Seval Deniz Karahaliloğlu - Doğumunun 90’ncı yılında Cemal Süreya’yı onunla altı saat süren bir nehir söyleşi yapmış olan Yusuf Alper ile anıyoruz. Şair hakkında yaptığı geniş kapsamlı araştırmayı “Psikodinamik Açıdan Cemal Süreya ve Şiiri” isimli kitapta toplayan Psikiyatr, Yazar Yusuf Alper ile Cemal Süreya’yı konuşuyoruz.

Cemal Süreya deyince aklınıza neler geliyor? Size hangi kavramları çağrıştırıyor?

Zeka ve lirizm, erotizm ve ince hüzün, çocuklukta anne kaybı, yaratıcılık, insan sevgisi ve arkadaş sevgisi, dostluk ve hoşgörü. Aşk şiirleri, erotik şiirler, toplumsal duyarlılık, ezilenlerden yana tavır. Cemal Süreya Türk dilinin en önemli, saf şairlerinden biridir. .

Cemal Süreya’yı ilk okuduğunuz yazısını anımsıyor musunuz?

Cemal Süreya öncelikle şairdir. Aldığım, okuduğum ilk kitabı “Beni Öp Sonra Doğur Beni” adlı kitabıydı. Ankara’da Zafer Çarşısında Remzi İnanç’ın Toplum Kitapevinden almıştım. E yayınları’nın çok özenli, güzel kapaklı, beyaz kağıda basılmış dizisinin kitabıydı. Daha sonra Göçebe ve Üvercinka’yı da bulmuştum.

‘BAŞUCU ŞAİRLERİNDEN BİRİ’

En sevdiğiniz şiiri hangisi? Neden?

Cemal Süreya’nın sevdiğim çok sayıda şiiri var. İlk kitaptan öncelikle Üvercinka, San, Gül, Güzelleme, Şiir, Cigarayı Attım Denize, Aslan Heykelleri, Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm, Sizin Hiç Babanız Öldü Mü, Afrika, Göçebe’den; Ülke, Tabanca, Göçebe; Beni Öp sonra Doğur Beni, Yırtılan İpek Sesiyle, Ortadoğu Şiirleri, Yunus ki Süt Dişleriyle Türkçenin, Kan Var Bütün Kelimelerin Altında, Vakit Var Daha, Ortadoğu, Kurt, Kalın Abdal, Onlar İçin Minibüs Şarkısı, Aslan Heykelleri. Sonraki kitaplarının tüm şiirlerini aynı düzeyde seviyorum. İlk şiiri “Şarkısı Beyaz” ve son şiiri sayılabilecek “Üstü Kalsın” şiirini de çok severim.

Cemal Süreya’nın yazıları, sizi nasıl etkiledi? Edebiyata, yazıya bakışınızı nasıl değiştirdi?

12 Eylül öncesi, olaylı yılların başlangıç dönemi, her gün gençler öldürülüyordu. O dönemde “Beni Öp Sonra Doğur Beni” kitabındaki erotik şiirlerini okuduğumda tuhaf karşılamıştım. “Ülkenin haline bak adam neler yazıyor” diye düşünmüştüm. Hatta Türk Dil Kurumunda Ali Püsküllüoğlu’yla tartışmıştım. Zamanla estetik bilincim arttıkça toplumcu şiirin öyle de yazılabileceğini, hatta böyle bir zorunluluk olmadığını kavramış ve diğer kitaplarıyla birlikte daha çok sevmiş ve başucu şairlerimden biri olarak görmüştüm. Yazıları ise; kısa, az sözcükle çok şey anlatan, dili çok iyi kullanan denemelerdi. Az da olsa uzunca incelemeler de yazardı. Denemeleri de şiirleri kadar ustalıklı, zekice ve zihin açıcı, yaratıcı metinlerdi.

KADINLARA YÖNELİK KORKU

Küçük bir çocukken gördüğü üvey anne şiddeti ileriki yıllarda onu nasıl etkilemiştir?

Freud’ a göre 6 -7 yaşına kadar çocuğun kişiliği büyük oranda oluşmuş olur. Yine de böyle biriyle karşılaşmak kadınlara yönelik bir korku, güven duygusu eksikliği oluşturmuş olabilir. Çekingen, alıngan özellikler de olabilir ki Cemal Ağabeyi de öyledir. Tomris Uyar’la evliyken bir gün “İşten erken dönüyorsun, 18. 00’ den önce gelme” gibi şaka yollu bir şeyler söylemiş. Günler sonra bir bakmış ki Cemal Ağabey bahçe duvarında oturuyor. Saatin 18.00 olmasını bekliyormuş. Tabii ailesine, kız kardeşlerine aşırı düşkünlüğü de biraz buna bağlı olabilir.

