YAĞIZ BARUT - İz Televizyonu’nda yayımlanan ‘İz Gazete Yazarlarıyla Söyleşi’ programının ikinci konuğu, her perşembe İz Gazete’de Kitap Adası sayfasını hazırlayan yazar ve yayıncı Yunus Bekir Yurdakul oldu. Edebiyatın yeni kuşağından yerel yönetimlerin kültür-sanat çalışmalarına kadar birçok konunun konuşulduğu canlı yayında, ekonomik kriz ve salgına rağmen ‘inadına’ ayakta kalmaya çalışan yayıncılıktan da söz edildi. Yurdakul, sanatın başkenti konumundaki İzmir’in bu niteliğini kaybettiğini belirtirken yeniden güçlenmenin tek olanağının ise ‘üretmek’ olduğunu vurguladı.

‘UMUDA TUTUNMALI’

“Dünyamız, yaşadığımız ülke ve dönem oldukça sıkıntılıyken üstüne bir de salgın geldi. Kötü olmak için o kadar çok nedenimiz var ama biz yine de iyi olmanın bir çaresini bulmalıyız” diyen Yurdakul, Feridun Andaç’ın ‘Ağrısı olmayanın edebiyatı olmaz’ ve Tuğrul Keskin’in ‘Acınıza dönün, şiir oradadır’ sözlerini hatırlattı. Yurdakul; bu duyarlılıktaki insanların, sorunlar karşısında daha hassas olduğunu söylerken her şeye rağmen üreterek ve umuda tutunarak yaşamı sürdürmenin bir çaresinin bulunabileceğinin de altını çizdi.

‘KİTAP ADASI, SABIR ZORLAMIYOR’

İz Gazete’de her perşembe hazırladığı Kitap Adası sayfasından söz eden Yurdakul, “Dostluğum olan ya da bende etkisi bulunan ama yitirdiğimiz sanat insanlarına Kitap Adası’ndan mektuplar (köşe yazısı) yazıyorum. Sahibine ulaşmayacak mektuplar onlar. Bu, bir yanıyla üzüntü verirken bir yanıyla da yitirdiğimiz dostları tekrar sahneye çağırmanın güzelliğini yaşatıyor” diye konuştu. Kitap Adası sayfasını ‘kimsenin sabrını zorlamadan’ okutmak istediğini belirten Yurdakul, “Hız çağında yaşıyoruz ve insanların artık uzun metinleri okumaya vakti yok; hele ki içinde dişe dokunur bir şey yoksa gerçekten de okunmuyor. Bu anlamda Kitap Adası, kısa kısa metinlerle on iki on üç bölümden oluşuyor ve herkese seslenen en az bir pencere açabildiğimizi düşünüyorum. Aslında okur o sayfayı gördüğünde tüm bölümleri merak ediyor ve on, on beş dakika sayfada kalıyor. Öte yandan okur, Daniel Pennac’ın yaklaşımıyla çöplenme ya da kimi bölümleri okumama hakkına da sahip. Ya da sadece bir iki bölümü özellikle takip etme olanağı da var. ‘Sabır zorlamadan’ dediğim şey işte bu. Her şeyin hızla tüketildiği bir çağa geldik. Aydın Şimşek’in sözleriyle belirtirsem, yaşamdan tat almak için hızı yavaşlatmak gerekiyor. Ama bu uğurda çabalarken insanların sabrını da zorlamayalım.” ifadelerini kullandı.

ÇOK KIYMETLİ İSİMLER…

‘Genç edebiyatçılar yetişiyor mu? Aklınıza gelen ilk isimleri sayar mısınız?’ sorusunu da yanıtlayan Bekir Yurdakul, “Birgül Oğuz’un yeni bir kitabı çıktı. Genç kuşaktan çok başarılı bir öykücüdür. İlk kitabı ‘Hah’ çok büyük ilgi görmüştü, çok severek okumuştum. Birgül Oğuz’un özellikle altını çizmemin bir nedeni de kişisel kimliği ve duruşudur; çok incelikli ve alçakgönüllüdür. Bu anlamda gerçekten sevgili Birgül’e hem teşekkür edelim hem de başarılarının devamını dileyelim. Öte yandan; Neslihan Önderoğlu, inanılmaz güzel öyküler yazıyor. Her kitabı çok ilgi çekici. Ahmet Büke’miz var; hemen her yazdığını ilgi ve beğeniyle okuduğumuz. Çok ama çok üretken Erkan Karakiraz gibi bir arkadaşımız var. Özge Sönmez’i hemen söylemeyelim; şiirde bambaşka duruşlar sergiliyor. Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü 2020’ye değer görülen dosyası yeni yayımlanan Beste Naz Karaca’ya, 1999 doğumludur, kulak verelim. Faruk Duman’ın ‘Sus Barbatus’u gerçekten bir yıldız gibi doğdu. Okumayan dostlar varsa bu inanılmaz destanı okusunlar. Özlem Tezcan Dertsiz ve Gülçin Sahilli de var, yeni yapıtlarla ses veriyorlar. Başka birçok arkadaşımızı saymamız mümkün ama ilk aklıma gelenler bunlar” değerlendirmesini yaptı.

