YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE- İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İzBBŞT) oyuncularını yakından tanımak, yaşam hikâyelerini öğrenmek ve tiyatro sanatının değerlerini topluma yansıtabilmek amacıyla başlattığımız söyleşi serisinin 15’inci konuğu, Mor Şalvar oyunundaki ‘Eşli’ karakteri ile seyirciden büyük bir takdir toplayan Elçin Erdem oldu. Lisede ve üniversitede müzik okuyan ancak tiyatrosuz yapamayacağını anlayıp tiyatro eğitimi de alan genç oyuncu Elçin Erdem ile sanat yolculuğunu konuştuk.

‘MÜZİK OKUDUM’

Elçin Erdem kimdir, sanata olan ilginiz hangi yaşlarda başladı?

1991 yılında Ankara’da doğdum. Çocukluğum, benim için Ankara'nın en güzel yerinde geçti. Belki büyük fırsatlar içinde yaşamadım ama bulduğum her sanatsal faaliyetin içindeydim. Ailemde sanatla uğraşan bir kişi dahi yoktu. Sadece karşı apartmanımızdaki bir komşumuzun oğlu müzik öğretmenliği eğitimi alıyordu. Evlerine her gittiğimde piyanonun başına oturup bir şeyler çalmaya çalışıyordum. Sanırım ondan etkilendim. 10 yaşıma geldiğimde gazetelerden keman resimlerini kesip biriktirmeye başlamışım. Okula gidileceği günler yataktan kalkamayan ben; TRT’de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı izlemek için hafta sonu çok erken saatlerde uyandığımı hatırlıyorum mesela. Fakat astronom olmak istiyordum. Gökyüzüne hâlâ da çok meraklıyımdır. Sonrasında ablam bir gün eve ‘Notre Dame Müzikali’nin CD’si ile geldi. Onu izledikten sonra tüm fikrim değişti. Güzel sanatlar lisesine girdim ve müzik okumaya başladım.

‘TİYATROSUZ YAPAMADIM’

Bu süreçte tiyatro ile yollarınızın kesişmesi nasıl oldu?

Aslında bunu kestirmek benim için zor. İlk kez anaokulunda oynadığım cadı rolünden mi yoksa ilkokulda oynadığım savaş hemşiresi rolünden mi bilemiyorum. Ya da lisede sergilediğimiz; lise tarihimizin ilk ve sanırım hâlâ tek tiyatro oyunundan da olabilir. Liseden sonra yine ablam bir arkadaşının bir tiyatroda çalıştığını söyleyerek beni yönlendirdi. Burada çalışmaya başladım. Bir sene sonra ilk kez ‘tiyatro eğitimi alma’ fikrini düşündüm. Bir arkadaşım beni Tamer Yılmaz ile tanıştırdı. Kendisi beni bir oyuna dahil etti. Nasıl geliştiğini bile anlamadan bir tiyatro oyununda rol alıp müzik yaparken buldum kendimi. Aynı yıl Abant İzzet Baysal Üniversitesi Müzik Bölümü’nü kazanarak üniversiteye başladım. Buraya başlar başlamaz; tiyatrosuz yapamayacağım düşüncesiyle ilk iş bir tiyatro topluluğuna dahil oldum. Birçok oyun sergiledik ve harika dostluklar edindim.

ÇOK ZORLU BİR SÜREÇTİ

Sonrasında tiyatro eğitimi alma isteğinizin önüne geçememişsiniz sanırım, bu süreç nasıl gelişti?

Üniversite üçüncü sınıftayken tiyatro eğitimi almak istediğimden emin oldum. Tekrar Tamer Yılmaz’ın yanına gittim. O da okumam için birçok oyunu elime tutuşturdu. Ancak ben o yıl sınava başvuru yapmayı kaçırdım. Ertesi sene yaşımdan dolayı sınava girmek konusunda kararsız kaldım. Üstelik ikinci bir üniversite hele ki Sanat Bölümü okumak fikri oldukça tedirgin ediciydi. Her şeye rağmen kendimi sınavlara hazırlanırken buldum. Çünkü tiyatroculuğu hayatım boyunca yapacağımı biliyordum. Ve bu işi doğru insanlardan öğrenmek istemiştim. Bir yandan öğretmenlik yaptığım, bir yandan sınava hazırlandığım yoğun bir dönem geçirdim. Bu süreçten sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Yine hem çalışıp hem okuduğum zorlu bir süreç oldu. 2 sene neredeyse uyumadan geçirdim diyebilirim. Çünkü kendimi bir anda, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğim bir dünyanın içinde buldum. Ancak çok değerli hocalardan değerli bilgiler edindim okul boyunca.

