9 Eylül İzmir’in kurtuluşu, Mustafa Kemal Atatürk, Ege Denizi ve Ege Adalarını çevreleyen sular, Dinçer Sümer, şarkıları, şiirleri, dansları ve insanlarıyla İzmir kültürü. Bütün bu satır başları İzmir Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konan “Sandalım Kıyıya Bağlı” oyununda bir araya geliyor. Açgözlü emperyalizmin parçaladığı bir toplumu ve her şeye direnen İzmir sevgisini, oyunun yönetmeni Murat Çıdamlı ile konuştuk.

Neden oyunun adı Sandalım Kıyıya Bağlı?

Öncelikli olarak eserin orijinal ismi “Namazgahlı Şükrü Bey’le Ayvuklalı Alekos Destanı”. Bu eser aslında epik bir şiir. Eserin yazarı Dinçer Sümer, bu epik şiiri oyunlaştırırken bu ismin seyirciye çok uzun geleceğini düşünüyor ve metnin içinde geçen bir dizeyi seçiyor. Oyunun adı bu seçilen dizeden geliyor.

‘GÜÇLÜ BİR GÖNDERME!’

“Sandalım Kıyıya Bağlı” ne anlama geliyor?

Bu isim, günümüzde Yunanistan’la yaşadığımız gerilim sürecinde açığa çıkan kara suları ve sınırlar sorununa güçlü bir göndermedir. Buna göre, Ege Denizi için tanımlanmış uluslararası nitelikteki bir sınır ayrımından bahsetmek mümkün değildir. Ege Denizinin her iki kıyısını oluşturan Yunanistan ana karası ve Türkiye hattının arasında kalan bölgeden bahsediyoruz. Yani Ege Adalarını çevreleyen sular ve bunların kullanımı yalnızca her iki halkın ortak çıkarlarına uygun olarak düzenlenmelidir. Bu suların her iki halkın ortak kullanımına açılmadığı sürece sorunların oluşması ve yeni krizlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

İKİ HALK KUCAKLAŞMALI

Peki oyuna göre çözüm ne olmalı?

Olası tek çözüm, Ege Denizinin iki kıyısında yer alan her iki halkın, göçmenlerin ve turistlerin rahatlıkla geçiş yapabildiği barış içinde bir alana dönüştürülmesidir. Dolayısıyla binlerce yıldır Ege Denizinin her iki yakasında bağlı bulunan “barış sandallarının” palamarlarının bir an önce çözülmesi ve her iki halkın özgür karasularında kucaklaşmasıdır.

‘GERÇEK BİR HİKAYE’

Oyunda yer alan karakterler ve olaylar gerçek mi?

Oyunun yazarı Dinçer Sümer’in babası Namazgahlı Şükrü Bey’in kendisidir ve oyunda anlatılan hikaye gerçektir. Hikayedeki bütün karakterler ve olaylar yaşanmıştır. Bu hikaye hem İzmir kentinin hem de bir ülkenin hafızasıdır. Bu olaylar sahnede canlandırılarak tekrar yaşama dönerler.

Oyunun açılış sahnesinde, sahnenin sağında ve solunda yer alan üst üste yığılmış beyaz bavullar dikkat çekiyor. Bavullar ve oyunda kullanılan diğer objeler neden beyaz?

Oyundaki beyaz objeler ölümü anlatmaktadır. Beyaz renk, Türk kültüründe olduğu gibi dünyadaki bütün kadim kültürlerde saflığın rengi olduğu kadar ölümü de temsil eder. Oyunda anlatıcının dışında bütün karakterler ölüdür. Kullanılan bütün objeler geçmişin karanlıklarında kaybolmuştur ve yaşanılan olaylar artık unutulmuştur. Oyun anlatıcının gözünden bu kayıp geçmişin anımsanmasıdır. Bu anımsama, bugün unutturulmaya çalışılan Türk milletinin bağımsızlık ve çağdaşlık mücadelesinin yeniden anımsanmasıdır.

‘AYRIŞMAYA DİKKAT ÇEKER’

Oyunda yer alan anlatıcının görevi nedir?

Oyunda yer alan anlatıcının görevi günümüzde yaşanan ya da yaşanabilecek olan toplumsal ayrışmalara, kamplaşmalara ve ötekileşmelere dikkat çekmektir. Üstelik bizzat kendimizde bu fay hatlarının bir tarafında olmayı sürdürürken anlatıcı doğru soruları sordurmaya çalışarak bir farkındalık oluşturmayı hedefler. Anlatıcı, geçmişteki olaylara bugünden bakmamızı sağlayan önemli bir unsurdur. Anlatıcı oyunda hem tarihi olaylarla empati kurmamızı hem de kendi görüş ve hislerimizi sorgulamamızı sağlıyor. Anlatıcı rolünde Tomris Çetinel ve babası Şükrü Bey rolünde Özkan Gezgin çok gerçekçi ve başarılı bir ikili oluşturuyorlar.

‘YERELİ EVRENSELE TAŞIDI’

Oyun aynı zamanda harika bir müzikal ve Çingene karakterini canlandıran Zeynep Nutku’nun söylediği şarkılar çok güzel. Oyunda neden Çingenelere müziklerine yer verdiniz?