Gerçek anlamda anne sevgisinden uzak olarak büyümek bir insan olarak Cemal Süreya’yı hayatı boyunca nasıl etkilemiştir?

Anne kaybı, hem de 6 yaş ve öncesi ise çok önemli bir travmadır. Kişiyi depresyona yatkınlaştırır. Cemal Süreya için de anne kaybı sonrası yas çok uzun sürmüş, olası depresyonla karışık bir yas halini almıştır. Öğrenci dergisi Mülkiye’de ilk yayınlanan şiiri 20‘li yaşlarında hâla anne yasını tuttuğunu göstermektedir. Yayınlanan ilk şiiri olan “Şarkısı Beyaz” dan bir alıntı yapalım: “Arada bir ağlamak için / Onu kocaman ellerimle sevdim./ Ölüm daha saçlarına gelmemişti şarkısı-beyaz / Saçlarını koynumda saklıyorum / Arada bir ağlamak için” Tabii annenin erken kaybı çok olumsuz etkilemiş olmalı. Bütün sevgililerinde annesini aradı, bulamayınca hüsrana uğradı, kırıldı, uzaklaştı. Dostluklar, arkadaşlıklar çok önemliydi. Arkadaşlarına çok bağlıydı. Bu da sevgi açlığının çokluğuyla ilgili olabilir. Tabii erkek arkadaşlarıyla arkadaşlığı doğal olarak daha uzun sürüyordu. Çünkü anne şefkati beklemiyordu, sadece sevsinler istiyordu ve arkadaşlık uzun sürüyordu. Kimseyi kırmak, küstürmek istemezdi. Onun için de toplantılarda sevecen biçimde herkesi kucaklar, dengeli biçimde gecenin sürmesini sağlar. Hesabı hep o toparlardı. Verebilen vardı, veremeyen vardı, masanın orkestra şefi o olurdu ve çoğu zaman hesabı “her zamanki” gibi o öderdi.

‘MİTLEŞTİRMELER SEVİLİR’

Tomris Uyar ile olan aşkı, dostluğu Cemal Süreya’nın şiirini nasıl besledi? Onun hayata bakışında nasıl bir farkındalık oluşturdu?

Sanırım aşklarından çok dostlukları önemli oldu. İki yıl kadar evli kalmışlar. Öncesinde birkaç ay da flört dönemi vb. Sanırım birlikte çeviriler yaparken Tomris, İngilizce bildiği için çift dille karşılaştırma olanağı vermiştir. Tomris’in yaşam tarzı, çok zengin olmasa da burjuva kültürü ve özelliklerini taşıyan bir İstanbullu olması söz konusuydu. Edebiyat dostlarıyla birlikte olma evlerde toplanmalar, haftanın bir günü Çiçek Pasajı toplantıları. Sanırım kültürel donanım olarak daha geniş bir evrene açılmış olabilir. Burjuva kültürüyle ilgili şeyler yazmasına neden olmuş olabilir. Tabii Cemal Süreya’nın kültürü, dil bilinci ve zekasından da Tomris yararlanmıştır. Cemal Süreya’da kadın-erkek ilişkileriyle ilgili olarak daha evrensel (doğulu olmayan) bir farkındalık oluşturmuş olabilir. Şiirini aşk ve erotizm boyutuyla, daha açık, örtüsüz, burjuva ve ruhuyla-bedeniyle bir kadına duyulan aşkı bütün boyutlarıyla yaşama ve belki yazma-yaratma sürecini tetiklemiş, yaşatmış olabilir. Belki de erotik olana ilişkin sansürsüz yazma olanağı sağlamış da olabilir. İlk okuyucu olarak kapalı ve muhafazakar yapıda biri olsa bu kadar erotik şiirler yazması zor olabilirdi.

Üvercinka şiirine konu olan kişi kimdir? Neden adını özellikle Üvercinka koydu?

Açıkçası bu konuda çok tartışmalı düşünceler var. Bence asıl olan şiirdir ve kimin için yazıldığı ya da kimin yazdırdığı önemli değildir. İlk yazıldığında bir süre önemli olabilir ama sonra o kişi unutulur, şiir kalır. Yazıldığı dönem olarak ilk eşinin dönemine denk geliyor. Güvercin Kadın, “Güvercin Kanatlı Kadın” dan bozma, yeni bir sözcük üretmeyle G-Üvercin -ka-dın gibi harfler atılarak elde edilmiş bir addır. Ama son zamanlarda o yıllarda sevdiği, belki de hiç dokunmadığı hiç eşi olmamış bir kadının olduğu ve ona yazdığı gibi düşünceler var. Ama dediğim gibi önemsiz. Okuyucular böyle mitleştirmeleri severler.