ÖĞRETMENLİK DE YAPTIM

Bu dönemde ne tür oyunlarda yer aldınız, hangi tiyatrolarda izledi seyirciler sizi?

Okul dönemi sizin istediğiniz rolü canlandırma konusunda en özgür olduğunuz dönemdir. Bu nedenle bu süreçte oynadığım her şey beni çok mutlu etti. Okurken ayrıca okul öncesi dönem için hazırladığımız çocuk oyunlarında oynadım. Okul süresince oynadıklarım arasında lisans bitirme tezimi ayrı bir yere koyabilirim. Karar verme sürecinde çok düşündüm, çok fazla metin inceledim ve bu hayattaki derdimin ne olduğundan yola çıkarak ‘Lilith’ karakterine hayat vermek istedim. Bu rol için farklı disiplinlerden çok yetenekli insanlarla birlikte çalışmalar yürüttük ve kendimiz en baştan bir oyun metni hazırladık. Ki bu farklı disiplinlerin bir arada yoğrulması fikri beni çok mutlu ediyor ve çok heyecanlandırıyor. Üniversiteden sonra da hiç işsiz kalmadım diyebilirim. İki farklı özel tiyatroda oyunlar oynadım. Bir yandan Türk Tarih Kurumu adına çok değerli gördüğüm tarihi bir oyunda oynarken diğer yandan da çocuk oyunlarında yer aldım. Aynı anda enstrüman eğitimi vermeye de devam ettim. Zaten lise yıllarımdan beri eğitmenlik yapıyorum. İzmir'e yerleşip öğrencilerimden ayrılmak durumunda kalana kadar iki mesleğimi de aynı anda yürütmeye devam ettim. Şimdi yine öğretmenlik yapacağım günleri heyecanla bekliyorum. Çünkü çocuklarla vakit geçirmek benim için başlı başına bir terapi gibi. Bu anlamda oynadığım çocuk oyunlarının tiyatro hayatımda hep ayrı bir yeri olmuştur.

‘ORTAK DERTLERİMİZ VAR’

Türk Tiyatrosu’na dair pozitif ya da negatif eleştirileriniz var mı? Nasıl görüyorsunuz?

Yapacak çok işimiz var… Bu anlamda Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi herhangi bir yer olmadı benim için. Burada bir gelenek vardır ve bence çok değerli bir yapıyı barındırır. Çok değerli hocalarım oldu orada. Ve bu değerli hocalarımızın bir kısmı maalesef KHK ile öğrencilerinden, bölümlerinden uzaklaştırıldı. Bu değerli geleneğin ucundan kıyısından yakalayabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ama yetmez. Bunun dışında tiyatronun eleştirilecek tarafları, aslında hepimizin, her alanda yaşadığı ortak dertleriyle örtüşüyor bence. Sadece tiyatroda değil hayatın her alanında daha özgür olmayı, daha yaşanabilir şartları herkes hak ediyor.

‘DİLEĞİM GERÇEK OLDU’

Tam bir sezondur İzBBŞT’de oyunlar oynuyorsunuz. Buraya geliş sürecinizden biraz bahseder misiniz? Ayrıca İzmir Şehir Tiyatroları’nın bir parçası olmak sizin için ne ifade ediyor?

