YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE- İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İzBBŞT) oyuncularını yakından tanımak, yaşam hikâyelerini öğrenmek ve tiyatro sanatının değerlerini topluma yansıtabilmek amacıyla başlattığımız söyleşi dizisinin yedinci konuğu Ayhan Anıl oldu.

İzBBŞT’nin ikinci oyunu Tavşan Tavşanoğlu’ndaki Baba rolünü içselleştirip seyirciye aynı samimiyetle aktaran Ayhan Anıl ile Hollanda Rotterdam’da başlayıp Konya, İstanbul ve İzmir'de devam eden yaşam öyküsünü konuştuk. Tecrübeli tiyatrocu, bu iki farklı coğrafya arasında yaşadığı kültür şokundan ve taşradaki yaşamından ilham aldığını ifade etti. Tiyatroyu bir tutku olarak tanımlayan Ayhan Anıl, bu yüzden de hayatındaki ana başlığın her zaman tiyatro olduğunu vurguladı. Anıl, İzmir Şehir Tiyatroları’nı ise “Böyle bir özerk yapı ve emek Türkiye’nin hiçbir yerinde yok. O yüzden anlayana inanılmaz kıymetli bir yer” diyerek anlattı.

‘HEP BİR GÖSTERİDEYİM’

Nasıl başladı tiyatro yolculuğunuz?

Gurbetçi bir ailenin çocuğuyum ben. 10 yaşına kadar Hollanda Rotterdam’daydım. Hatırlamadığım yaşlarımda dahi tiyatro oyunlarında fotoğraflarım var. Aslında hep bir gösteride olmuşum. Konya’ya geldiğimizde de ortaokul ve lise yıllarında özel günlerde bana hep şiir falan okuturlardı. Basketbol okul takımında da kaptanlık yaptım. Yani sürekli bir seyircinin karşısında olmuşum.

‘AÇ KALIRSIN OĞLUM’

Aileniz ne iş yapıyordu?

Annem ve babam öğretmendi. Dedem Ahmet Özkan da Köy Enstitüleri’ni kuranlardan birisidir. Bütün ailem öğretmen yani. Rahmetli babam, ismimi Ayhan Işık sevgisi nedeniyle vermiş ama lisede birinci sınıftayken ‘Ben artist olacağım’ dediğimde çok kızmıştı. ‘Aç kalırsın oğlum’ diyordu bana. Memur kafasıyla düşünüyor tabii. Ama ben Konya gibi küçük bir yerde tiyatrocu olma kararı aldım ve Konya Devlet Konservatuvarı’na girdim. O dönem en büyük şansım, Türk tiyatrosunun müthiş isimlerinden biri olan Lale Oraloğlu hocamdı.

‘TİYATROSUZ KALMADIM’

O dönemlerde neler yaptınız?

Ben konservatuvardayken 1997 yılında Konya Devlet Tiyatrosu açılınca oraya gidip gelmeye başladım. Mezun olana kadar da devlet tiyatrolarında yer aldım. Arkada mızrak tutup beklediğim de oldu en iyi oyunlarda rol aldığım da. Sonrasında zaten mezun sanatçı olarak başladım. Çok güzel yönetmenlerle çalıştım, çok önemli insanlarla tanıştım ama baktım ki bir şey olmuyor, aldım sırt çantamı İstanbul’a arkadaşımın yanına gittim. Hemen ertesi gün tesadüfen öğrendiğim İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun seçmelerine katıldım. Bir çocuk oyunu için 2 kadın, 2 erkek oyuncu alacaklarmış ama 2 bin 856 başvuru var. 1 hafta seçmeler sürdü ama kazandım. İstanbul’da da çok güzel rollerde oynadım.

O dönemlerde de çok değerli insanlarla çalıştım; Attila Olgaç, Nur Subaşı, Zafer Ergin, Payidar Tüfekçioğlu, Atsız Karaduman, Kaya Akarsu, Tarık Ünlüoğlu gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştım. İstanbul’da geçinmek zor olduğu için dizilerde ve filmlerde de koşturmaya başladım. Tiyatroyu engellemeyecek şekilde her şeye koştum. Bu bir yandan çok güzeldi bir yandan da yordu.

