Seval Deniz Karahaliloğlu - Bir türlü bitmeyen Korona salgınına rağmen, morali bozmadan direnmek gerekiyor. Umudu canlı ve diri tutmak adına sanatçılar hayata asılmaya devam ediyorlar. Yılmadan çalışan sanatçılardan biri de uzun yıllardır tiyatro, opera ve bale eserlerinin sahne tasarımlarını yapan Tayfun Çebi. Önümüzdeki günlerde perde açmaya hazırlanan Konya Şehir Tiyatrosu’nda “Misafir” oyununun sahne tasarımını yapan Tayfun Çebi ile oyunu ve sahne tasarımının önemini konuşuyoruz.

Salgın dönemi olmasına rağmen sahne tasarımı yapmaya devam ediyorsunuz. Öyle değil mi?

sıralar Konya Şehir Tiyatrosunda “Misafir” oyununun sahne tasarımını hazırlıyorum. Konya Şehir Tiyatrosuyla daha önce “Mavi Kuş” oyununda yönetmen Mustafa Uzman ile çalışmıştık. Oyun eski bir otobüste yolculuk sırasında yaşanan olayları konu alıyordu. Şu anda sahne tasarımını yaptığım “Misafir” oyununun yönetmeni Alpay Aksum ile daha önce Alanya Şehir Tiyatrosunda “Grönholm Metodu” oyununda birlikte çalışmıştık. Salgın döneminde olmamıza hatta Konya’nın salgın haritasında kıpkırmızı görünmesine aldırış etmeden birlikte çalışma teklifini kabul ettim. Bilgesu Erenus tarafından yazılan “Misafir”, 1960’lı yılların başında daha iyi bir hayat sürebilmek için Almanya’ya işçi olarak giden insanların yaşadıklarını anlatıyor. Sahne tasarımını yaparken sadece üç duvar ve bolca pencere kullandım. Oyun birçok hayattan kesitler sunuyor. Ben de sahnede sergilenen bu hayatları pencerelerle anlatmaya çalıştım. Sahnede yer alan 40 adet pencere farklı farklı hayatları simgeliyor.

Peki, sahne tasarımcısı olmaya nasıl karar verdiniz?

Herkesin yaşamında ‘büyüyünce ben şunu olmak istiyorum’ diye hayalleri vardır. Ben biraz maymun iştahlıydım sanırım. Neler olmak istemedim ki ancak son kararı 1979 yılında konservatuvarda okurken verdim. O tarihte Devlet Tiyatrosunda “İstanbul Efendisi” adlı müzikalde figüranlık yapıyordum. Tiyatroyu çok sevdim. Rahmetli derken fena oluyorum arkadaşım, meslektaşım sevgili Ali Cem Köroğlu ile beraberdik. İstanbul Güzel Sanatlar Fakültesinde sahne tasarımı okuyordu. Beraber kuliste oyun öncesi çizim yapar çalışırdık. Sonuçta sınava girdim ve kazandım. Mesleğe adım atmamdaki en büyük etkendir Ali Cem. Huzurla uyusun.

‘ÇOK DEĞERLİ BİR İSİMDİ’

Sahne Tasarımı eğitimi alırken, bu konuda sizi kimler şekillendirdi?

İlk etapta, istediğiniz mesleği seçmeniz tabi ki çok önemli. Ancak daha da önemlisi size mesleğinizi hiçbir şey saklamadan, severek, sevdirerek öğretecek kişi. Bu konuda çok şanslıydım. Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Sahne Tasarım Bölümünde gelecekteki mesleğimi bana en iyi şekilde anlatan çok değerli insanların ellerinde okudum. “Mesleğim benim şerefimdir, onunla hiçbir zaman oynamayın” diyerek bu sorumluluğu omuzlarımıza tatlı bir şekilde yükleyen yaşadığım sürece adını saygıyla anacağım canım öğretmenim sayın Talay Toktamış. Almanya’da ki muhteşem çalışma şartlarını bırakarak İzmir’de kurulan Güzel Sanatlar Fakültesinde Tasarım Bölümünü kurmak için Türkiye’ye geldi. Hocasından aldığı o muhteşem meslek terbiyesini, tiyatro ile atan o güzel kalbi bizlere vermek üzere geldi. Talay Toktamış Hoca bize bildiklerini aktarmak için çalıştı. Almanya’da Teo Otto gibi bir üstadın yanında okumuş ve ardından yıllarca asistanlığını yapmış çok değerli bir isimdi.

Talay Toktamış Hocadan aldığınız eğitim sizi nasıl değiştirdi?

