İZ GAZETE - Yeni yıla çok az bir zaman kala Gülsin Onay İstanbul’da Bilim ve Sanat Köşkü’nde piyano öğrencileriyle birlikte bir ustalık sınıfı gerçekleştirdi. Geçtiğimiz yıllarda, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV)’in düzenlediği çok sayıda ustalık sınıfında bilgi ve deneyimlerini paylaşan sanatçı, 2020 yılına girmeye çok az bir zaman kala piyano ustalık sınıfında ders veriyor. Yılbaşı üzeri çok yoğun konser programına rağmen zamanını ve enerjisini piyano öğrencilerine ayıran sanatçıyla, ustalık sınıflarının önemini, Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivalini, hocası Ahmed Adnan Saygun’u ve sanatın neden değerli olduğunu konuştuk.

Son derece yoğun bir konser programı arasında, üstelik yılbaşı üzeri, gençlere özel bir zaman ayırıyorsunuz ve özellikle gençler için çok büyük bir çaba sarf ediyorsunuz. Bunu neden yapıyorsunuz?

Burada amaç sadece piyano çalmak değil, gençlerde bir hayat görüşü oluşturabilmek. Bunun için çabalıyoruz. En son İstanbul’da Bilim ve Sanat Köşkü’nde Birce Polat, Akif Emre Şibiroğlu, Gökçe Tarım, Esin Nisa Akgünay, Yağmur Elif Alşan, Carmen Dilara Bağış, Sena Ece Ilgın, İzzet Kemal Özkaya ve Vera Derici ile çok verimli bir piyano ustalık sınıfı çalışması yaptık. Yaşları 9 ile 30 arasında değişen, toplam 9 yetenekli piyanistle çalıştık. Aralarında daha önce tanıdığım öğrenciler olduğu gibi ilk kez tanıştığım öğrenciler de vardı. Aslında yaşın pek fazla önemi olmuyor. Seviyeyi, yetenek ve beceri belirliyor. Usta çırak ilişkisinin çok önemli olduğu mesleğimizde, ustalık sınıfları gençlere sadece müzikal anlamda değil, moral motivasyon, konsantrasyon, kendini ifade etme ve müzikal kişiliğini bulma anlamında da çok faydalı oluyor. İşimiz bir bütün. Gençlerle elimden geldiğince buluşmaktan büyük mutluluk duyuyorum çünkü her seferinde beni hayrete düşüren, çok özel yeteneklerle tanışıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.

‘KENDİ SESLERİNİ BULACAKLAR’

Ustalık sınıflarında, öğrencilerle birlikte nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?

Ben, Anadolu’daki el verme geleneğine inanıyorum. Ben çocuklara, müzikten oluşan bir dünyaya girdiklerini öğretmeye çalışıyorum. Çaldıkları müziği içlerinde hissetmelerini istiyorum. Derslerde onlara “çaldığınız müziği artık kendinize mal edersiniz, çaldıkça o müzik sizin olur” diyorum. Parmağını nasıl tutmuş, tuşlara nasıl basmış bunlar hep ikinci planda kalıyor. Bu bir kendini beğendirme yarışı değil. Onlara sürekli “müzikte kendinizi ispatlamanıza gerek yok, müziğin var olduğu bir dünyada olduğunuz için her gün şükredin” diyorum. Çağdaş kültüre açık ve öğrenmeye hevesli bir nesil geliyor. Bu büyük bir zenginlik. Öğrenciler yaşları gereği hocalarını yani beni taklit ediyorlar. Çalışıma, duruşuma bakarak tıpkı fotokopi çeker gibi aynısını yapmaya çalışıyorlar. Zamanla, çaldıkça ve çalıştıkça kendi iç seslerini bulacaklar ve kendi tarzlarını oluşturacaklar. Bu sefer ustalık sınıfında Saygun’un eserlerini çalışmadık ama belki gelecek yıl Ahmed Adnan Saygun ustalık sınıfı yapmalıyız. Mesela, geçen yıl çok başarılı bir Chopin ustalık sınıfı yapmıştık.


