YUNUS KARA / İZ GAZETE - Atölye Suart’ın kurucusu Suat Ünverdi ile kukla sanatını, tiyatroyu, oyunları seçerken nelere dikkat ettiklerini, çocukların kukla sanatına ilgisini ve çocuklar için önemini, pandemi sürecininse etkilerini konuştuk.

Atölye Suart (Vişnecik Kukla Tiyatrosu) ne zaman, nerede ve nasıl kuruldu?

Kukla serüvenine 2008 yılında başladım. Üniversite yıllarında tiyatroyla, daha çok sokak tiyatrosuyla tanıştım. Üniversite bitince arkadaşımız önerisiyle kukla tiyatrosu üzerine kafa yormaya başladık. Kısa sürede bizi heyecanlandıran bir alan olduğunu fark ettik ve İpler Gölgeler Kukla Tiyatrosu’nu 2008 yılında İzmir’de kurduk. Farklı kukla teknikleriyle birçok oyun ve atölye ürettik. Süreç içerisinde ekibimiz daraldı ve yeni bir isim arayışla Vişnecik Kukla Tiyatrosu olarak devam etmeye karar verdik. Vişnecik Kukla Tiyatrosu olarak son oyunumuz KUTU ile festivallerde, salonlarda gösterim yapıyoruz. Bunun birlikte Atölye Suart olarak üretimlerde bulunuyorum. Atölye Suart’ta daha çok tek kişilik kukla gösterisi ve Yaratıcı Çocuk Atölyeleri ürettiğim alanım. Etkinliklerde, festivallerde çocuklarla kukla atölyeleri, oyuncak atölyeleri düzenliyorum. Aynı zamanda yetişkinlerle atölyeler de oluyor.

Bununla birlikte farklı tiyatro kurumlarına ya da bireysel siparişlere Kukla ve sahne tasarımı da yapıyorum. Bunlar arasında şehir tiyatroları, devlet tiyatroları gibi kurumlarda oluyor.

EVRENSEL İHTİYAÇLAR!

Kuruluş felsefesi nedir?

Kukla tiyatrosu yapmaya başlamamızın temel nedeni geleneksel tiyatrodan farklı olarak bize daha çok imkan sunacağını düşünmemizde. İçine girip baktığımızda hem ifade olarak hem de plastik açısından olanakların çok geniş olduğunu gördük. Zaten sanatın genel olarak üretim yaparken bir derdi olması gerektiğini düşünüyorum. Tiyatro da bu derdi ifade eden araçlardan bir tanesi. Üretimlerimizi yaparken de bu derdi doğru aktarmak gerektiği kanaatindeyim. Örneğin sırf popüler diye bir konuyu işlemek ya da didaktik olarak ‘doğru’ olanı aktarmaktansa ‘ihtiyaç’ olanı işlemek bizim açımızdan daha belirleyici olabiliyor. Hatta bazen ihtiyacımız içerisinde ‘eğlenmek’ var ise buna bile karşılık bulmamız gerekebilir. Bu yetişkinler için de çocuklar için de gerekli. Çok derinlemesine bir felsefi alt yapı olmasa da toplumsal olarak anlatılması kıymetli olan ve bireysel, sosyal, toplumsal ya da evrensel olarak ihtiyacımıza karşılık gelen konuları, hikayeleri aktarmak diyebiliriz.

‘RESİM ÖĞRETMENİYİM!’

Sizin kukla ile ilginiz nasıl başladı?

Küçüklükten beri el becerisi gerektiren şeylere ilgim vardı. Üniversiteden de resim öğretmenliği mezunuyum. Hali hazırda resim öğretmenliği de yapıyorum. Amatör tiyatro yaparken de bu beceriden dolayı dekorları ve aksesuarları ben yapardım. O zamanlar çok farkında olmadan büyük boyutlu kuklalar da yapmıştım. Daha sonra kukla tiyatrosu kurma fikri ile biraz daha bu gözle araştırmalar yapınca kendime yakın hissettiğim bir alan oldu. Tabi alana ve malzeme çeşitliliğine olan yatkınlıkla, bilgiyle üretimler yapabilmek merakımı ve ilgimi gittikçe daha da arttırdı. İnternettin yaygınlaşması ile farklı ülkelerdeki üretimleri görmek ve İzmir’de uzun yıllardır var olan İzmir Kukla Günleri kapsamında bu oyunları canlı izlemenin büyük katkısı oldu.

‘SADE VE AÇIK OLMALI’

Oyunlarınızı seçerken, hazırlarken nasıl bir değerlendirme yapıyorsunuz?

