CİHAN SAMGAR / İZ GAZETE - Aldığı eğitimi müzikle harmanlayan ve bunu "Bu benim için büyük bir zenginlik ve beni çok olumlu etkiliyor" diye tarif eden Akkuş, "Müzik aynı zamanda düşüncelerimi, tutumumu ve hissettiklerimi sanatsal anlamda dile getirmemde çok önemli bir araç." diyor.

Umut Akkuş ile yaptığımız keyifli sohbet:

Öncelikle Umut Akkuş’u tanıyalım? Kimdir, nerelidir, nerede yaşar? Müziğe nasıl başladı?

Adım Umut Akkuş, Almanya‘nın Dortmund şehrinde yaşıyorum. 2008 yılında Bielefeld Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldum. Şu an Dortmund Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum.

Salzgitter şehrinde dünyaya geldim ve çocukluğumun büyük bir kısmını orada geçirdim. 10 yaşımdayken Almanya‘nın başkenti Berlin’e taşındık. Müzikal hayatım burada başladı. 11 yaşımdaydım ve ablamın nişanında benimle aynı yaşta olan ve yüzlerce insanın önünde bağlama çalıp büyük alkış toplayan bir çocuğu izledim. Sonraki günler ve haftalarda bir çok bağlama çalan yaşıtlarımla tanıştım. 12 yaşımda, bağlama çalmamı çok isteyen babamdan bana bağlama almasını istedim. Aynı yıl büyük bir heves ve özveriyle bağlama çalmasını öğrenmeye başladım. Babam en büyük destekçimdi. Onun sayesinde hevesim hiç kırılmadı ve ne kadar zor olduysa da hiç vazgeçmedim. Yaklaşık bir yıl sonra gitarın ahenkli sesine aşık oldum ve 13 yaşımda gitar çalmayı da öğrenmeye karar verdim. Oradan buradan kaptığım bir kaç akorla kendi başıma gitar çalmaya başladım ve yeni kurulan Grup Değişim’de ilk müzik grubu ve ilk sahne deneyimlerimi gitarist olarak topladım. Fakat müzikal ve teknik anlamda daha büyük hedeflerim vardı. Bu yüzden müzikal hayatımın ilk dönüm noktasını 16 yaşımdayken gerçekleşti. Üstadım Tzvetan Stojanov ile tanıştım ve 2 yıl klasik müzik eğitimi aldım. Çok iyi bir gitarist olmasının yanı sıra muhteşem bir öğretmen ve yol göstericiydi. Enstrümanıma olan tutkunluğumu, müzikal çeşitlilik ve zenginlik anlayışımı ve eğilimimi kuşkusuz ona borçluyum.

Bir müzisyen ve sosyolog olarak Almanya’daki hayatınız nasıl? Sosyoloji eğitimi almanız müzik hayatınıza nasıl etki yaptı?

Almanya doğduğum ve büyüdüğüm yer olmakla birlikte, çocukluğumu, gençlik yıllarımı geçirdiğim, ilk aşklarımı, hayal kırıklıklarımı yaşadığım, hayallerimin ve düşlerimin şekillendiği ve nice duyguları en yoğun biçimde hissettiğim yerdir. Kısaca memleket niteliği taşıyan bir ülke benim için. Bütün zorluklarıyla, olumsuzluklarıyla, güzelliği ile, düzeni ile, insanlarıyla, yaşamasını, çalışmasını ve müzik yapmasını sevdiğim bir ülke. Yaşam biçimi, kültürel değer yargıları, etnik kökenleri, düşünce yapısı, inancı çok farklı olan insanlarla iç içe yaşamanın avantajlarını, güzelliğini ve sevincini gün be gün hayatımın her alanında yaşıyorum. Bu benim için büyük bir zenginlik ve beni çok olumlu etkiliyor.

Eğitimim toplumdaki sosyokültürel gelişimleri ve insanların birbirleriyle olan iletişimi inceleyip ve değerlendirmem de çok iyi bir altyapı oluşturuyor. Bu tek bilim alanında değil müzikal etkinliğimde de bana çok faydalı olmuştur. Kafamdan geçenleri ve güncel hayatta beni ve insanları etkileyen olaylara hem bilimsel hem de felsefi ve duygusal yaklaşıyor olmam bilim ve sanatın buluştuğu noktayı işaretliyor. Müzik aynı zamanda düşüncelerimi, tutumumu ve hissettiklerimi sanatsal anlamda dile getirmemde çok önemli bir araç.

