Sanat Tiyatrosu (AST) tiyatroyu seven herkesin hayatında bir dönem mutlaka önemli bir rol oynamıştır. Kuruluşunun 58’nci yılında AST, Ankara’nın kent belleğine kazınan bu önemli değeri, yıllar boyunca hizmet verdiği yerden binanın sahibi tarafından çıkarıldı. AST taşındığı yeni yerinde Bilkent Sahne’de tiyatro severleri ağırlamaya hazırlanıyor. Böylesine üzücü bir süreçte, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun zengin tarihine önemli tanıklıklar etmiş olan Prof. Dr. Hülya Nutku ile Ankara Sanat Tiyatrosu üzerine uzun soluklu bir nehir söyleşi yaptık. Burada söyleşinin sadece küçük bir kısmını, tadımlık olarak yayınlayabiliyoruz. Şimdi sizleri Hülya Hocanın doyumsuz sohbetiyle baş başa bırakıyor Ankara Sanat Tiyatrosu’nun zengin geçmişine uzanıyoruz.

Ankara Sanat Tiyatrosu sizin için ne ifade ediyor?

Ne güzel bir soru. Ankara Sanat Tiyatrosu benim için ne ifade ediyor? Gençliğim, öğrenciliğim, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, üniversite yıllarım, AST ikinci okulum, AST demek Ankara demek, AST beni etkileyen, hafızamdan silinmeyen oyunlar demek, anılar, kazanılan dostluklar demek.

İlk defa ne zaman Ankara Sanat Tiyatrosu’na gittiniz?

1966/1967 sezonuydu. Lisede öğrenciydim. İlk kez annem ve babamla gittim. AST serüvenim o yıl başladı diyemem ancak 1970’de DTCF öğrencisi olduktan sonra bilinçli bir AST izleyicisi oldum diyebilirim.

‘EN ÇOK TURNE YAPAN TİYATRO’

AST’da izlediğiniz ilk oyunu anımsıyor musunuz? Sizde nasıl duygular bırakmıştı?

Oyunu çok iyi anımsıyorum. “Küçük Burjuvalar” adlı oyundu. Oyun Maksim Gorki’nin oyunu, dönem Çarlık Rusya’sı, son derece gerçekçi bir oyun, yönetimin çöküşünün getirdiği fırtınanın yansıması bir aile yoluyla bize yansıtılıyordu. Oyunda hem kuşaklar arası çatışma vardı hem de asillerle, işçi sınıfı arasında kalan bir burjuva ailesinin değer çatışması üzerine kuruluydu. Evlatlık ise işçi sınıfından biriydi bu da çelişkiyi veriyordu, oyunda aşk metaforu çok güzel kullanılmıştı. Bir de üniversite eğitimi üzerine konuşmalar ilginçti. Anımsadığım bir başka şey de, oyunda güzel bir piyano vardı ve geçiş anlarında ya da yükselen anlarda çok iyi kullanılmıştı. Hatta yanılmıyorsam finalde oyuncu piyanonun üzerine kapanıyordu. Neredeyse yarım asra yakın zaman geçmiş. O günkü liseli aklımla sınıfsal konumdan çok estetik ve başarılı bir oyun seyrettiğimi düşündüm. Ben ve ailem salonun sıcaklığını ve oyuncuların içtenliğini çok sevmiştik.

Ankara Sanat Tiyatrosu neden bu kadar önemli?

Ankara başkent olarak politikanın nabzının attığı yerdir. Bir ülkede, tam olarak özgürce olmasa da politik tiyatro yapabilmek önemlidir. Repertuarı, duruşu, kadrosu, ekip çalışmasıyla Ankara Sanat Tiyatrosu başkentin en önemli tiyatrolarındandır. O yıllarda Devlet Tiyatrosu, Büyük Tiyatro, Küçük Tiyatro, Oda Tiyatrosu, Yeni Sahne, Altındağ Tiyatrosu gibi birçok sahnede klasik eserler ve yerli oyunların oynandığı, dergi çıkaran, biz öğrenciler için çok güzel eserleri, başarılı reji ve iyi kadrolarla sunan bir yapıya sahipti. Öte yandan 70’li yıllar Brecht ve epik oyunlar bir furya halinde oynanıyordu. Epik tiyatronun ne olduğunu AST’dan örneklerle bilgilerimizi pekiştirmeye çalışıyorduk. AST yapı itibarıyla tüm oyuncuların ortağı olduğu, anonim bir yapıya sahipti, imecenin ne olduğunu da orada öğreniyorduk. AST, salonuna sendikaları davet eden, grev yapan fabrikalara işçilerin ayağına gidip oynayan, yasaklara rağmen gittiği yoldan vazgeçmeyen bir tiyatroydu. Belki de Türkiye genelinde de her bölgeye en çok turne yapan tiyatroydu.

