YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE- İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İzBBŞT) oyuncularını daha yakından tanımak, yaşam hikâyelerini öğrenmek ve tiyatro sanatının değerlerini topluma yansıtabilmek amacıyla başlattığımız söyleşi dizisinin altıncı konuğu İzmirli oyuncu Melis Caba oldu.

İzmir Şehir Tiyatroları’nı, ‘Seyirciye ne söyleyeceğini çok iyi bilen bir tiyatro’ olarak tanımlayan Caba, korkusuzca politik tiyatro yapmanın mesleğine olan inancı bir kat daha arttırdığını ifade etti.

Caba, İzmir Şehir Tiyatroları hayalini büyüten ve kendilerine miras bırakan Özdemir Nutku ile Hülya Nutku hocalarını da saygıyla andı.

‘SAHNE MERAKIM VARDI’

Alaçatı’da büyümüşsünüz. Nasıl başladınız tiyatroya?

1985 İzmir doğumluyum. Çocukluğum, o zamanlar küçük bir köy olan Alaçatı'da geçti. Mahalle kültürüyle büyüdüğüm, güzel bir çocukluk yaşadım. Tiyatroya anne ve babam tarafından ‘Yapabilirsin’ diye desteklenerek adım attım. Çünkü hep istediğimi de söylüyordum. Bununla ilgili özel bir şey yapmamıştım ama sahne üstünde olma merakım hep vardı. ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorulduğunda ‘Sahnede olacağım’ diyordum. İyi ki de öyle demişim, öyle hissetmişim.

Ailem de hep teşvik etti. Alaçatı çok küçük bir yerdi ve insanlar ‘Kızını tiyatrocu mu yapacaksın’ falan diyordu. Babam bunlara, gülüp geçti ve nasıl mutlu olacaksam, ne istiyorsam her zaman onu destekledi, arkamda oldu.

Bir restoranımız vardı. Uzun yıllar ailece orada çalıştık. Bu sayede insanlarla çok fazla bir araya gelme fırsatım oldu. Onlardan da hep ‘Aaa ne güzel kendini ifade ediyorsun’ gibi şeyler duyuyordum. Bunlar kendimi tanımama neden oldu aslında.

‘ÇOK BÜYÜLEYİCİYDİ’

Peki o dönem köy tiyatrosu gibi bir şey var mıydı?

Maalesef çok az tiyatro seyretme şansımız oluyordu. Tiyatroyla iç içe olabileceğim bir alanım olmadı.

Ne zaman ki üniversitede bir şeyler yapmaya başladım, neye uğradığımı şaşırdım. Sahnede olmak, ışığı hissetmek çok büyüleyiciydi benim için.

İlk deneyimleriniz üniversite yıllarında oldu o zaman.

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü’nü bitirdim. Profesyonel anlamda ilk sahneye çıkışım 2009 yılında Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu ailesine katılmamla oldu. Oradaki tüm ana kadro oyunlarında oynadım.

Okul sürecinde de çok güzel ve değerli hocalarla çalıştık tabii. En büyük şansımdır. Dokuz Eylül mezunları bunu hep söylerler. Nurlar içinde yatsınlar Özdemir Nutku ve Hülya Nutku hocalarımız çok değerliydi. Barış Erdenk ve Sibel Erdenk gibi değerli hocalarla da çalıştık.

‘ONLAR BİZE İNANDI’

Siz de Şehir Tiyatroları hayaliyle mezun oldunuz sanırım.

Kesinlikle. Yani Hülya ve Özdemir Nutku hocalarımız ışıklar içinde uyusunlar. Hep söylüyorum ve gurur duyarak da söyleyeceğim; bizim için bir hayal kurdular ve biz şu anda o hayali gerçekleştirme yolundayız. Çünkü bize inandılar. Onların tiyatroya olan tutkusu bizim inancımızı da fazlasıyla kamçıladı. İyi ki de yapmışlar.

O dönem nasıl geçti?

Okul gerçekten çok keyifliydi ama bir o kadar da zordu. Çünkü 18 yaşında okula girdim ve gerçekten Shakespeare denildiği zaman iki çift söz edemeyecek boyuttaydım. Ve benim için çok zor geçti. Ama okuldan sonra şunu fark ettim. Çok güzel bir eğitim almışız. Kafamızı çok açabilmişiz birçok noktada.

Aslında olması gerekeni vermişler bize. Keşke şu an olsa tekrar okuyabilsek. Gerçekten böyle düşünüyorum; eğitim anlamında nefis bir okulda okumuşuz.

Mezun olduktan sonra da irtibatımız hocalarımızla hiç kesilmedi. Hülya hocamla son nefesine kadar birlikteydik, iyi ki de öyle oldu.