‘GERÇEKTEN HAKSIZLIK OLUR’

Bir edebiyatçının, ustalarının yerini doldurmak için yürümediğini aksine yepyeni bir yer açmak için çabaladığını ifade eden Yurdakul, “Yusuf Alper, kocaman bir çınar ağacına benzetir Türk şiirini ve ‘ben o ağacın küçücük bir dalı olur muyum’ der. Bu çok güzel bir değerlendirmedir. Şiir dediğimizde de en temel dallarından biri Nâzım Hikmet’tir, Yahya Kemal’dir, Tevfik Fikret’tir. Bu kadar büyük bir çınarın yeni dallar vermediğini söylemek gerçekten büyük haksızlık olur” diye konuştu.

‘KADINLAR AĞIRLIK KOYDU’

Kadınların son 20 yılda edebiyata çok büyük bir ağırlık koyduğunu da sözlerine ekleyen Yurdakul, “Kadınlar üstlerindeki çekingenliği attılar. Çok daha etkin, baskın bir yere doğru yürüyorlar ve bu da çok umut verici. Bu, kadın mücadelesinin de yoğunlaşmasıyla ilgili bir şey. Örneğin son 8 Mart yürüyüşleri; kadınlara saygı duymayan, onları aşağılayan, değersizleştiren herkesin yüreğine korku saldı. İstanbul’daki yürüyüşü izledim ve buna gerçekten yalnızca şapka çıkarılır. Yakın gelecekten çok daha umutluyum; kadınların edebiyatımızda daha ağırlıklı olması ve o büyük çınarda yeni dalların çıkması açısından” dedi.

‘İZMİR’DE BİR SUSKUNLUK!’

Yerel yönetimler ve edebiyat ilişkisi üzerine de konuşan Bekir Yurdakul, “2000’li yılların ilk 10-15 yılında İzmir gerçekten sanatın başkenti durumundaydı, şimdi öyle değil. Türkiye edebiyatçılarının dünyaya armağanı iki büyük gün vardır; 14 Şubat Dünya Öykü Günü ve 21 Mart Dünya Şiir Günü. İşte bu sürmekte olan iki çok önemli gün, İzmir’de söndürüldü. İzmir 2015 yılından bu yana bir suskunluk içerisinde. Bu son derece önemli bir kayıp ve yerel yönetimlerin bakış açısındaki değişiklikle ilgili bir şey” diye belirtti.

‘SANATI DA ÖRGÜTLEMELİ’

Yerel yönetimlerin tarım gibi sanat alanını ve medyayı da örgütlemesi gerektiğini söyleyen Yurdakul, “İzmir, bir üretim atölyesine çevrilmeli. Sanat yapıtları İzmir’de yazılmalı, oynanmalı, çizilmeli. Adlarını anmadan romanı ve öyküyü konuşamayacağınız kişiler yetişmiş İzmir’den. Bu anlamda bir gelişme istiyorsak, İzmir’de üreten sanatçının İzmir’de doymasını sağlamalıyız. Geçenlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Dairesi Başkanı Kadir Efe Oruç’la da konuştuk, o da aynı şeylerin altını ağırlıkla çiziyor” dedi.

BÜYÜKŞEHİR’E TEBRİK

Büyükşehir’in salgın günlerinde zorluk yaşayan sanatçıları desteklemek için kurduğu El Ele Müzik Orkestrası’nı da hatırlatan Yurdakul, “Gerçekten son derece kıymetli bir iş. Salgın sürecinde birçok müzisyen canına kıydı, böyle bir şey olamaz, çok üzücü. Üretemeyen insan kendisini tümüyle kıymetsiz görmeye başlıyor; bu anlamda mesele sadece ekmeksiz kalmak değil, insan onurundan yediği zaman hayatına son veriyor. İşte bunun için İzmir’i sanatta da üretim iklimine taşımak gerekiyor” açıklamasını yaptı.

İNADINA YAYINCILIK

Ekonomik kriz ve salgın sürecinde ‘inadına’ yayıncılık yapan yayınevlerini de sıralayan Yurdakul, “Bu konuda alkışlayacaklarım var. Önceliği İzmir’den Pikaresk Yayınevi’ne vereyim. Ömür Özçetin ile Altay Ömer Erdoğan, bunlar çılgın insanlar. Son derece nitelikli kitaplar yayımlıyorlar. Öte yandan Yakın Yayınları ve kitabevi inadına devam ediyor. Varyant Yayınları, salgın içinde kuruldu. Sona Polat Bilgin’in kurduğu İzmir ve Bursa ayaklı diyebileceğimiz Yaramaz Çocuk Yayınları da ilk kitaplarını yayımlamak üzere. Sia Yayıncılık tam da salgın başladığında kuruldu, birbirinden başarılı inanılmaz ürünler yayımlıyor. Kırmızı Kedi, Ayrıntı, Bilgi, Günışığı, Final Kültür Sanat, Can gibi yayınevleri her şeye rağmen devam ediyor. Metis Yayınevi’nin çabası son derece kıymetli” diye konuştu. Yurdakul, sözlerini şu şekilde noktaladı: “Lütfen elinizi kitaplardan çekmeyin. Bir eve kitap girmiyorsa; demokrasi, karşılıklı anlayış ve adalet de zor girer. Çocuğumuz var ama kütüphanemiz yoksa oturup düşünmemiz gerek. Gazeteciyiz, öğretmeniz ama kütüphanemiz yoksa derin derin düşünmemiz gerekiyor.”

Editör: Haber Merkezi