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun ardından özel tiyatrolarda çalıştım. Sadri Alışık Tiyatrosu’nda 4 sezon oynadım. Meşhur olayım gibi bir çabam hiç olmadı. Çünkü sektördeki ters döngüyü gördüm. Nedir o? Dizi ve film sektörü, hem tiyatro oyuncusuyla çalışmak istiyor hem de oyuncu aktif olarak tiyatro yapmasın istiyor. Bunu hiç kabullenemedim çünkü hep tiyatronun içinde kalmak istedim. 25 senedir de pandemi haricinde hiçbir zaman tiyatrosuz kalmadım.

‘TİYATRO BİR TUTKUDUR’

Hem geçinebilmek için dizi ve filmlerde oynamışsınız hem de tiyatroda inat etmişsiniz. Nasıl bir duygu bu?

Tiyatronun parayla bir ilişkisi yoktur ve herkes de bunu anlamak zorunda. Çok açık söylüyorum ki çoğu kimsenin umurunda olmayan ve kabullenmediği bir şeyi hâlâ zevkle yürütmek benim tutkum oldu. Tiyatroyu hiçbir zaman meslek olarak görmedim; o bir tutku ve yaşam tarzıdır benim için. Bu yüzden de tiyatro hep hayatımda ana başlık oldu. Çünkü tiyatroda iyi ve huzurluyum. Her zaman tiyatroma güle oynaya gidip gelmişimdir.

Tabii ki ayrıcalıklı biri değilim ve parasızlığın ne olduğunu da çok iyi biliyorum. Ancak kimsenin yaşamadığı yaşam şeklini kendinize uydurduğunuz zaman, acılar içinde olsanız bile o acıları değerlendirebildiğiniz ölçüde her şeyden mutluluk duyacağınızı biliyorsunuz. İşte ben de bugün geldiğim yer itibariyle şunu çok iyi biliyorum ki; o bütün acıların oksijeni İzmir Şehir Tiyatroları’dır.

‘HER GÜN ŞÜKREDİYORUM’

İzmir’e gelme kararını nasıl aldınız? İstanbul’da da kurulu bir düzeniniz varmış aslında.

İzmir’e gelme kararım için Yücel Erten’in ismini duymam yetti. Bu kararı alırken İstanbul’da dönemin en reyting yapan dizisi Payitaht Abdülhamit dizisinde oynuyordum. Pandemi öncesinde özel bir tiyatroda da gayet güzel bir rolüm ve oyunlarım vardı. Yani evet İstanbul’da kurulu bir düzenim ve yaşamım vardı ancak Yücel Erten’in ismi ile İzmir Şehir Tiyatroları’nı aynı düzlemde görünce sorgusuz sualsiz “İzmir’e gidiyorum” dedim. Çevremdeki herkes ‘Sen kendini ispat etmiş birisin, bu yaştan sonra sınava mı girilir’ gibi şeyler söylediler. Ama o kadar çok heyecanlıydım ki kararımı verip İzmir’e sınavlara geldim ve kazandım. Ayrıca İzmir’i de anlayış ve yaşam olarak diğer şehirlerden ayırıyorum hep. Gerçekten burada olduğum için her gün şükrediyorum. ‘İstanbul bırakılıp İzmir’e gidilir mi’ diyenler de oldu ama onlara da “Ben sadece bir şehre gitmiyorum; Yücel Erten’in yönetiminde yeni kurulan, özerk ve samimi bir yere gidiyorum” dedim. En yakınım bile ‘Aman abartıyorsun’ dedi.

‘İNANILMAZ KIYMETLİ’

Bahsettiğiniz ‘Tiyatro bir tutkudur’ anlayışını burada da bulmuşsunuz anlaşılan.