Müzikal anlamda etkin olduğum ilk yıllarda çeşitli müzik grupların içinde bulundum. Üniversite yıllarımda kurucu üyesi olduğum Grup Hijazz ile yoğun bir müzikal dönemden geçtim. Bu yıllar hem repertuar geliştirme hem de sahne deneyimi toplama açısından çok önemliydi benim için. Grup Hijazz’daki etkin yıllarımın ardında çevremdeki müzisyen arkadaşlarımla da farklı müzik grupları içerisinde bulundum. 2012 yılında bana yol gösteren ve albüm projemi gerçekleştirme konusunda beni destekleyen arkadaşım ve aynı zamanda prodüktörüm Keith Roughhouse Powell ile tanıştım. Paralel olarak 2013 yılında 6 müzisyen arkadaşım ile birlikte günümüze kadar süren “7 Ses 7 Hikaye” projesini oluşturduk. Etkin olduğum o yıllar bir yandan çok farklı müzisyenlerle tanışıp sahne aldığım, diğer yandan ilk defa tek başıma sahne alıp kendi bestelerimi okuduğum için çok önemliydi benim için. Topladığım bunca tecrübe beni hem duygusal hem de müzikal anlamda çok etkiledi.

İlk solo albümünüz ‘Bir dünya benden içeri’den bahseder misiniz? Dinleyicileriniz albümünüze nasıl ulaşabilir?

Bir Dünya Benden İçeri albümüyle geçen 20 yılı kayıt edip, ufak bir hikâye anlatmak istedim. Bu hikâye hem beni hem de içimdeki dünyayı anlatıyor. Bu özel bir hikâye olmakla birlikte, her birimizin içinde var olan duyguları yansıttığını da düşünüyorum. Umutlarımız ve hayallerimizden vazgeçmemeyi ve hayatın her şeye rağmen güzel ve renkli olduğunu ifade etmek istediğim bir albüm olmasını istedim. Çünkü bu dünya bütün zorluklara rağmen hepimiz için yaşamaya değer. Eminim ki albümde her bireyin ruhuna hitap edebilecek ve kendini içinde bulabileceği şarkı ve türküler vardır. Albüme şimdilik online ulaşılabilir. Tüm online müzik platformlarından (Amazon, iTunes, Spotify, Deezer vs.) indirilebilir. CD basımı büyük bir ihtimalle Ekim ayının ortalarında gerçekleşecek.

Albüm fikri nasıl doğdu? İlk albümünüzdeki beraber çalıştığınız kişilerden bahseder misiniz?

Aslında albüm yapma fikri yoktu bende. Söylediğim gibi, 2012 yılında Keith Roughhouse Powell ile tanıştım. Kendisi hem çok iyi bir Reggae müzisyeni hem de albüm prodüksiyonunda deneyimli bir kişi. Birlikte sahne almaya başladığımız o yıllarda sahnede çok güzel bir sentez oluştu. Bu sentez "Geçmişe Dönüş / Back to the roots" isminde ki ilk ortak Türkçe-İngilizce reggae tarzında ki eseri ortaya çıkardı. İngilizce sözleri kendisine, Türkçe sözleri bana ait olan bu şarkının oluşumu da çok ilginç oldu. Ana melodisini hazırladığım şarkının sözlerini yazabilmek için bir konu belirlerdik, bu konu "çocukluğumuz" oldu. Birbirimizden habersiz söz yazdık ve bir araya geldiğimizde yazdığımız sözlerin içerik olarak ne kadar birbirine benzediğini gördük. Bu da bizi çok şaşırttı. Çünkü büyüdüğümüz ortam farklıydı, Keith Jamaika’da doğup büyüdü, ben ise Almanya’da. Ona rağmen çocukluk anılarımızın birbirine çok yakın olduğunu gördük.