Talay Toktamış bütün ömrünü öğrencilerine tiyatroyu doğru biçimde öğretmeye adamış bir insandı. Kendisinden sahne adına o kadar çok şey öğrendik ki, gönül borcumuzu hiçbir zaman ödeyemeyiz. Hocama, “Bunları bize öğrettiniz iyi mi oldu kötü mü oldu bilmiyorum” diye takılırdım. Bu kadar doğrusunu öğrenmek galiba bizim ülke şartlarında pekiyi bir şey değil. Sonuçta bir tasarımcının kim olması, nasıl davranması gerektiğini öğrenmiştik, ama uygulaması ülke şartlarında biraz zordu ve zaman alacaktı.

Talay Hoca ile ilgili unutulmaz bir anınız var mı?

Talay Hocam, hocası Teo Otto ile beraber bir tren istasyonunun lokantasına yemek için oturmuşlar. Bir yandan trenin kalkma saatini bekliyor, bir yandan da gidecekleri yerdeki oyunu tartışıyorlar. Teo Otto kalemini çıkarmış harıl harıl masa örtüsüne eskizi çiziyor. Sonunda yemek bitmiş kalkacaklar. Otto garsondan hesap istiyor ve masa örtüsünü de ekleyin lütfen diyor. Garson masa örtüsünü veremeyiz diyor ve masa örtüsünü alamıyorlar ama dediklerine göre, eskizlerin çizili olduğu o meşhur masa örtüsü bugün çerçevelenmiş olarak restoranın duvarında asılıymış. Teo Otto’nun ismi ile bugün Almanya’da bir tiyatro binası var. Teo Otto zamanında Bertolt Brecht ve Gian Carlo Menotti ile çalışan ünlü bir tasarımcı olarak biliniyor. Ancak burada o şehirde yaşayan insanların farkındalıkları, sanatçılara ve sanata bakışları çok önemli. Bugün düşünsenize bir lokantada Allah korusun örtüye bir şeyler çiziyorsunuz. Bence gerisini hayal etmeyelim.

‘ERGÜVEN’LE ÇALIŞMA ŞANSINA ERİŞTİM’

Sahne tasarımı deyince benim aklıma efsane yönetmen Mehmet Ergüven geliyor. Mehmet Ergüven ile çalışmak size neler kazandırdı?

Bildiklerini öğreteceğinden emin olduğunuz bir sanatçı öğretmenin elinden eğitim almak kadar keyifli bir şey olamaz. Mehmet Ergüven size çalıştığınız oyunun tasarımını yaparken, kapakta yazılanın dışında oyuna kaç ayrı pencereden bakılabileceğini, yani rejiyi nasıl çözmemiz gerektiğini çok iyi anlatır. Bu nedenle çalışma sürecinden çok zevk alırsınız. Yaptığınız işten keyif almak adına, karşınızda hep ayakları yere sağlam basan, sizi bir yerlere sürükleyecek, heyecanlandıracak rejisörler görmek istersiniz. Çünkü bu meslek hayal etme mesleğidir. Mehmet Ergüven’in dediği gibi “ayakları yere basarak uydurma mesleğidir” Yine ne kadar şanslıydık ki okulda girdiği derslerde anlattığı her şeyi daha sonra meslektaş olarak aynı sahnede uygulama şansına eriştiğim sayın Mehmet Ergüven ile çalışma şansına eriştim. Benim iki dev öğretmenim oldu. Eğitim yıllar içerisinde, Mehmet Ergüven ile yaptığımız her çalışma inanılmaz keyifli ve öğretici idi. Eleştirildik. Hem de kendi camianız tarafından daha da ağır bir şekilde eleştirildik. Bu konuda da yıkılmamayı, yılmamayı, karşı çıkmayı ve yaptığınız işin mantığını sevmelerini sağlayıp bir dahaki oyunda daha da farklı bir şeyler denemeyi ve karşı tarafın bunu talep etmesini sağlamayı da Mehmet Ergüven’den öğrendik.

Mehmet Ergüven deyince sadece büyük bir ustayı değil, aynı zamanda ince esprileri de hatırlıyoruz. Unutamadığınız Mehmet Ergüven esprileri deyince aklınıza neler geliyor?

Kendimizce farklı bir şeyler denediğimiz bir oyunun sonunda seyirci ayakta çılgınca alkışlarken Ergüven’in bana doğru eğilip “Tayfuncuğum beğendiler, galiba bir yerde hata yaptık” dediğini hatırlıyorum. Başka bir oyunda da Don Giovanni prömiyer gecesi yine kendimizce aykırı bir iş yapmışız, mutluyuz, gururluyuz. Çok çağdaş bir iş yaptık diye ortalıkta dolanırken fuayede Alman Kültür Merkezi Müdürü ile karşılaştık. “Arkadaşlar tebrikler yıllar sonra nihayet klasik bir Don Giovanni seyrettim” dediğinde az daha gülmekten yere düşecektik. Bu aynı oyunu farklı rejilerden, farklı kültürlerdeki ülkelerde seyretmenin getirdiği bir yorumdu. Çok güldük o gece. Rahatça söyleyebilirim ki şehrimin ve diğer şehirlerin operalarının sahne üstüne bakışı o tarihlerden itibaren Mehmet Ergüven’in rejileri ile değişti. Bunu biz değil kendileri söylüyorlardı. 1987 yılında Devlet Opera ve Balesinde çalışmaya başladım. Ancak itiraf etmeliyim ki tiyatro çalışırken ayrı bir keyif alıyorum. Fırsat buldukça yani çalışma teklifi geldikçe tiyatroya koşuyorum. Devlet Tiyatrosunda figüranlık yaptığım dönemde büyük ustalar ile sahne paylaşma şansına eriştim. Sahne adabını doğru ellerden öğrendim. Yetenekli yönetmenler ile bildiğiniz bir oyunun sonunun seyirciye nasıl merak ettirilebileceğini gördüm.