‘KOPAMAM İZMİR’DEN’

İzmir'den hiç ayrılmamışsınız. İstanbul hayali kurmadınız mı?

Hiç hayal etmedim. Sınıfımdaki herkes İstanbul'a dağıldı. Benim asla öyle bir isteğim olmadı. Ben İzmir çocuğuyum. Belki küçük yerde büyümemin etkisi de olabilir; İstanbul beni hep korkuttu. Yani gitsem yine tutunurdum belki ama hiç istemedim. Yuvamı da burada kurdum zaten. Benim de, eşimin de ailesi İzmir’de yaşıyor.

Korkunun ötesinde İzmirlilik ruhu da var o zaman.

Evet, kesinlikle. Çok ciddi var yani. Kopamam buradan.

Bornova Şehir Tiyatrosu dönemi nasıldı peki?

Harikaydı. Bana çok şey öğretti. Tıpkı bir okul gibi orası. Birinci sınıf ve ikinci sınıf olmak üzere drama eğitmenliği de yaptım. Tüm ana kadro oyunlarında görev aldım. Çok keyifliydi, hepsi ayrı bir okuldu benim için. Orayı her zaman çok güzel anarım. 2014 yılında bebeğim olduğu için, ‘kızımı ben büyüteceğim’ diyerek ayrıldım.

‘DİĞER BİR AİLEM’

Sonrasında Tiyatro Kalemi’ne başladınız.

Evet, diğer ailem onlar benim. Tiyatro Kalemi; Kamera Yıldız Ok ve Çetin Ok’un İstanbul ayaklı bir tiyatrosu. Orası da benim için ayrı bir okul oldu. Kamer bizim okuldan, yazarlık bölümünden ve çok beğendiğim, kalemine inanılmaz güvendiğim bir kadın. Bana inanılmaz güzel roller sundu. Zaten sürekli bir aradaydık. Küçücük bir atölyede çok ciddi oyunlar çalışıp, çok güzel işler çıkardık. Kızımı büyüttüğüm ve sahneden uzak kaldığım 3 senenin ardından Tiyatro Kalemi’ne koşa koşa gittim. İyi ki de gittim; çok ama çok güzeldi.

‘NEDENDİR ÇEKİNDİM!’

Son olarak da artık İzmir Şehir Tiyatroları’ndasınız.

Bu muhteşem bir duygu. Biliyor musunuz aslında sınava girmeyecektim. Nedenini ben de bilmiyorum ama çok çekinmiştim. Pandemi fazlasıyla etkilemiş olabilir. Tiyatro Kalemi’nden Caner diye bir arkadaşım var; ‘Melis deli olman lazım. Nasıl denemezsin? Gir şu sınava’ deyince hemen parçalarıma hazırlanmaya başladım. Lorca’nın Kanlı Düğün oyunundan gelini oynadım. Bir de Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’ndan Zilha’yı oynadım. Çok güzel bir serüven oldu burada. İnanılmaz keyifli bir ortam vardı. Jüri çok tatlıydı. Burada Ufuk Aşar hocamdan da bahsetmek istiyorum. Sahne direktörümüz. Şu an Azizname’de onunla aynı sahneyi paylaşıyor olmak muazzam bir şey. Çünkü hem sanatı biliyor hem hepimizi kalbine sığdırmış durumda. Ayrı ayrı hepimizi de çok iyi yönetiyor ve bu bizi çok iyi hissettiriyor.

‘NE SÖYLEDİĞİNİ BİLİYOR’

Çok mutlusunuz ve hayaliniz gerçekleşmiş burada.

Şu anda bu çatının altında inanılmaz güzel insanlar var. Hepsi tiyatro için buradalar. Sanatla uğraşan insanlar bunlar. Boş kafalar yok. Bu zaten sahneye de yansıyor. Seyirci ‘Sanki yıllardır bir arada oynuyorsunuz’ diye geri dönüşlerde bulunuyor. Bu çok mutlu ediyor bizi. Yücel Hoca da zaten zamanın ruhunu çok doğru okumuş bir usta benim için. Kesinlikle böyle tanımlarım onu. Ve onunla aynı atmosferde bulunduğum için inanılmaz gururlu ve keyifliyim. İyi ki bir araya geldik. Tarifsiz bir duygu.

Yücel Hoca'dan ele alarak söylüyorum ki İzmir Şehir Tiyatroları seyirciye ne söyleyeceğini çok iyi biliyor. Bunu da inanılmaz bir donanımla var ediyor. Seyirciyle göz temasından asla çekinmiyor. İşi sımsıkı tutuyor ve bırakmıyor. Gelen eleştirileri ise göğsünde yumuşatmayı çok iyi bilip asla yaptığı işten vazgeçmiyor.