 

ADNAN SAYGUN

Neden özellikle Ahmed Adnan Saygun ustalık sınıfı yapmak istiyorsunuz?

Ahmed Adnan Saygun benim çok sevdiğim hocam. Onun eserleri benim için çok değerli ve eserlerini seslendirmek de çok önemli. Ahmed Adnan Saygun her Türk vatandaşının tanıtıp gurur duyması gereken bir sanatçımız, bestecimiz, dünyaya armağan ettiğimiz eşsiz değer. Müzisyenlerin de genç yaşta onun eserlerini yakından tanıtarak icra etmelerinin büyük önem taşıdığına inanıyorum. Hem kendi topraklarının ruhunu müzik yoluyla en iyi şekilde yaşamaları hem de Saygun’un eserlerinde piyano tekniğinin tüm öğelerini taşıyan yapısına hakim olmaları açısından bu yapıtları çalmaları gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, mutlaka önümüzdeki yıl Ahmed Adnan Saygun ustalık sınıfı yapmalıyız diye düşünüyorum

Hocanız Ahmed Adnan Saygun müziğe olan bakışınızı nasıl etkiledi?

Saygun hocam çok hoşgörülü ve yeni fikirlere çok açık bir insandı. Onunla yaptığım her ders yeni şeyler öğrenmek ve üzerinde tartışabilmek adına çok büyük bir kazanımdı. Mesela, Beethoven’in bir eseri üzerine çalışırken bana “Gülsin buraya dikkat ettin mi? Beethoven burada küçük bir şaka yapmış” diyerek güler ve çaldığım o müzik satırına dikkatimi çekerdi. Hocamın hoş görüsüne sığınarak onun eserlerini seslendirirken bazı yerlerde önerilerimi ona söyleyebiliyordum. Eğer önerimi uygun bulursa, benim söylediğim gibi eserde düzeltmeler yapabiliyordu. Onunla yaptığımız her ders benim için müzik dünyamı zenginleştiren eşsiz bir deneyimdi.

Chopin’in sizin için özel bir besteci olduğunu ve konser programlarınızda bestecinin eserlerine özel bir yer ayırdığınızı düşünüyorum. Neden özellikle Chopin?

Chopin’in eserleri dinleyicilere küçük küçük parçalardan oluşan çok zengin bir dünya sunuyor. Piyanoda Chopin’in eserlerini çalarken eserin içinde giriyorum. Kendimi o eserin içinde bambaşka bir evrende buluyorum. O an sadece o eserin içinde olduğumu hissediyorum ve Chopin’in eserlerini seslendirirken bunu çok yoğun yaşıyorum. Chopin Polonya’yı çok severdi. Hayatı boyunca ülkesinden uzakta vatan hasreti ile yaşadı. Yazdığı eserlerin her notasını vatan aşkı ile besteledi. Piyanist ve besteci Paderewski hariç bugün hiç bir Polonya Cumhurbaşkanının adını bilmiyoruz ama günümüzde Chopin Polonya’nın dünya kültür elçisidir. Benim yıllardır eserlerini bıkmadan, sönmeyen bir tutku ve aşk ile çaldığım büyük besteci. İnsan Chopin’i iyi çalarken Beethoven’i de iyi çalmaya hevesleniyor. Bazen piyanoda onun eserlerini seslendirirken, “çığlık çığlığa notalar kendi yırtıcı haykırışlarına şaşırıyorlar” diye düşünüyorum. (Chopin 2. Sonat, 1. Bölüm 137. Ölçü) Chopin ve ben. Onun eserlerini çalarken büyük besteci Chopin iyi ki doğmuş diyorum hem de oğlum ile aynı günde.

Chopin’in eserlerinin çalınmasıyla ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?

