TUGAY CAN/İZ GAZETE - Şair Enver Topaloğlu ile şiir ve İzmir başta olmak üzere Kadıköy, Türkiye’de şiir ve son şiir kitabı ‘Gidene Kadar’ üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. 1983 yılından bu yana şiirleri yayınlanmakta olan ve uzunca bir süre Cumhuriyet Gazetesi’nde redaktörlük yaptıktan sonra İzmir’e yerleşen Topaloğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide kendi şiire bakışını ise şu şekilde ifade etti: “Şiirin bir düşünme biçimi vardır. Şiir aklı devrimcidir, anarşisttir. Devrimciliği ve anarşistliği politik anlamda değil, daha geniş anlamdadır. Bu şiirin dünya ile ilişki kurma açısından böyledir”

‘İSTEYENE DAĞITTIK’

2017 yılında yayımlanan ‘Nazire’ isimli çalışması hakkında da konuşan Topaloğlu, “Nazire’nin önceki kitaplardan ve ‘Gidene Kadar’dan farklı bir yayın macerası oldu. Turgay Kantürk ile beraber, mevcut yayınevlerinin şiir yayınlamak konusundaki tavırlarını, devletin, hükumetin kitap yayınlamak konusundaki tutumunu- örneğin bu konudaki vergilendirmeyi- protesto etmek için sınırlı sayıda bastırarak dağıttık. ISBN almadık. Dolayısıyla resmi kayıtlarda yok görünüyor. Ancak biz, şiir için önemli olan hususun okunması olduğunu düşünüyoruz. Şiiirin yazanın, okumak isteyene bir armağanı olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple Turgay Kantürk, Mehmet Akay ve ben kitaplarımızı sınrılı sayıda basarak dağıttık. Turgay Kantürk’ün seçilmiş yüz dizesi ve bir çevirisi ile birlikte benim ‘Nazire’ adlı çalışmam burada yer aldı. 150 tane bastırdık ve okumak isteyenlere dağıttık” dedi.

Nazire’yi yazdığı süreç içerisinde ‘Gidene Kadar’ isimli çalışmaya da başladığını kaydeden şair Enver Topaloğlu, kitaba ilişkin görüşlerini şöyle paylaştı: “Kitapta Gezi süreci de var, kadın cinayetleri de var. Bireysel, varoluşa dair şiirler de var. Sonuçta hayata dair bireysel ve toplumsal çalışmalar burada toplanmış oldu”

NOKTALAMA İŞARETİ

Enver Topaloğlu’nun özgün olduğu noktalardan bir tanesi de noktalama işaretlerini kullanmıyor oluşu üzerine... Topaloğlu, şiirde noktalama işaretinin kısıtlayıcı olduğu ve şairin şiir ile okuyucu arasına bu biçimde girmemesi kanaatinde... Topaloğlu bu konudaki tavrını ise şu kelimeler ile anlattı:

“Eğer serbest vezin ile yazıyorsak şiiri nasıl vezin ile kafiye ile sınırlamamak gerekiyorsa noktalama işaretleri ile de kısıtlamamak gerekir. Hatta şairin şiirin önüne, okurun şiir ile arasına girmemesi gerektiğine inanıyorum. Noktalama işaretinin şairin şiire önemli müdahalelerinden birisi olduğuna inanıyorum. Ben şairin bir metin olan şiir ile okur arasındaki ilişkide geri çekilmesinden yanayım. Şiir yazılıp bittikten sonra okur zihninde nasıl oluşturuyorsa, kafasında nasıl birleştiriyorsa kalması gerektiğini düşünüyorum. Noktalama işareti kullanmıyor oluşum temel sebeplerinden bir tanesi de bu. Noktalama işaretlerini yazının jesti ve mimiği olduğunu düşünüyorum. Sözel iletişimde kullandığımız jest ve mimiklerin yerini yazı dilinde noktalama işaretleri alır. Şiirin buna ihtiyacı olmadığını şiirin ayrıca bir jeste ve mimiğe ihtiyacı olmadığını çünkü şiirin dilinin bunu ürettiğini düşünüyorum”