Sahne Tasarımının ana fikir olarak çıkış noktası nedir? Tiyatroda bir eserin sahne tasarımını yaparken öncelikli olarak neleri göz önüne alıyorsunuz?

Her tasarımın kendine has bir yapısı olmalı ve bu yapı kesinlikle esere katkı sağlamalıdır. Yoksa iç mimarlık yapmış olursunuz. Bu nedenle birinci madde yazar olayın geçtiği yeri ve zamanı nasıl anlatırsa anlatsın, önemli olan yürüyeceğiniz yolu, yaptığınız tasarımı, yaratıcı kadro ile beraber sizin nasıl algıladığınızdır. Tasarım yaparken öğrenciliğimden itibaren beni arkamdan ittiren güç grafik ve mimarlıktır. Onlar lokomotiftir. Tüm sektörün bakış açısını etkiler. Öğrencilere de söylüyorum. Eseri iyi okuyun, müziğini dinleyin, dönemini inceleyin. Klasik bir iş ise dönemin mimari özelliklerini iyice araştırıp ‘ben o dönemde mimar olsaydım, ne yapardım’ diyerek tasarıma başlayın. Hiçbir zaman için sahneye hikayede anlatılan alanın tamamını sığdırma şansınız olmaz. Bu nedenle, bütün bu özellikleri iyi kullanıp, hikayede geçen atmosferi hissettirmeniz yeterli olacaktır. Zaten seyirci tiyatroda olduğunun farkında, kimse merak etmesin.

‘HER YÖNETMEN AYNI DEĞİL’

Yabancı yönetmenlerle çalışmak sahne tasarımına bakışınızı zenginleştirmek adına size neler kazandırdı? Bu çalışmalar sırasında unutamadığınız bir an var mı?

yönetmenlerin hepsi aynı kapasitede değiller. Dışarıdan gelmeleri onların çok iyi oldukları anlamına gelmiyor. Birçok yabancı yönetmenle çalışma şansı buldum. Ancak Alexander Titel, Yuri Alexandrov gibi kendilerini dünyaya kanıtlamış yönetmenlerle çalışmak bir ayrıcalık. Alexander Titel ile “Nabucco”, “La Boheme”, “Cavalleria Rusticana” ve “I Pagliacci” çalıştık. Yuri Alexandrov ile “Yevgeni Onegin”, “Werther” ve “Viva La Mamma” temsillerini yaptık. Alexander Titel ile “Nabucco Operası” için çalışırken her oyunda olduğu gibi farklı yorumlar deniyorduk. Bir gece ekran karşısında, eser bir Nazi Kampında geçse diyerek başladığımız çalışmada kamp görüntülerini incelerken bir sessizlik oldu. Birbirimize baktığımızda, birbirimizden habersiz ikimizin de gözleri yaş içindeydi. O an bu yorumdan vazgeçtik.

‘SALGIN SAHNEYİ DE ETKİLEDİ’

Önünüzde hangi projeler var?

Salgın tüm sektörlerde olduğu gibi sahne sanatlarını da etkiledi. En son yurt dışında sevgili Mehmet Balkan ile Romanya Sibiu Devlet Balesine yapmakta olduğumuz Kamelyalı Kadın Balesi salgın nedeniyle yarım kaldı. Konuşmalarımıza göre, en kısa zamanda çalışmalarımız tekrar başlayacak. Bu ay Kosova Devlet Balesi ile bir çalışmam olacak. Onlarla uzun zamandır çalışıyorum. En son bu yıl “Kız Kardeşler Balesi”ni yaptık. Kosova Devlet Balesi ile tanışmam Mehmet Balkan sayesinde olmuştur. Önümüzdeki günlerde Robert North’a ait “Troy Game” ve “Entre dos Aguas” adlı eserlerin dekor ve kostüm çalışmaları için Kosova’ya gideceğim. Umarız her şey yolunda gider ve sahneler yine seyirciyle buluşur.

Editör: Haber Merkezi