İzmir Şehir Tiyatroları’nda gerçekten çok huzurluyum. Çünkü ne olduğunu ve ne yaptığını bilen bir tiyatroda yer alıyorum. Tiyatroya emek verip saygı duyan insanlarla birlikteyiz. ‘Ben şunu olamadım, hadi gidip tiyatrocu olayım’ diyen insanlar yok burada ve o yüzden de aslında hepimiz çok şanslıyız. Ayrıca gerçekten de şu an Yücel Erten gibi bir efsaneyle çalışıyoruz. Hiç abartmıyorum; birçok kurum tiyatroları ve özel tiyatrolarda çalıştım, neredeyse tüm ülkeyi iki kere gezdim, bu alanda çok uzun bir geçmişim var ve gayet farkında olarak söylüyorum ki İzmir Şehir Tiyatroları gibi bir tiyatro, özerk yapı ve emek Türkiye’nin hiçbir yerinde yok. O yüzden anlayana inanılmaz kıymetli bir yer. Ayrıca bu tiyatroya inanmasam gerçekten burada olmam. Bazen ‘Ya memur mu olacaksın!’ gibi şeyler de söylüyorlar ama onlara “Yok, memur falan olmayacağım. Ben İzmir Şehir Tiyatroları’nda tiyatrocu olacağım” diyorum. Mesela sektörde, ‘Ben bu sene dizi yapıyorum, tiyatro düşünmüyorum’ diyen arkadaşlar da var. Acaba tiyatro seni düşünüyor mu kardeşim! Tiyatroyu, iyice zengin sporuna çevirdiler. Gerçekten buradaki hiçbir arkadaşım öyle değil. Biz burada 36 tiyatro sanatçıyız ve hepimiz biriz. Başta bunu Yücel Erten koruyor. 36 tiyatro oyuncusu, aynı oyunda olsun olmasın herkes birbirine dokunuyor. Hiç kimse büyük rol, küçük rol ayrımı yapmadan birbirine sarıldığı için de ayrıca mutluyum.

‘BU BİLE TECRÜBEDİR’

İzmir’e gelirken hiç mi kazanamama ihtimalini düşünmediniz?

Tiyatro; bir meslek, bir maaş kaygısı, bir iş ya da bir kaçış yeri asla olamaz. Bunları düşüneni tiyatro zaten kusar atar, onu kalpten isteyeni ise içine alır. Başarısızlık ise evet, buna da her zaman hazırlıklı olmak zorundasınız. Şu an hatırladığım kadarıyla oynadığım ama yayınlanmayan 4 reklam filmim var. Hatta bir sinema filminde oynamıştım ve bir kız arkadaşıma hava yapıp, geceye özel smokin satın alıp birlikte filmi seyretmeye gittik ve ben filmde yoktum! Benim sahnelerimi, yönetmen montaj sırasında kesip atmış. O kız arkadaş da döndü ve beni ‘Sen dalga mı geçiyorsun’ diyerek terk etti. Bu bile bir tecrübedir. Yarın bir gün sevgilisi tarafından terkedilen smokinli bir erkeği çok güzel oynayabilirim. (Gülüyor)

AYHAN ANIL'IN EN'LERİ

Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?

Tiyatro, oyuncusundan yönetmenine, yazarından seyircisine kadar herkes tarafından ciddiye alınsın istiyorum.

Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?

Keşanlı Ali Destanı’nda Beş Vakit Niyazi’yi oynadım. Çok sevdiğim rollerden biriydi. En içselleştirdiğim rollerden biri de Heiner Müller’in Hamlet Makinesi’ndeki Horatio isimli karakteri oldu. Moliere’den Zoraki Hekim’i de oynamıştım başrolde, onu da severim.

Oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?

Eşber Yağmurdereli’nin Akrep oyunundaki ‘mahkûmu’ oynamak isterim.

Birlikte oynamayı en çok istediğiniz oyuncu kimdir?

Metin Akpınar çünkü tiyatroya belki de 5 yaşında ilk defa onu taklit ederek başladım. Oynadıkları kabarelerin hepsi hâlâ ezberimde. Sahnede bu kadar sağlam ve düzgün duran bir insan çok ender gelir.

En çok ilham aldığınız isim kimdir?

İsim değil ama Hollanda’dan Konya’ya geldiğimde yaşadığım gereğinden fazla kültür şoku ve taşra hayatımdan ilham aldığımı söyleyebilirim. Bunlar beni bir yere taşıdı.

Editör: Haber Merkezi