EREN IHLAMUR/ İZ GAZETE-  Hayatı boyunca birçok sarayda kraliyet ailelerini resmeden ve ‘Sultanların Ressamı’ olarak bilinen Sabahat Al Rashdan, gazetemize özel açıklamalarda bulundu. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun hayatta kalan son öğrencisi olan Rashdan yaptığı açıklamalarda, en sevdiği tablosundan, sanatla tanışma hikayesine kadar birçok konuya değindi.

‘DOĞUŞTAN SANATÇIYIM’

Öncelikli sizi tanımayanlar için kendinizi tanıtır mısınız?

85 yaşındayım. Doğuştan sanatçıyım çünkü sanatın her yönüyle ilgileniyorum; resim, müzik, edebiyat vb. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun talebesiyim, heykel sanatında da Mehmet Şadi Çalık’tan özel ders aldım. 1973’te Türkiye’de okuyan bir Arap bir mühendis ile evlendim ve Ürdün’e gittim. İlk sergimi Kral Prenses Besma açtı.

‘SANAT İNSANIN İÇİNDE OLAN BİR ŞEY’

Resme ilginiz ne zaman başladı?

Ben sanata heykel ile başladım. Babam da sanatı çok seviyordu. Çocukluğumda her gün bahçemize çıkıp heykel yapardım. Sanat insanın içinde olan bir şey.

Resim yapmaya başladığınız günden bugüne size rol model olmuş bir sanatçı var mı?

Elbette var. Rubens’i çok severim, klasik bir ressamdır. Modern ressamları da severim, Marc Chagall’ı severim,  Leonardo da Vinci’yi severim, Vincent van Gogh’u severim, bütün ressamları severim fakat en çok Rubens’i severim.

Sanat tarihindeki kült tablolardan sizin için özel bir anlam ifade eden veya ilginizi çekmiş olan bir eser var mı?

Turgut Zaim’in şahane eserleri vardır, zaten hiçbir yerde bulamazsınız, hepsi kolektörler tarafından alınmıştır. Bunun yanında bir de Osman Hamdi ve Şeker Ahmet Paşa var. Ve tabii, sayamayacağımız kadar değerli sanatçılarımız var. 

Resim yapmak sizin için ne anlam ifade ediyor?

Resim yapmak, şiir yazmak, müzikle uğraşmak… Her şey iç âlemin dışa vuruşudur.

Türk halkının sanata bakış açısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Türkiye sanata gerekli değeri veriyor mu?

Benim çevremde elit bir tabaka vardı ve sanata değer veriyordu, o tabaka ile ben her an konuşurum, sanatın her yönünü konuşurum.  Sanmayın ki Avrupa ya da Amerika’da herkes sanata değer veriyor. Türkiye’de güzeli sevdikleri için sanata daha yakınlar.

Tablolarınızda genellikle kraliyet ailelerindeki kadınları görüyoruz, bunun belli bir sebebi var mı?

Çok güzellerdi ve yakın dostlarımdı.

‘BU RESİM BENİMLE BERABER HERKESİ ETKİLEDİ’

1000’den fazla tablonuz var, bunlar arasında bir seçim yapmanız mümkün olmayabilir fakat sizin için özel bir anlam ifade eden tablonuz var mı? Var ise kısaca hikâyesini anlatabilir misiniz?

Var, ismi “Vuslat”. Bu tablo biraz minyatür tarzında çalışılmış. Perspektif değil, yığma bir resimdir ve sergimde de bulunacak. Vuslat, köyden gelmiş bir adam. Büyük bir hasretle çocuklarına ve hanımına kavuşmuş. Bu hikâyeyi resme uyarladım ve bu resim benimle beraber herkesi etkiledi.

Size neden "Sultanların Ressamı" deniyor? Bu lakabın belli bir hikâyesi var mı yoksa aniden ortaya çıkan bir isim mi?

Sultan Reşat’ın torunu Mihrimah Sultan başta olmak üzere hep sultanların resimlerini yaptım. Arap prenslerinin, prenseslerinin resimlerini yaptım.  Benim hemen hemen dünya kraliyet müzelerinde birçok resmim var. Bu yüzden bana bu ismi verdiler. 

‘İZMİR’İN HER YERİ BAŞLI BAŞINA BİR TARİH’

İzmir'de size ilham veren mekânlar var mı var mı?

Tabii ki var. İzmir’in her yeri başlı başına bir tarih ama en çok Kordon’u, Kordon’daki gün batımını severim.

‘İNSANLARA KIZARAK DEĞİL, SEVEREK BAKIN’

Sizden ve resimlerinizden ilham alan sanatseverlere tavsiyeleriniz var mı?

İnsanları sevin, her şeyi sevin. İnsanlara kızarak değil, severek bakın. Allah’a inanın. Ümitsiz olmayın, çalışın.  Aşkta aradığınızı bulamayabilirsiniz, dostlukta aradığınızı bulamayabilirsiniz ama şunu unutmayın sanatta da yapar ve bozarsınız fakat en sonunda istediğinize kavuşursunuz.

Sabahat Al Rashdan’ın eserleri, tarihçi, yazar Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın girişimiyle 14 Eylül'de Dolmabahçe Sarayında  sanatseverle buluşacak.

SABAHAT AL RASHDAN KİMDİR?

“Sultanların ressamı” olarak da bilinen Sabahat Al Rashdan, 1965 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olmuş, hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu’yla birlikte çalışmayı sürdürmüştür.

Türkiye’de başladığı sanat hayatı, Türkiye’de okuyan bir Arap bir mühendis ile evlenip  Ürdün’e yerleştikten sonra da devam etmiştir. Amman’da prenses olarak yaşayan Fahrelnissa Zeid ile çalışma imkanı bulmuş, uluslararası birçok projeye imza atmıştır.

Editör: Haber Merkezi