Çingeneler yahut Romanlar, Anadolu coğrafyasının ana unsurlarından biridir. Aşk gibi muhteşem bir duyguyu bir Hıdırellez gecesinde anlatmak çok kuvvetli bir etki yaratıyor. Oyunun müziklerini Kerem Memişoğlu besteledi ve Ege müziğinin yerel temalarını evrensele taşımayı başardı. Oyunda Roman müziği haricinde Rembetiko, Ege Türk Müziği, Seferad Müziği ve Balkan ezgilerini de bulmak mümkün. Zeynep Nutku’nun başarılı performanslarının yanı sıra Mesure Tahir ve Mustafa Şen de şarkı ve danslarda oldukça başarılı kompozisyonlar çiziyorlar.

Oyunda Alekos karakterini canlandıran Mustafa Şen’in yürekten okuduğu ‘Doktor Bana İki Tertip İzmir Yaz’ şiirini dinleyip de ağlamayan herhalde yoktur. Neden özellikle bu şiire oyunda yer verdiniz?

Bu şiir Dinçer Sümer’in İzmir’de en çok bilinen şiiridir. Dinçer Hocanın o günlerdeki amansız hastalığı dolayısıyla bu şiirin oyunda yer almasını istedik. “Doktor Bana İki Tertip İzmir Yaz” şiiri, Mustafa Şen’in canlandırdığı Alekos karakterinin göç ettikten sonraki haline çok uyduğu için oyunda bu şiirin tamamını kullandık.

‘GEÇMİŞE BUGÜNDEN BAKTIK’

Günümüzde Alsancak sahil şeridinde bulunan dalgalı yer yapısının oyunda dekor olarak yer alması insanı çok etkiliyor. Dekor tasarımında Tayfun Çebi’yle nasıl bir yol izlediniz?

Bu fikir tamamen Tayfun’un parlak zekasının ürünü. 1900’lerin başında bu kaldırım dokusu mevcut değildi. Bizim sahne sınırımızı oluşturan bu dalgalı doku geçmişte yaşanan olaylara bugünden baktığımız hissini kuvvetlendiriyor.

Oyunda siyah beyaz fotoğraf karesi tadını veren sahneler var. Belgeselci bir dile kayan bu ifadeler anlamı güçlendirirken izleyenlerde hüzün duygusu da yaratıyor. Fotoğraf dilini tiyatro sahnesine nasıl yansıttınız?

Günümüzden geçmişe bakarken seyircinin zaman algısını güçlendirmek için böyle bir yol izledik. Sahnede önce siyah beyaz renkleri kullanarak bir zaman bariyeri oluşturduk ve sonra bunu yavaş yavaş renklendirdik. Yani geçmiş, yakın geçmiş ve bugün arasında renklerle bir geçiş yaptık. Bu yöntem sinema sanatında sıklıkla kullanılıyor. Tiyatroda teknik düzeyde bu kadar başarılı kullanımı konusunda oyunun yaratıcı teknik ekibi olan ışık tasarımında Kemal Gürgün’e, kostüm tasarımında Funda Çebi’ye ve dekor tasarımında Tayfun Çebi’ye teşekkür etmek gerekiyor.

‘MİLLETİN NAMUSU KURTULDU!’

Oyunda, 9 Eylül İzmir’in Kurtuluşunun verdiği coşku çok güçlü bir şekilde hissediliyor. Bu coşkunun nedeni ne olabilir?

9 Eylül her şeyden önce 1. Dünya Savaşı’nın sonunda emperyalistlere ve iş birlikçilerine atılmış bir tokattır. Etkileri açısından 20. yüzyılın sonuna kadar devam eden bağımsızlık mücadelelerinin ilk ve en büyük ilham kaynağıdır. Bu ruh, oyunda güçlü bir şekilde yansıtılmaktadır. 9 Eylül’de İzmir’de kurtulan, her şeyden önce, bir milletin namusudur. Bugün gizli bir işgal altındaki toprağımızın, bedenlerimizin ve ruhumuzun yeniden kurtuluşu, bu namusun yeniden inşasına duyduğumuz gizli isteğin dışavurumu olduğu için sahnedeki bu görsel bu çeşit bir etkiye yol açmaktadır.

‘ATATÜRK KESKİN ZEKASIYLA EMSALSİZDİR!’

Oyunun akışı içinde Mustafa Kemal Paşayı görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk oyunda nasıl yer alıyor?

Mustafa Kemal Atatürk 20. yüzyılın öncü liderleri arasında bazı özellikleriyle tektir. Askeri dehası, üstün devlet adamlığı, örgütçülüğü dışında ileriyi gören keskin zekasıyla emsalsizdir. İleriyi görüşlülüğüyle, sadece geçmişteki karanlık günlerden aydınlığa nasıl çıktığımızın ipuçlarını değil, aynı zamanda günümüzü kuşatan “yeni ortaçağ düzenini” nasıl alt edebileceğimize dair çok önemli ipuçlarını da verir. Bu yüzden, gençliğe güvenen ve gençliğin dinamizmiyle ülkeyi yarınlara taşıyabilecek samimi bir devrimcidir. Oyunda yer alan görsellik, Türk Milletinin hafızasında silinmez izler bırakan Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırasıyla örtüşmektedir. Sahnede Mustafa Kemal Atatürk’ü bu ruhla canlandırabilmek ancak bu ruha olan samimi inançla mümkündür.

Editör: Haber Merkezi