AFİFE NUR YILDIZ/İZ GAZETEÇeşitli dillerden çok sayıda kitap, makale ve öyküyü dilimize kazandıran çevirmen, yazar Mahir Ünsal Eriş ile yazma süreci ve edebiyat üzerine konuştuk.

Yazarken ilham aldığınız herhangi biri ya da bir şey var mı?

- Anlatacağım, ya da bana kendini anlattıran hikayenin bende yarattığı heyecan dışında bir ilham kaynağım yok bildiğim kadarıyla.

Yaşadığınız yerler yazılarınızı etkiliyor mu? Uzun bir süre Ankara'da yaşadınız, şimdi ise Londra'da yaşıyorsunuz. Bu yerler, yazılarınızda bir farklılığa neden oluyor mu?

- Olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Kafamdaki edebiyat evreni, bu saydığınız şehirlerin içinde ve üstünde bir yer sanırım. Ama zaten çok sosyal ve dışadönük biri sayılmam. O nedenle nerede yaşadığımın yazdıklarımla çok az bağı bulunuyordur muhtemelen.

Yazılarınızı ilk olarak açtığınız blogda paylaştınız. Bu anlamda edebiyat-blog ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Ben önemsiyorum. Her ne kadar sonu kötü bitse de Afili Filintalar’ın, bugün Parşömen Fanzin gibi online edebiyat ortamlarının çok katkıları olduğunu düşünüyorum. Dilerim daha da artar. Biz de literaedebiyat.com ‘da bir Litera Dergi yapmayı düşünüyoruz. Yeni seslere, yüzlere kulak kabartıp dikkat kesileceğimiz bir mecra olsun istiyoruz.

İlk kitabınızı yazdığınızda 30'lu yaşların başındaydınız. Hiç geç kaldığınızı düşündüğünüz ya da daha erken başlasaydım dediğiniz oldu mu?

- Yok, hiç düşünmedim. Hayatımdaki birçok şeyde geç kaldığımı düşündüm hep ama yazmakla ilgili tam zamanımı beklemiş olduğumu fark ediyorum. Dokuz yılda dokuz kitap yazmışım farkında olmadan. Çok da geç kalmış sayılmam.

Yazmaya başlamak için özel olarak hazırladığınız ortamlar/ambiyanslar var mı?

- Ben hiç aramam öyle şeyler. Arayanları da anlıyorum, yadırgamıyorum ama ben çok dertsizimdir. Her yerde her koşulda yazarım. Kağıt kalem olsun o bile yeter.

''Diğerleri'' kitabından tat alamadığını belirten bir okuyucuya siz de hak verdiniz. Sizce bu kitapta ne eksik kaldı? Sizi tatmin etmeyen şey neydi?

- Ben ironi yapmıştım.

Bir öyküyü/romanı bitirmeye yakın, bir şeylerin içinize sinmediğini farkettiniz. Buna rağmen yazmaya devam eder misiniz yoksa o ana kadar ki tüm yazdıklarınızı silip atar mısınız?

- Evet böyle yazıp yazıp vazgeçtiğim bir romanım var. İçime sinmezse hiç acımam. Yani öyle “tatmin olmadığım” bir kitabı yayımlatmam doğrusunu söylemek gerekirse.

İyi bir öykü yazarı ya da iyi bir yazar olmak için hangi özelliklere sahip olunmalı/neler yapılmalıdır?

- Bu soruya cevap verme hakkını başka yazarlara bırakayım. Çok iyi öykücülerimiz var çünkü. Ben sadece anlatmak istediğim hikayeme bakayım. Memduh Şevket’e böyle şeyler sordukları zaman, “Ben anlamam, Peyami Safa’ya sorun,” dermiş. Ben de öyle diyeyim.

Öykülerinizde dikkat ettiğiniz belli başlı unsurlar var mı? Olmazsa olmazım dediğiniz şeyler var mıdır?

- Tarafsız kalmayı, duygularıma ve yargılarıma yenilmemeyi çok önemserim bir hikaye anlatırken. Kimsenin tarafını tutmam.

Kadın ve erkek karakterler yaratırken onların özellikleri/davranışları konusunda gerçek dünyadan mı yoksa hayal gücünüzden mi faydalanırsınız?

- Gerçek dünyayı o kadar da cazip bulduğumu söyleyemem bir malzeme deposu olarak.

Çok kısa sürede, okuyucularınızla gerçek, samimi bir bağ kurdunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz?

- Keşke bunu onlara sorabilsem ben de. Sağ olsunlar.

Çocukluk yıllarınıza baktığımızda ülke geneline göre nispeten daha huzurlu, mutlu yerlerde yaşadığınızı görüyoruz. Bandırma, Erdek, Susurluk daha sakin yerlerdi. Bir röportajınızda ''mutluluk, hikayeyi öldürüyor'' sözünüzle karşılaşmıştım. Bu anlamda edebiyat-duygu ilişkisine dair neler söylemek istersiniz?

- Çok mutlu, dert üstü murat üstü bir hayat sürüyor olsam yazmak aklıma gelmez demek istemiştim aslında. Var olmaktan geçinmeye tonlarca belayla güreşiyoruz hayat boyu. Bence hikayelerimizi ortaya çıkaran şey bu güreşin bizde bıraktıkları izler.

Levent Cantek ve yazdıklarınızın kitaplaşma sürecinden bahsedebilir misiniz?

- Levent Cantek çok önemli bir adamdır. Kendimi bir kenara koyacak olursam, Türk edebiyatına çok önemli kalemler kazandırmıştır. Bana kattıklarını da asla unutmam. Hem madden hem manen beni her zaman koşulsuz desteklemiş, bağımızı bir editör-yazar ilişkisinden çok öteye taşımış bir abi-kardeşliğe dönüştürmüştür. Her zaman minnet ederim.

Pandemi, tüm sektörlerde/alanlarda kendisini derinden hissettirmeye devam ediyor. Edebiyata baktığımızda pandeminin etkisi ne oldu? Üretimleri nasıl etkiledi?

- Kendi açımdan çok fark ettiğini söyleyemem. Ben zaten sair hayatımda da karantina koşullarına yakın bir sosyallik tecrübe ediyordum. Ama basın-yayın sektörünü, tüm sektörler gibi, büyük bir şiddetle vurduğunu ve bunun da ceremesini en çok basın-yayın emekçilerinin çektiğini görüyorum. Umarım toparlanır.

İngiltere ve Türkiye arasında, yazar/edebiyat alanında teşvik ve üretim faaliyetleri açısından bir farklılık söz konusu mu?

- Bilmiyorum açıkçası, bunu deneyimleyecek kadar bağım olmadı İngiltere’deki edebiyat dünyasıyla. Daha çok hayatta kalmaya çalışmakla geçti bugüne kadarki zaman.

Son olarak edebiyata ilgisi olan, bir şeyler karalayan gençlere neler söylemek istersiniz? Tavsiyeleriniz nelerdir?

- Tavsiyem okumaktır. Okumak büyülü bir dünyadır. Bir kitabı açarsınız, bir tek cümle okursunuz ve devamında artık başka biri olursunuz. Yazmak için de en çok okumak lazımdır bana kalırsa.

Editör: Haber Merkezi