Biz şu an politik bir tiyatro yapıyoruz Azizname'yle ve bence bu çok zor bir şey. Bunu korkusuzca göstermiş olmak da bende özgürlüğe neden oluyor. İşime olan inancımı bir kat daha arttırıyor.

‘AYRI BİR GÜCÜ GÖRDÜM’

Ekip açısından ise sahne arkasına değinmeden geçemeyeceğim. Azizname’de bir sahnem var. Kostüm değişimi yapacağım ama çok hızlı, yani 6 saniyelik bir zamanım var. O kadar hızlı yapılması gerekiyor. İlk oyunda arkadaşlar beni öyle bir beklemişler ki hepsi makine gibi. Biri ceket tutuyor, biri şapkayı tam başımın üstüne hazırlamış. Ben arkaya koştum; üstümden ceketi aldılar, şapkayı koydular, beni sahneye gönderdiler. Muazzam keyifli bir andı ve ‘bize helal olsun’ demiştim. Gerçekten de onlar sayesinde ekibin apayrı güçlü bir yanını görmüştüm.

‘TİYATRO SEZGİDİR’

Kendi oyunculuğunuz açısından bugünden geriye doğru baktığınızda nasıl bir fark var?

Bu meslekte yol çok uzun ve asla ‘Ben oldum’ diyemezsiniz. Hepimiz birbirimizden her gün yeniden bir şey öğreniyoruz ve bu çok değerli. Gözüm kapanıncaya dek bu işi yapacağım ve 70 yaşında bile sahneye çıkabiliyorsam o gün de yeni bir şey öğreneceğim. Çünkü tiyatro, bir sezgidir. Her defasında da farklı bir şey hissedersiniz.

‘SİNERJİLERİ MUAZZAM’

Tiyatronuzun ikinci oyunu Tavşan Tavşanoğlu’nu izleyince ne hissettiniz?

Çok keyifli bir oyun ve o da Azizname gibi söyleyeceği şeyi seyirciye çok net gösterebiliyor. Yücel hoca yine yapmış yapacağını. Sahnedeki arkadaşlarım da beni çok heyecanlandırdılar. Çünkü oyun izlemeyi de özlemişim aslında. Onların da sahne üstündeki sinerjileri muazzamdı.

‘ADINI VE ANISINI YAŞATMAK VAZİFEMİZ’

İzmir Şehir Tiyatroları, Hülya Nutku Tiyatro Oyunu Yazma Yarışması açtı. Neler söylersiniz, çok önemli bir vefa göstergesi değil mi?

Hülya hocamızın elli yılı aşan bir akademisyenlik hayatı vardı. Bu zaman diliminde çok fazla öğrenci yetiştirmiş ve Türk tiyatrosuna çok fazla sanatçı kazandırmıştı. Bu yarışma İzmir Şehir Tiyatroları’nın bir anlamda vazifesiydi. Hülya hocayı kaybettikten sonra onun adını ve anısını yaşatmak tabii ki çok önemli ama daha da önemlisi belki bu oyun yazma yarışması sayesinde Türk tiyatrosuna yepyeni yazarlar ve yeni oyunlar kazandırma şansımız olacak ve bu yine Hülya hocanın varlığı sayesinde olacak.

MELİS CABA'NIN ENLERİ

Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?

Baskı hissetmeden özgürce bir tiyatro yapmak... Kendime dair ise İzmir Şehir Tiyatroları hayalim hep vardı ve o gerçekleşti. Şimdi ise Yücel hocanın deyimiyle karargâhımız olan İsmet İnönü Sanat Merkezi’ne geçmeyi istiyorum.

Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?

Michael Frayn’ın ‘Oyunun Oyunu’ isimli oyunu çok seviyorum. Bir de Arthur Miller’ın Cadı Kazanı’ndan Abigail karakterini çok seviyorum.

Oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?

Çok komik gelecek ama ben Shakespeare’den ‘III. Richard’ı oynamayı istiyorum. Erkek rolü ama bunu çok istiyorum.

Birlikte oynamayı en çok istediğiniz oyuncu kimdir?

Yıldız Kenter tabii ki. Sanata bakışı ve Kenter Tiyatrosu’ndaki çabaları beni fazlasıyla etkiledi. Her alanda tiyatroyu yoktan var edebilen, çiçekler açtıran bir kadın. Bornova Şehir Tiyatrosu’nda Marat Sade oyunumuzu izlemişti. Hepimiz kan ter içindeyiz ama geldi sarıldı. O günü unutamıyorum. Hatırladığımda tüylerim diken diken oluyor.

En çok ilham aldığınız isim kimdir diyeceğim ama sanırım o da Yıldız Kenter…

Aynen öyle. Müthiş bir kadın.

Editör: Haber Merkezi