‘HEPİMİZ PSİKOLOĞUZ’

Cemal Süreya şiir serüveninde neden çok sayıda mahlas kullanmıştır?

Çok çeşitli nedenleri olabilir. Marksist klasikleri çevirirken siyasi korkudan olabilir. Bazı dergilerde başyazı vb. yazarken eleştirdiği kişileri, kendi adıyla eleştirirse çok fazla düşman kazanacağını bildiği için takma ad kullanmış olabilir. Bir bakıma kendisini korumak için yapmış. Tabii devlet memuru olduğu için de bazen adını gizlemiş olabilir. Zaten Cemal Süreyya adından oluşturduğu takma ad gibidir. Cemalettin Seber olan kimlik adını kullanmamış Cemalettin yerine Cemal, Süreyya takım yıldızlarını çok seyrettiği için sevmiş ve eklemiş. Sonra da bir bahse girmiş ve bahsi kaybedince “Adımın bir harfini atıyorum” demiş ve y ‘nin birini atmış ve Cemal Süreya olmuş.

Cemal Süreya ile ilgili yaşadığınız unutamadığınız bir anı var mı?

Ankara’da öğrenciyken bir gün Maliye Bakanlığı’na gittim, gösterdiler, koridorda bir odanın kapısını çaldım; “Cemal Süreya’yla görüşmek istiyorum” dedim. Birkaç masanın olduğu odada bir kişi vardı. Orta yaşlı bir beyefendi ayağa kalkıp ceketinin düğmesini ilikledi. “Cemal Süreya benim efendim” dedi. Yirmi yaşında tıfıl bir genç olan bana gösterdiği bu tutumu hiç unutmadım. O benim için bir mit’ti. Benim birkaç şiirim yayınlanmıştı ve beni tanıyordu. Şiir seçtiği dergiler için şiir istedi, verdim. Hemen Oluşum dergisinin arka kapağına “Gelecek sayıda Yusuf Alper’den şiir…” diye yazıp haber verdi.

Cemal Süreya ile yaptığınız altı saatlik sohbette, sizi derinden etkileyen ve unutamayacağınız bir sözü oldu mu?

“Bu yaşıma geldim bir yayınevim bile yok. Bütün kitaplarım bölük pörçük başka yayınevlerinden çıkıyor”. Yine birçok kez söyledim: “Yusuf sen psikiyatriyi seç. Biz şairler hepimiz psikoloğuz, sen ilaç yazmasını da bileceksin, Türkiye’nin en iyi psikiyatrı olursun” (Bir eşini psikiyatra götürmüş ve psikiyatrı sanırım pek tutmamıştı.)

EDEBİYATIN LABORATUVARI

Cemal Süreya bütün maddi imkansızlıklara rağmen dergi çıkarmayı çok seviyor. Bir söyleşisinde kendiyle dalga geçerek “17 dergi batırdım” der. Neden bu kadar inatçı?

Dergileri edebiyatın laboratuvarı olarak görür. Özellikle gençlikte çok heveslidir. “17 dergi batırdım” demesi bizim geçmişte batmış 17 Türk devletine gönderme galiba. Aslında çıkardığı tek dergi Papirüstür. Dolayısıyla ona bütün estetik ve toplumsal kaygısını yansıtmıştır. Paris dönüşü, getirdiği arabayı satar, dergi çıkarmaya başlarlar. Papirüs, o yıllarda daha çok çeviri şiir-yazı yayınlayan Yeni Dergi’ye bir alternatif olmuştur. Dışarlıklı olmayan, bu toprakların insanı ve kültüründen yana, toplumun acılarını vb. dile getiren yerli bir dergi olarak algılandığı için ve Cemal Süreya’nın estetik ve toplumsal duyarlığıyla nitelikli olanı yayınladığı için çok sevilmiş olabilir.

‘AŞKA BAKIŞI DEĞİŞTİRDİ’

Cemal Süreya kendisini okuyan insanları nasıl değiştirir? Zaman içinde sizi nasıl değiştirdi? Sizde hayata bakışınızda nasıl bir farkındalık oluşturdu?

Estetik hazzın yüksek olduğu şiirleriyle insanların daha insan, duyarlı, kötülükten uzak, kimselere zarar vermeyen kişiler olmasına katkı sağlamış olabilir. İnsana ve aşka bakışı değiştirmiş olabilir. Benim açımdan, şiirin, estetiğin önemini kavratan insanlardan biri oldu.

Editör: Haber Merkezi