‘MUTLAKA ÖNLEM ALINMALI’

Ankara Sanat Tiyatrosu, Türk Tiyatrosu adına ne ifade ediyor?

Türk Tiyatrosu adına, AST çok şey ifade ediyor. AST, Asaf Çiğiltepe tarafından 1963 yılında İstanbul’daki Arena Tiyatrosu’nun devamı olarak kurulur. “Godot’u Beklerken” gibi absürt hatta postmodern nitelikler taşıyan, avangart bir oyunla perde açar. 1967 yılında doğu turnesinde Çiğiltepe’nin geçirdiği trafik kazası sonucunda, ölümü tiyatromuz için acı bir kayıptır. Karabük’te geçirilen bu kazada oyunculardan yaralananlar arasında Rana Cabbar’ın ağır yaralı kurtulduğunu sonradan öğrenmiştim. AST Türkiye’nin en çok turne yapan topluluklarından biridir. Asaf Çiğiltepe turneler için şöyle derdi. “İnsanların en içtenlerini tiyatrocu turnede bulur. Hem en ağır işi yapar hem de yurdunu sever. Varlıkla yokluğu, geri kalmışlığı değişmeyeni görür, onların bilincine varır” Asaf Çiğiltepe gibi girişimci ve değerli bir insan daha tanımadım. Özdemir Nutku, İş Bankası yayınlarından çıkan “Suda Ayak İzleri” başlıklı anılarında Asaf Çiğiltepe’yi ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Ankara Sanat Tiyatrosunun kuruluşu 6 Aralık 1963, demek ki tam doğum gününde, 58’nci yılında kapılarını kapatıyor olması düşündürücü, acıtıcı, mutlak önlem alınmalı.

AST neden özel bir tiyatro olmanın ötesinde Ankara’nın simgelerinden biri haline gelmiştir?

AST kentin belleği gibidir, memurlardan, öğrencilerden oluşan geniş bir seyirci kitlesi vardır. Ayrıca fabrika gibi çalışır. Örneğin grup yazarı fikriyle yola çıkılarak, İsmet Küntay, Bilgesu Erenus, Oktay Arayıcı, Ömer Polat gibi yazarlar AST’nin yaptıkları provalarda hazır bulunurdu. Grup müzisyeni fikriyle yola çıkıp Timur Selçuk, Sarper Özsan gibi müzisyenlerle yaptıkları çalışmalara tanıklık eder ve bu yazarlarla müzisyenleri tanıma fırsatı edinirdik. Ayrıca paneller düzenleniyordu. Tartışmalarda biz öğrenciler de çok şey öğreniyorduk. Sadece biz mi sendikalardan işçi temsilcileri de geliyordu.

‘MÜTHİŞ BİR KAZANIM’

AST sanki o dönemde zengin bir sanatsal yapılanmanın da kaynağı gibi duruyor. Öyle değil mi?

O dönemde Almanya’da Berliner Ensemble’da, altı ay kadar kalan ve Helena Weigel’ın çalışmalarına katılan ve DTCF Tiyatro Bölümü’nde bize Brecht semineri veren Özdemir Nutku, Brecht oyunlarının genel provalarına katılıp, oyun daha seyirci karşısına çıkmadan eleştirilerini yapıyor ve oyunda gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra perde açıyordu. Örneğin epik tiyatroda, yemek sahnesi varsa, asla butafor kullanılmaz, mutlaka gerçek yiyecek bulunur. Galile bir oturuşta bir kazı yiyecekse, o kaz gerçek olmalıydı ya da başka bir örneği hatırlıyorum; Selçuk Uluergüven sanırım Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti oyunuydu. Anlatıcıyı oynuyor, fonda da Hitler’in ateşli bir konuşması yansıtılıyordu. Selçuk, Hitler’i taklit eden jestlerle anlatımını gerçekleştiriyordu. Özdemir Hoca, epik tiyatro açısından bunun yanlış olduğunu, anlatıcının nötr bir aktarıcı olması gerektiğini söyleyince düzeltildi. Yine aynı oyunda Yahudi kadın sahnesinde evi aramaya gelen SA’ları karikatürize bulan hocamız bunun ciddi olarak oynanması gerektiğini söyleyince yine düzeltildi. Bizim için bu salon bir okul gibiydi. Hocamız, öğrenciler, işçi temsilcileri daha ne olsun, hepimiz kendi adımıza bir şeyler öğreniyorduk. Asaf Çiğiltepe’nin erken yaşta kaybı tiyatromuz açısından acıdır, ancak öyle bir tiyatro bilinciyle yola çıkılmıştı ki AST’yi durdurmak mümkün değildi. Hem ortak çalışma, grup dinamiği, hem bilinçli öğrenme ve eğitmeye yönelik anlayış, topluluğu tiyatromuzda haklı bir yere getirdi. Şimdiye değin kaynaklara göre 150’nin üzerinde oyun oynandığı söyleniyor. Bu hem çok büyük bir hizmet hem de repertuara bakarsak yerli ve yabancı eserler ve uyarlamalarla müthiş bir kazanımdır.