Oyunları seçerken öncelikle bizim için bir şey ifade etmesi önemli. Bununla ilgili KUTU isimli oyunumuzdan örnek verebilirim. Son yılların önemli sorunlarından bir tanesi olan mültecilik, göçebelik meselesi ve insanların birbirine karşı ön yargılı olması sadece ülkemiz açısından değil tüm dünyada çözülmesi gereken başlıklardan bir tanesi. Temelde çocuklara aktarmak istediğimiz bir konu olduğu için onların anlayacağı sadelikte ve açıklıkta olması en önemli belirleyen oldu. Bu yüzden basit bir Kutu ve iki karakter arasında geçen, farklılıklara rağmen bir arada yaşayabileceklerini anlatan bir hikayeye dönüştü. Diğer dikkat ettiğimiz bir husus ajitatif ya da acındırıcı olan anlık bir duygu sömürüsü olmasından ziyade bu farklılıklara gerçek anlamda saygı duyulmasını ifade eden ve çocuklar için biraz da keyif alacağı bir dil olmasıydı. Belirttiğim gibi tüm dünyayı ilgilendiren bir konu olduğundan biraz daha evrensel düşünerek farklı diller bilen çocukların da oyunu anlayabilmesi için sözsüz bir anlatım kullandık. Tabi yetişkinlerde merakla izliyor. Bazen de sadece eğlendirmek için kumpanya tarzı oyunlar kurguluyoruz.

‘OLANAKLAR ARTTI!’

Kukla sanatı ile geleneksel olarak bir bağımız var ama son dönemde bu bağ biraz zayıfladı gibi görünüyor. Siz nasıl yorumluyorsunuz?

Aslına bakarsanız ben olanakların arttığını düşünüyorum. Sosyal medyanın gelişmesi ile hem geçmişle hem de var olana ulaşma açısından daha avantajlıyız. Mesela birçok ilde özellikle kukla tiyatrosu için festivaller düzenlenmekte ve yavaş yavaş da olsa izleyicisi artmakta. Geleneksel olandan kastımız Hacivat ve Karagöz ise hayatımızda daha fazla yer bulmakta. Hatta geleneksel olan metinler çağdaş diye adlandıracağımız konuları işlediğini de görüyoruz. Tabi burada bahsettiğim ulaşılabilirlik. İçerik ve geleneği yaşatmak başka bir tartışma konusu. Bu tek başına yürütülebilecek bir konu değil. Kültürel bir yanı da barındırdığı için desteği hak eden bir başlık. Zayıflık konusunu ben başka yerden tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Artık her şeyi bir tüketim başlığı olarak gördüğümüz için üretirken de izlerken de yeterince özenli olamıyoruz. Sanırım kalıcı olması için üretilirken de, izlerken de biraz daha incelikli özenli davranmamız gerekiyor.

‘BİRLİKTE GELİŞİYOR!’

Gösterimler çoğunlukla çocuklara yönelik oluyor, sizin gösterimlerinize çocukların ilgisi ve reaksiyonu nasıl?

Açıkçası kukla deyince daha çok çocuklar akla geliyor. Ama gün geçtikçe yetişkinler için ilgi çekici oluyor. Hatta birçok yetişkin oyununda kukla yer alıyor. Dikkat ettiğimiz çocukların hayatı nasıl gördüğü. Genelde çocuklar hayatları hep oyun, renkli renkli kıyafetler ve yüksek sesle zıplatan müzikten ibaretmiş gibi algılanır. Aslında çocuklar hayatı daha odaklı yaşar. En basitinden bir çocuğun karnı açsa başka bir şeye kolay kolay yoğunlaşamaz. Çocukların kimi tavırları ve konuşmaları yaşlarına ve kas gelişimine göre farklılık gösterir. Aslında onlar normal davranır. Yetişkinler onları taklit ederek sanki çocukların kendilerini daha iyi anladığını düşünür. Bu sevimli gelebiliyor ama onlar için durum biraz daha farklı. Tasarımları düşünürken elbette renk kullanıyorum ama daha çok renk kullanınca daha etkili oluyor diye düşünmüyorum. Mümkün olduğunca sade ve açık bir dil kullanmanın onların dünyasında daha anlamlı bir yeri oluyor. Üretimleri yaparken yaş aralığına ve konsantra sürelerine uygun olmasına dikkat ediyoruz. Zaten birazda onların reaksiyonlarıyla oyun kendini geliştiriyor. Bu açıdan birlikte geliştirdiğimiz ve keyif aldığımız oyunlar oluyor.

‘KUKLA SANATINDA SINIR YOK!’

Tasarım ve uygulamaları kendiniz yapıyorsunuz bildiğim kadarıyla, bu süreç sizin için nasıl gelişti?

