgür platformlarda çalışma imkanına sahibiz bu tarz atölyelerde. Tilki de bunun İzmir’deki örneği olsun istiyoruz.

Editör: Haber Merkezi