Biliyorsunuz pandemi döneminde benim gibi birçok meslektaşım işsiz kaldı. Güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle çok zor bir dönem geçirdik. O umutsuzlukla 3 gün yemek dahi yemeden yattığımı hatırlıyorum mesela. Bu süreçte çeşitli kamu ve özel tiyatroların oyuncu alımı yapmak adına sınav açacağını öğrendim. Büyük bir hızla buna hazırlanmaya başladım. Benim hedefim mesleğimi yapmaktı ve bu nedenle tüm sınavlara girdim. En büyük dileğim ise mutlu olacağım yerde işimi yapabilmekti. Buraya gelince fark ettim ki dileğim gerçek olmuş. Çünkü çok değerli ve güzel bir yapının içindeyim.

‘KALPLERE DOKUNDUK’

Sizin de rol aldığınız Mor Şalvar adlı oyun, sezon boyunca belki en çok ilgi gösterilen, seyirciden tam puan alan oyunlardan biri oldu... Tüm oyuncu kadrosuyla bir de ödül aldınız. Mor Şalvar adına sezonu nasıl değerlendirirsin?

Birbirini hiç tanımayan, birlikte hiç çalışmamış oyuncuların bu derece kenetlenmiş bir ekip olması çok şaşırtıcı ve mutluluk vericiydi. Müthiş bir çalışma dönemi oldu bana kalırsa. Seyirciden çok güzel dönüşler aldık, birilerinin kalbine dokunduğumuzu ve onlara yalnız hissettirmediğimizi gördük. Bu işi yapma nedenim bu benim; dolayısıyla çok keyif alarak içinde bulunduğum bir iş diyebilirim. 9. Uluslararası Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü ekipçe birlikte almış olmak da bu anlamda çok güzel bir duygu. Ayrıca bizi yalnız bırakmayan seyircimize çok teşekkür ederim.

Oyunun hazırlık ya da sahnelenme döneminde yaşadığınız, okuyucularımızla paylaşmak isteyeceğiniz bir anınız var mıdır sizi etkileyen?

Kulisimize bir mektup geldi bir gün. Mektupta genç bir seyircimiz; oyunda iki farklı karakterde kendini gördüğünü ve yalnız olmadığını hissettiğini, bu sebeple de çok mutlu olduğunu söylemiş ve bizlere teşekkür etmiş. Benim için tarif edilemeyecek kadar güzel bir an ve harika bir duygu.

EŞLİ EĞLENMEYİ HATIRLATTI

Mor Şalvar’da oynadığınız ‘Eşli’ karakteri hakkında neler söylemek istersiniz? Seyircinin en çok reaksiyon gösterdiği karakterlerden birini oynadınız aslında…

Ben ‘Eşli’ ile karşılaştığımda çok korktum. Bir yandan da bana verilen bu rol için tabii ki çok onore olmuştum. Bu karakteri çalışmak üzerine düşünmek çok keyifliydi. O’nunla bir şeyleri paylaşmak, O’nu anlamaya çalışmak çok ama çok güzeldi. Açıkçası karakter yaratma sürecinde biraz stres yaşıyor ve bazen eğlenmeyi unutuyorum. Eşli karakteri bana çalışırken eğlenmenin değerini sık sık hatırlattı. Hem bu anlamda hem de anlattığı hikâye ile beni çok etkileyen ve çok severek çalıştığım bir karakter oldu.



ELÇİN ERDEM’İN ENLERİ:

Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?

Bilim ve sanatın tüm dinamikleriyle bir araya geldiği bir tiyatro çalışmasının içinde yer almak en büyük hayallerimden biri.

Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?

Hep çok sevdiğim karakterler çalıştım. Ama ‘Üç Kuruşluk Opera’da canlandırdığım ‘Polly’ karakterini örnek verebilirim.

Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?

Mesela ‘Mozart’ın hayat hikayesi beni her zaman çok etkilemiştir, onun dışında ‘Tartuffe’ oynamak isterdim kesinlikle. Notre Dame’ın Kamburu’ndan Quasimodo’ya hayat vermeyi de çok isterdim.

Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir?

Çok fazla oyuncu ile aynı sahneyi paylaşmak isterim açıkçası. Ama Jim Parsons diyebilirim. Kendisinin oyunculuğunda çok başka bir enerji görüyorum ve bunu yakından gözlemlemeyi çok isterdim.

Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim ya da kaynak nedir?

Sanırım en çok doğadan ve çocuklardan ilham alıyorum.

Editör: Haber Merkezi