Polonya turnesindeydim. Yorucu turnenin son konseri Bydgoszcz- taydı, Pazar günü öğleden sonra. Konser bitiminde havanın güzelliğinden yararlanarak orkestradan ayrılıp tek başıma deniz kenarına gitmek istedim. Chopin’in ülkesinin kumlarını da seviyordum. Öylece uzandım ve daldım denizi seyretmeye, aklımda bestecinin notaları, uyumuşum. Uyandığımda karanlık olmuş, tek başıma kalmıştım soğuk kumların üstünde. Rüyamda gördüğüm Chopin ve Polonya ile baş başa.

Sizinle özdeşleşen ve her yıl düzenli olarak Bodrum Gümüşlük’te yapılan bir klasik müzik festivali var. Bu festival sizin için ne ifade ediyor?

Piyano çalmak yeterli değil, daha önce de dediğim gibi yeni bir hayat görüşü yaratmak lazım. 2004 yılından beri devam eden Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali benim göz bebeğim, dünya görüşüm. İmkansızlıkların yaratıcılığa dönüştü festival. Akrepler içinde ders yaptığımız yer. Otellere gidip, “konukların konaklamalarını sağlayın ben sonra size gelir çalarım” dediğim yer. Hatta bir otelde Gülsin Onay gelip çalacak dediklerinde, yabancı bir turist sormuş. “Sahici Gülsin Onay mı yoksa çakma mı?” Restoranlara gidip, şu kaşeyi ödeyin ben sonra size gelir öderim dediğim yer. Çalışacak mekan bulamadığımız için plajda kumların üstünde ders yaptığımız yer. Bütün turistler bayıldı, olay oldu. Schumann provalarını kumların üstünde çardağın altında yaptığımız festival.

Gümüşlük Klasik Müzik Festivali şu anda dünya çapında, uluslararası boyutta tanınıyor. Bu aşamaya nasıl gelindi? Yury Martinov hayatında ilk defa bir taş ocağında konser vermiş. Bunu duyan BBC’den bir yapımcı festivalin belgeselini çekmek için geldi ve Gümüşlük Klasik Müzik Festivali belgeselini yaptı. Celep Ali’nin sponsor olduğu bir festival düşünün. Bir süre sonra restoranlar yemek verme yarışına girdiler, yöre halkı desteklemeye başladı ve imkansızlıklardan bir festival doğdu. Hepimiz bu festivale inanınca, uluslararası bir boyut kazandı.

ULUSLARARASI GÜMÜŞLÜK KLASİK MÜZİK FESTİVALİ

Festivalin gençlere yönelik ne tür kazanımları var?

Gümüşlük Klasik Müzik Festivali genç nesil piyanistlere fırsat tanıyor. Ufuk Mete Şahin ile Gümüşlük’te tanıştım. Adana Filarmoni Orkestrası ile çaldığımda ona bis yaptırdım. O konserde, Ufuk, Rahmaninov Prelüd çaldı. Adana Filarmoni Orkestrasındaki herkes çok şaşırdı. Adana’da böyle yetenekli gençlerin olduğuna inanamadılar. Mesela, Ufuk’un İKSEV’in İzmir’de düzenlediği ustalık sınıfına öğrenci olarak katılması ailesinin içinde bulunduğu maddi imkansızlıklar nedeniyle mümkün değildi. Adanalı işadamları İzmir’e gelip ustalık sınıfına katılması için maddi destek verdiler ve Ufuk, İKSEV ustalık sınıfına katıldı. İnanmak ve desteklemek lazım. Yine ustalık sınıfından Beste Tanağardıgil geçtiğimiz yıllarda Gümüşlük Klasik Müzik Festivali genç yetenekler bölümünde birinci oldu.