40 yıl gibi uzun bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra İzmir’e yerleşen Topaloğlu, İzmir’in üretme sürecine katkıları hakkında ise şunları söyledi: “İstanbul’da geçirdiğim vaktin büyük çoğunluğunda vapur ile seyehat etmek gibi bir ayrıcalığımız vardı. O ayrıcalıktan vazgeçmek kolay değildi. İzmir’e gelirken vazgeçtiğim en önemli şeylerden bir tanesi bu vapur yolculuklarıydı. İzmir daha sakin denilebilecek bir şehir. Ayrıca İzmir benim daha önce bulunduğum ve bir çevremin bulunduğu ve sık sık gidip geldiğim bir yerdi. Öğrencilik yıllarımda Turgut Uyar’ın ‘Hadi İzmir’e gidelim’ şiirini okuyup İzmir’e geldiğim olmuştur. Türkiye’de İstanbul’un ardından Türkiye’de yaşanabilecek en iyi tercihin İzmir olduğunu hep düşünüyordum. Bunun imkanları oluşunca da İzmir’e yerleştim. Açıkçası İstanbul’da olmak ile İzmir’de olmak açısında benim yazma sürecim ile ilgili büyük bir farklılık yok. Şiir tabii ki dışarıdaki dünya ile ortam ile ilişkili. Onları oluşturan da sosyal ilişkiler"

İzmir’e sosyal, kültürel bir şehir olarak bakıyorum ve bunun üzerine düşünüyorum” diyen Topaloğlu, “Bu İzmir’i yeniden keşfetmek anlamında değil, ancak İzmir’i anlamaya ve yorumlamaya çalışan bir bakış açısı. Bunun besleyen bir tarafı var. İstanbul’u büyük ölçüde tanıyorsunuz. İstanbul aynı zamadna bir metropol. Metropoller her gün her akşam yıkılır, her sabah yeniden kurulur. Büyük şehirlerin taşradan farkı budur. Taşra dünkü bıraktığı yerden devam eder. Metropoldeki zamanın sürekliliği taşra ile aynı biçimde değil farklı biçinmde akar. Bu sebeple de insanın hayatına da farklı yansır” ifadelerini kullandı.

Topaloğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkçe’de herhangi bir sözcüğün etimolojisine gittiğinizde bambaşka diller ile karşılaşıyorsunuz. Çünkü görüyorsunuz ki bu coğrafyada başka hayatlar ve başka bir tarih de var. Hareket devam ediyor. Dolayısıyla dildeki canlılık devam ediyor. Bu aynı zamanda söze esneklik kazandırıyor. Örneğin bir pazarcının ‘ikizlere takke’ diyerek mal satmaya çabalaması... Sütyen satıyor. Bir pazarcının ağzından çıkan bu kelimeler şiirseldir. Ama buradaki metafor pazarcı şair değildir. Ancak şiirin dilini kullanabiliyor. Çünkü dil buna elverişli. Herkesin şiir yazma potansiyelinin bulunması dilin potansiyelinden kaynaklanmaktadır. Biraz da yaşantı buna müdahale ediyor. Çünkü rasyonellik ile irrasyonellik arasında rüya ile gerçek arasında bir durumu var toplumun. Kelli felli adamlara baktığınızda birazcık dokunsanız içinden kocaman bir çocuk çıkacağını içinden anlayabilirsiniz. Aziz Nesin’de bir zamanlar Türkiye’de her üç kişiden dördü şair demişti. Bu aslında şiir için hem güzel bir şey. Bu şiir için aslında bir ödüldür. Çünkü şiir dili geliştirir. Şiir dili zenginleştirir. Bu başka bir yerde olsa koruma altına alıncak kültür varlığı ilan edilir. Dili kullanılabilir hale getiren şiirdir”

Türkiye’de şiir okunmadığı yönündeki genel kanıyı da ele alan şair, şairlerin şiir yazılmasından dolayı mutlu olması gerektiğini kaydederek “Esas olarak belli bir nitelik düzeyinin üstündeki şiirin yayınlanabilmesi okurla ilişki kurabilmesi önemli. Bir dönem yazılmış ve bir kitap iki kitap ile kalmış bir de devamlılığı olan kişiler tarafından yazılan 18 yaşında başlayan ve 60 yaşına gelmiş ve hala yazan ve günceli yakalayan ve ısrar eden bizim ölçüt almamız gereken nokta” dedi.