Az önce bahsettiğim gibi zaten farklı malzemeler ile çalışıyordum. Bunun avantajını bu süreçte gördüm. Ama gördüğüm şeylerden bir tanesi kukla sanatında malzemenin sınırının olmamasıydı. Her türlü malzemeyi yaratım sürecinde kullanabilirsiniz. Zaten bu süreç henüz bitmedi. Bugün hala araştırırken ya da yaparken kullanmadığım teknikler görüyorum. Bunlar da tabi imkanlar dahilinde olabiliyor. Tasarım ve uygulama iki türlü ilerleyebiliyor. Bazen anlatmak istediğiniz konu size tekniğini zorluyor. Tabi bunu kaç kişiyle, sahnede mi? sokak mı? Sözlü mü? Sözsüz mü? Sorularının yanıtları belirleyebiliyor. Ondan sonra tasarım ve art arda denemeler gerekiyor. Diğer bir yöntem de bir tasarımınız ya da bir teknik size bir oyun çıkartabiliyor. Denemeyle ya da tesadüfü fark ettiğiniz bir teknik bir oyunun omurgasını oluşturabiliyor.

‘TİYATRO İHTİYAÇ OLMALI’

Sizce bir insanın çocuklukta kukla ve tiyatro ile tanışmasının önemli nedir?

Kukla özellikle son yıllarda hayatımızda daha fazla yer edindi. Hatta eğitimde kuklanın yeri artık özel bir başlık olarak değerlendiriliyor ve kullanılıyor. Çocukların gelişimine büyük bir katkısı olduğu tartışılmaz durumunda. Kukla tiyatrosunda keza öyle. Burada yine dikkat edilmesi gereken bir konuya değinmek istiyorum. Genel olarak tiyatro bir kültürlenme biçimi olarak önemli. Sürekli ve bir ihtiyaç haline dönüştürülmeli. Reklam alan ya da popüler olanı takip ettiğimiz bir şey halinden çıkarılmalı. Bunu da doğru bir eleştiri mekanizmalarının geliştirildiği, seyirciyi dahil ettiğimiz bir yöntemle olabilir.

Çocuk tiyatrosunda tiyatro ile tanışan çocuklar içinde bu yaşlarda doğru bir kültürlenme, iyi bir tiyatro izleyicisi yaratmak önemli. Tiyatro salonlarını oyunları ilgi çeksin, çocuklara sorulduğunda “çok eğlendik” yanıtı alabilsin diye, oyun öncesi “disco sahnesine” çevirilen renkli ışıklarla ve sislerle süslenen, oyunla hatta hayatla hiçbir bağı olmayan yüksek sesli müziklerle koltukları pistte çeviren oyunlarla karşı karşıyayız. Didaktik metinleri içini kapatacağız diye, ucuz maliyetli yüksek tüketimli bir sömürü formatından olan gösterimlerden uzak tutmalıyız. Bunu başarmanın yollarından bir tanesi özellikle ebeveynlerin ve öğretmenlerin (eğitim kurumlarının) doğru ve iyi bir izleyici olması bahsettiğim şeyleri uygulayan oyunlardan uzak durması gerekiyor.

‘YIPRATICI OLDU!’

Pandemi sürecinin size etkisi nasıl oldu?

Pandemi süreci ilk başlarda bir üretim için ihtiyaç olan vakit açısından olanak gibi gözükse de özellikle tek yaşamsal kaynağı tiyatro olanlar için kısa sürede kalıcı hasarlar bıraktı. İleriyi görememek sadece kendin için değil organik olarak bağlı olduğun tiyatrolar, seyirci, sahneler açısından da olan belirsizlik birçok açıdan yıpratıcı oldu.

‘TİYATRO İZLEYİCİSİ YETİŞTİRMELİYİZ’

Pandemi sonrası dönem için kukla ve tiyatro için nasıl bir etki bekliyorsunuz? Sahnelere ne zaman ve nasıl döneriz sizce?

Kimi tarihler verilse de hala bir endişe söz konusu. Kısa sürede pandemi öncesi sürece döneceğini çok öngöremiyorum. Aslında burada yeri gelmişken tekrar etmek isterim. Tiyatro özelinde üstüne düşünmemiz gereken şeylerden birisi tiyatro seyircisi yetiştirmek. Hali hazırda topluma baktığımızda az diyebileceğimiz bir nüfusu düzenli tiyatro izleyicisi olduğunu görüyoruz. Bunun üzerine düşünülmeli ve bir politika olarak çocukluktan itibaren doğru bir izleyici profili yetiştirmeliyiz.

Siz gösterimlerinizi nerelerde yapıyorsunuz, okurlarımız sizi nereden takip edebilir?

Gösterimleri; davet edilen festivallerde, belediye organizasyonlarında yapıyoruz. Mümkün olduğunca İzmir’in merkezi diyebileceğimiz Kemeraltı’nda bulundan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde ya da başka salonlarda sahne açıyoruz. Çok sık olmasa da davet eden okullara gösterilerimizi ve atölyelerimizi taşıyoruz. Genellikle üretimlerimi instagram sayfamda paylaşmaya çalışıyorum. Beni @suatunverdi ya da @AtölyeSuart olarak takip edebilirler. Mutluluk duyarım.

Editör: Haber Merkezi