Albümün özel olmasının sebeplerinden bir tanesi de şu: tesadüfen annemin günlüğü elime geçti ve ondan izin alarak okumaya başladım. Yazdığı şiirlere rastladığımda çok duygulandım. Özellikle iki tanesi beni çok etkiledi, bu yüzden onları bestelemeye karar verdim. Albümde yer alan "Üç Goncam Var" bestesi bunlardan bir tanesi. Çekimler tamamlandığında anneme dinlettim, çok duygulandı ve sevinç gözyaşları dinmek bilmedi. Benim içinde çok mutlu ve duygusal bir andı. Bir başka özel durum ise sözleri Aşık Gufrani’ye, bestesi bana ait olan "Kim Bilir" türküsünde oluştu. Türkü babamın favorisi haline gelmişti. Bir gün babam ile sohbet esnasında, bana bir şeyler anlatmasını istedim ve anlattığını kayıt ettim. Kayıt ettiğim bu sözlerin "Kim Bilir" türküsüne içerik olarak çok yakın olduğunu gördüm. Bu yüzden türkünün başına koydum ve albüme o şekilde aldım. Dinlettiğim herkes, özellikle de babam ve annem için büyük bir sürpriz oldu ve tekrar sevinç gözyaşları aktı.

Albüm çok renkli bir altyapıya sahip, çünkü farklı müzik tarzlarından elementler içermekte. Reggae’den Ska‘ya, türkü tarzından özgün müziğe, dub step’den pop ve funk’a kadar bir çok elementi içinde barındırmakta. Çünkü hem bir dinleyici, hemde bir müzisyen olarak bu tarzlar beni etkilemiştir ve bu yüzden albümde farklı elementlerin olması müzikal çeşitlilik anlayışımı biraz da olsa yansıtmakta. Birlikte çalıştığım farklı müzisyenler de albüme çok büyük renk katmıştır. Aynı zamanda çok samimi dostlarımın da katkısı beni çok mutlu etti. "Ölüm Madeni" şarkısını ilk müzik grubu deneyimi birlikte yaptığım ve 20 yıllık dostum olan Yücel Mersin ile birlikte seslendirdik. Yine 20 yıllık bir dostluğum olan Yunus Ceyhan da vokalleriyle katkıda bulundu. Mustafa Boztüy abim de albümdeki perküsyonları çalan kişi oldu. "Yorucu Dram" şarkısının klip çekiminde beni yalnız bırakmayan ve klipte aktör olarak oynayan müsahibim ve can dostum Hidayet Tuncer oldu. Her birisi aynı zamanda 7 Ses 7 Hikaye grubunda bulunmakta ve birlikte müzik yaptığım, aynı zamanda çok samimi dost olduğum insanlar. Onun dışında prodüktörüm ve dostum Keith Roughhouse Powell hem vokali ile hemde bas gitar ve Sounddesign ile, Emine Çambel arkadaşım vokalleriyle, Tobias Bülow Bansuri flüt ve Cello’su ile, Antony Locks bateri ile, Fabian Anthony Smith vokal ve keyboard ile, Stephan Baader akustik ve elektronik gitarı ile, Horns of Reggaedemmi grubu nefesli sazları ile katkıda bulundular. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.

Albümünüzde bir şarkı hariç tüm besteler size ait, Yaşar Kurt’un 'Mamu' şarkısı. Bu tercihin sebebi nedir?

Yaşar Kurt en sevdiğim sanatçılardan biri ve yaptığı müzikleri örnek aldığım bir insan. "Mamu" şarkısının sayesinde birçok sahnede çok keyifli anılarım oldu ve çok sık seslendirdiğim eser olduğu için, albümde bulunmasını mutlaka istedim. Bu konuda Yaşar ile irtibatımız sorunsuz ve güzel geçti. Olumlu ve pozitif yaklaşımı sayesinde şarkıyı albüme alabildim. Bu yüzden Yaşar Kurt’a da çok teşekkür ederim.

Son olarak albümünüzde kullandığınız enstrümanlar dikkat çekiyor. Biraz bahsedebilir misiniz?

Albümde kullanılan enstrümanlar doğu ve batının ruhunu temsil etmekle birlikte, güzel bir harmoni içine girmeyi başardığını düşünüyorum. Burada da güzel bir sentez oluştuğunun kanaatına vardım. Bilinen enstrümanların dışında Bansuri flütü farklı bir renk kattı albüme. Hind ve Nepal müziklerinde kullanılan bu nefesli, bildiğimiz kaval ve yan flüt enstrümanlarına ses olarak yakın olsa bile, çok farklı bir tınısı var. "Üç Goncam Var" ve "Kim Bilir" türkülerinde kullanılması ayrı bir boyut taşıyor, çünkü en özel bestelerde, özel ve farklı bir duygu katıyor.

Editör: Haber Merkezi