2014 yılından itibaren Gümüşlük Festival Akademisinde (GFA) düzenlenen ustalık sınıflarında, festivale konser vermek için gelen dünyaca ünlü müzisyenler genç yeteneklere ustalık dersleri verdiler. Dünyanın dört bir yanından Gümüşlük’e gelen virtüözlerden ders alma fırsatını yakalayan gençler için bu unutulmaz bir deneyim oluyor. Kursların sonunda genç yetenekler birer konser veriyor. Festival kapsamında bugüne kadar 1200 civarında genç müzisyen dünyaca meşhur virtüözlerin ustalık sınıflarına katılarak piyano, keman, viyolonsel, flüt, arp, orkestra şefliği, şan, kompozisyon ve gitar dallarında sertifika sahibi oldu. Gümüşlük Festival Akademisi’ne katılan 10 öğrenci halen yurtdışında tam zamanlı eğitim görüyor. 2012’den bu yana devam eden Ahmed Adnan Saygun Piyano Yarışmasına katılan 100’e yakın genç piyanist, Ahmed Adnan Saygun’un adını yaşatmak için yarıştılar. Bu yarışmaya katılmak kariyerleri için önemli bir dönüm noktası oldu. Gümüşlük Klasik Müzik Festivali, klasik müzik dünyasında 15 yıl içinde önemli bir yere geldi. Dünya müzik otoritelerinin yakından tanıdığı, müzisyenlerce rağbet gören bir festival oldu ve çok sayıda genç sanatçıyı sanat dünyasına kazandırdı.

Festivali hazırlamak için hem zaman hem de enerji anlamında çok büyük fedakarlıklarda bulunuyorsunuz. Mesela Bodrum’da rahat bir yaz tatili geçirmek varken neden ısrarla bu festivali yapıyorsunuz? Her yıl, festivalin sonunda “rezalet, ben hiç tatil yapamayacak mıyım? Allah kahretsin, bir daha kesinlikle yapmayacağım” diyorum ama sonra festivali hazırlamak için büyük bir heyecanla, canla başla çalışıyorum. Bu festival benim göz bebeğim, canım oldu.

Cumhuriyet’in 100. yılına üç yıl kala hala Cumhuriyet projesini ve sanatsal kazanımlarını sorgulayanlar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

“Cumhuriyet yangını” diyeceğimiz bu büyük projeyi hiç kimse söndüremez sadece rüzgar yaparlar. İnsanlar tepkilerini sanatla dile getirirler. 79 ülkeyi gezdim dolaştım. Yine, en iyi sistem bizim ülkemizdeki sistem. Dışarıda, özel kurumlar tarafından desteklenen opera ve bale topluluklarıyla bir yere kadar proje yapılabiliyor. Çünkü bu projeleri finanse edecek gerekli parayı bulmak çok zor. Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri olan, sanatı ve sanatçıyı koruyan Devlet Opera ve Baleleri sanatın halka ulaştırılması bakımından çok önemli. Ben sanatın ve sanatçının yaratıcı gücüne güveniyorum. Bu toplumun altında Cumhuriyet dediğimiz çok büyük bir proje var. Cumhuriyetin getirdiği reformların çok sağlam yerleştiğini düşünüyorum. Cumhuriyet dediğimiz bu proje bir kalemde silinip atılamaz.

‘ZOR ZAMANLARDAN BİRLİKTE ÇIKACAĞIZ’

Sıkıntılı dönemden sanat kurumlarının ve sanatçıların güçlenerek çıkacağını düşünüyorum. Belki yaşananlardan üzüntü duyacağız, yıpranacağız ama yaşanan bu süreç bizi sanat adına daha yaratıcı olmaya teşvik edecek. Mesela, siz Amerika’da herkesin çok eğitimli ve kültürlü olduğunu mu düşünüyorsunuz? Toplumda ışığı kapan insanlar kendi üzerine düşen görevi yapacak. Kendi potansiyelimizi sonuna kadar kullanabilmek ve birbirimize kenetlenebilmek. Ben bilgimi piyano sınıfı öğrencilerine, genç piyanistlere aktarırım, sizler yazarsınız, gazeteler bu yazıları yayınlar. Bu kenetlenme zinciri bu şekilde devam eder. Herkes gerçekten samimiyetle elinden gelenin en iyisini yaparsa bu zor zamanlardan birlikte sağ salim çıkarız.

Editör: Haber Merkezi