‘ŞİİRİN OKULU YOK’

Şiir yazan herkesin aynı zamanda iyi bir şiir okuru olması gerektiğini ifade eden şair Enver Topaloğlu, “İyi bir şiir okuru olmadan iyi bir şair olmak mümkün değil. Çünkü şiirin okulu yok, şiir şiirden öğreniliyor. Eskiden şairler edebiyat dergilerinde şiir okurdu. Oradan şiirin birikimine dair bilgiler alırdı. Bugün bu işlevi yerine getirecek edebiyat dergileri yok ne yazık ki. Ancak buna rağmen şiir yazılmaya devam ediliyor. Şiirin hala yazılıyor oluşunu önemsemek lazım. Şiir yazmakta yapılan ısrar edilmesini önemsemek lazım. Bunu küçümsemeye gerek yok. Nitelikli şiirin okur ile nasıl buluşturulacağı üzerine düşünmek ve seçenekler üretmek lazım. İkincisi yayıncılık endüstriyel bir iş. Dolayısıyla sermaye gruplarının kendi çıkarlarını gözetiyor. Burada hangi türün okur ile buluşacağına karar verirken bunun pazar değerine bakıyor, edebi, sanatsal yönüne değil. Çünkü kapitalizmin mantığı bu! Bunun dışında yayıncılık yapanlarsa zaten bu işi yarı amatör bir biçimde yapıyor. Zaten şiir de onların yüzü suyu hürmetine devam ediyor. Eğer beş tane çok parlak şair varsa mutlaka yüz tane onların omzuna bastığı şair vardır. Nasıl ki şiir şiirden öğreniliyorsa şair de şairden beslenir. Şairler doğrudan ya da dolaylı bir biçimde birbirlerinden beslenirler. Küçük İskender varsa onun adı duyuluyorsa onun kuşağında olan ve adı duyulmamış elli tane şair vardır. Olmasa bir süre sonra o da kendisini tüketir. Bu nedenle şairler hiçbir zaman daha çok şiir yazılmasından gerçek anlamda şikayetçi olamazlar, olmamalıdırlar” ifadelerini kullandı.

‘DİLLER GÖÇÜ’

Türkçe şiir üzerine sorularımızı yanıtlayan şair Enver Topaloğlu, Türkçe’nin hareketliliğini sürdüren bir dil olduğuna dikkat çekti. Topaloğlu, hareketliliğini sürdüren dillerin muğlak olduğunu dolayısıyla muğlaklığın şiire imkan tanıdığını söyledi.Topaloğlu şöyle konuştu:“Örneğin Fransızca’da Brethon çıkmıyor ya da Rusça’da bir Mayakovski yok. Toplum hareketli olunca dil de hareketli oluyor. Türkiye hareketli bir toplum. İç ve dış göçlerin yoğun olduğu bir coğrafya. Bu aynı zamanda dillerin de göçü demek”

‘GÜNCEL DEĞİL TARİHSEL’

Haydar Ergülen’in iptal edilen söyleşisi hakkında konuşan Topaloğlu şunları söyledi: “Bu skandal. Önemli bir şair. Büyük bir okur kitlesi olan bir şairin etkinliği İl Milli Eğitim Müdürü’nün buyruğu ile iptal ediliyor. Bu güncel değil aynı zamanda tarihsel de bir olay. Ama şaşırdık mı? Hayır. Şaşırmamız gerek bir olay mı? Ancak şaşırmamız gerekir. Bunu normal görürsek olup biten her şeyi normal görmemiz gerekir. Şaşırma gücümüz elimizden alınır. Bunu kaybetmemiz için şaşırmamız gerekir. Çünkü şaşırmak kabul etmemektir. Reddetmektir. Kabul edilebilecek bir tarafı yok. Bu planlama ile yapılabilecek bir şey. Tam etkinliğin olacağı saatte iptal ediliyorsa burada bir kasıt vardır. İfade özgürlüğüne dönük bir kısıtlamadır. Bir şairin kitapları ve şiirleri okunuyor. Ama bir lisede okuru olan öğrenciler ile buluşması engelleniyor. Bu asla ve asla kabul edilebilecek bir şey değil. Hemen akla Ölü Ozanlar Derneği geliyor. Bütün bunlar ilk defa yaşanan şeyler değil. Nazım Hikmet’in kitaplarının yasaklandığı bir ülkedeyiz. Bir okulda bir şairin öğrenciler ile buluşmasının teşvik edilmesi lazım”

Editör: Haber Merkezi