AST sergilediği oyunlarla, duruşuyla, dünya görüşüyle izleyenleri nasıl etkiledi?

Ankara’nın vazgeçilmez tiyatrosudur AST. Asaf Çiğiltepe’nin AST’ye yüklediği misyonla açıklamaya çalışayım. “Toplumların kendini gördüğü alandır tiyatro. Kendi sorunlarına, kendi ezgilerinin bilincine yaklaştırır toplumu. Böylelikle yüce olur, aşılmamış olur” Politik açıdan ağır bir süreç yaşanırken yolunu hız kesmeden sürdüren, zaman zaman 12 Mart muhtırasından sonra sıkıyönetimce kapatılan ama ekonomik sıkıntıya düşseler de, ekip bilinciyle birbirlerine imece yoluyla destek olarak, oyunlar sunmaktan vazgeçmeyen bir grup enerjisi, her şeyi ortak dramaturgi, ortak kararla yürüten ve her daim fuayede bulunan ve üreten bir ekip. Seval Deniz Karahaliloğlu

‘EMEKLERİ OLANLARI ANMADAN OLMAZ’

AST’de tanıştığınız bu değerli sanatçılardan biraz bahsedebilir misiniz?

AST döneminde değil ama sonradan tanıştığım Ayberk Çölok, Oben Güney, Tunca Yönder, Elif Türkan Çölok, Savaş Dinçel, Genco Erkal, Yücel Erten Ergin Orbey, Nurhan Karadağ, Güner Sümer ve Işık Toprak gibi emekleri olan insanları anmadan geçmek olmaz. Örneğin Cahit Atay’ın “Sultan Gelin” oyununu Asaf Çiğiltepe yönetiyor. Sermet Çağan’ın “Ayak Bacak Fabrikası” oyununu, Orhan Kemal’in “72.Koğuş”unu, izlediğim ilk AST oyunu “Küçük Burjuvalar”ı da Güner Sümer yönetmişti. Ergin Orbey Hoca, Turgut Özakman’ın “Sarıpınar 1914”, Kerim Korcan’ın “Linç”, Gogol’un “Müfettis” oyunlarını sahnelemişti. Sam Bobrick’in çok sevdiğim oyunu “Halktan Biri” adlı oyunu arkadaşım Arif Akkaya sahnelemişti ve Mehmet Atay ile Mahir İpek oynamıştı. AST geçirdiği sıkıntılı bir süreçten sonra Yücel Erten’in AST’ye büyük emek verdiğini görüyoruz. “Azizname” gibi Aziz Nesin’den önemli uyarlamalar yapan Yücel Erten, başarılı olan yine Aziz Nesin’den uyarlayıp, yönettiği “Selamün Kavlen Karakolu” ile AST’nin yeniden yükselişine emek vermiştir. Dekoru yine Gazal Erten yapmıştı ve Ali Seçkiner Alıcı’yı da bu oyunla tanıdım. Mehmet Ulusoy benim sahnede izlerken çok keyif aldığım, hatta çok sevimli olduğu için seyircinin ilgisini çeken bir arkadaşımdır. Yine sonradan tanıdığım akademisyen, doçentlik sınavında tanıyıp takdir ettiğim başarılı rejilere imza atan Ümit Aydoğdu’nun uyarlaması ve yönettiği “Beş Para Etmez Varyete” (Brecht’in Üç Kuruşluk Opera’sından) oyunu dosyasındaki CD’den izledim.

‘SEYİRCİ SICAKLIĞI SEVİYORDU’

AST’de ne tür oyunlar sergileniyordu?

AST’de seçilen oyunlar her zaman mesajı olan, içi dolu, kayda değer metinlerdi. Oyuncular sevgiyle çalışıyor, bir süre sonra seyircinin de katılımıyla o küçük salonda bir aile gibi olunuyordu. Seyirci bu sıcaklığı seviyordu. Hayatımıza kattığı değerler için şunu söyleyebilirim. Her oyun hayatımızın bir yanına dokunuyor, fuayede tartışılıyor, konuşuluyordu. Oyuncuların da katılımıyla izlediklerimizi özümseme sürecini yaşıyorduk. Ankara Sanat Tiyatrosu benim hayatımda çok şeyi değiştirdi.

Editör: Haber Merkezi