YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE - İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İzBBŞT) oyuncularını yakından tanımak, yaşam hikâyelerini öğrenmek ve tiyatro sanatının değerlerini topluma yansıtabilmek amacıyla başlattığımız söyleşi serisinin 12’inci konuğu Tavşan Tavşanoğlu oyunundaki ‘Jeannot’ karakterini canlandıran Ahmet Ayaz Yılmaz oldu.

Tiyatro yolculuğuna; çocukken okuduğu masalları oyunlaştırıp arkadaşlarına gösteriler yaparak başladığını anlatan ve yıllar sonra tiyatrodan uzak kaldığı yıpratıcı pandemi sürecinde o çocuğu yeniden bulduğunu söyleyen oyuncu Ahmet Ayaz Yılmaz, “Bu uzun, zorlu ve tek başına yürüdüğüm yolculuğu o çocuk başlatmıştı” dedi.

KENDİ ÇABAMLA BAŞLADIM

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Çocukluğunuz, ilk gençlik yıllarınız nasıldı? Tiyatro ile ilgili ilk anınız nedir mesela?

1988 yılında esnaf bir ailenin çocuğu olarak Balıkesir Burhaniye’de doğdum. Oturduğumuz mahallede bir bina hariç tüm evler tek katlıydı. O apartmanın yüksek merdivenlerine çıkıp arkadaşlarıma kitaptan okuduğum masalları oyunlaştırdığım gösteriler yapıyordum. Benim tiyatro yolculuğum o yüksek merdivenlerde başladı. Bu yolculuk, ailemin ya da çevremdeki diğer unsurların çabasıyla değil kendi çabamla gerçekleşti diyebilirim. Yaşadığımız yere yılda bir ya da iki kez tiyatro gelirdi. İlkokuldayken ‘Eyvah Kütüphaneye Cadı Geldi’ isimli bir oyun izlemiş ve çok etkilenmiştim. Tiyatronun peşinden koşmaya ilk başlamam da bu şekilde oldu aslında. 1997 yılında Burhaniye Belediyesi Kent Tiyatrosu kuruldu. Akşam saatlerinde burada çocuk grupları çalışmaları yapılıyordu. Ben de gitmek istiyordum ancak ailem, güvenlik sebebiyle geç saatlerde dışarıda olmamı istemediği için izin vermiyordu. Ortaokul birinci sınıftayken çok uzun uğraşlar vererek bu tiyatroya kayıt yaptırdım. Burası, kısıtlı olanakları olan bir küçük sahil kasabında büyüyen bir çocuk olarak ilk okuma alışkanlığı edindiğim, dünya klasiklerine ilk eriştiğim, tiyatro yazarlarını tanıdığım ve sanatı deneyimleme şansı bulduğum bir yuva oldu. Tiyatromuzun Genel Sanat Yönetmeni ve eğiticisi Osman Uğur Mamuk’un kurmuş olduğu bu yapı, çocukların ve gençlerin sanatla, edebiyat ve felsefe ile eğitildiği, 1997’den beri yüzlerce çocuğa, gence ulaşan bir eğitim yuvasıdır. Bu açıdan Uğur abi, henüz 13 yaşında tanıştığım ve hâlâ görüştüğüm kıymetli biridir benim için... Çünkü o kadar küçük bir kasabada, her seferinde değişen yerel yönetimlere rağmen tek başına bu yapıyı ayakta tutmayı başarmış ve odağını gençleri sadece tiyatro açısından değil, paylaşmayı, saygıyı, iş disiplinini ve grup çalışmasını bilen bireyler olarak eğitmek üzerine tutmuştur.


 

HAYRANLIKLA BAKARDIM

Bu dönemde ufak bir rastlantı size başka ufuklar da açmış sanırım? Birçok hoca ile tanışma fırsatı yaratmış kent size…

Bu, doğduğum sahil kasabasının bana sunduğu şanslı bir tesadüf diyebiliriz aslında. Burhaniye’nin Öğretmenler Mahallesi’nde ‘Sunar Sitesi’ diye bir konut alanı vardır. Bu site, Fakir Baykurt, Ruhi Su, Müşerref Hekimoğlu, Aziz Nesin, Prof. Dr. Sevda Şener ve Prof. Dr. Özdemir Nutku ile Prof. Dr. Hülya Nutku gibi kıymetli isimlerin, Köy Enstitüleri’nden mezun olan neslin, cumhuriyet çocuklarının birlikte kurduğu bir yaşam alanıydı. Bu isimleri okuduğum kitaplardan, yaz festivallerinde verdikleri panellerden biliyordum. Sitenin önünden geçerken bahçede oturan bu insanlara hayran hayran bakardım. 16 yaşıma geldiğimde Sevda Şener’den ve Özdemir Nutku’dan ayrı ayrı randevu alarak elimde kitapları ile onları ziyaret etmiştim. Ben tabii o dönem bu insanların çok önemli kişiler olduğunu biliyordum fakat gerçekten yaptıkları değerli işlerin derinliğini anlayabilecek yaşta değildim. Benim için çok kitap yazan tiyatro hocalarıydı onlar. Bu ziyaretlerde iki şeyi çok net hatırlıyorum. Birinde Sevda Hoca ben geleceğim için kurabiye yapmıştı. Başka bir gün Nutku hocaları ziyaret etmiştim. Bugün bu yaşımda kitaplarını okurken ne kadar büyük olduklarını ancak anlayabiliyorum. Aslında kendimce onlara oyuncu olmak istediğimi söylemiş ve bunu nasıl yapmam gerektiği ile ilgili sorular sormuştum. Bu kıymetli hocalar beni kırmamış ve yanakları henüz al al, tüysüz bir gence şefkatle yaklaşmışlardı. Onların, bazı kitaplarının girişlerinde kitabı yazdıkları yer olarak Burhaniye/Ören yazar. Bu beni çok etkilemiştir. Bir gün bende bunu yazabilmeyi hayal ediyorum.

AİLEM KABUL ETMİYORDU!

Yani lise dönemine geldiğinizde tiyatrocu olmak istediğinizi biliyordunuz…

Tabii ki… Üniversiteye de hazırlanırken, evden dershaneye gidiyorum diye çıkar soluğu tiyatro provasında alırdım. Bir yılım tiyatroda geçti. Ailem boşu boşuna dershane parası ödemiş oldu. Ama ruhumun neye ihtiyacı olduğunu biliyordum. Tiyatro okumak, ailemin asla kabul etmediği, tartışma konusu bile olmayan mevzu idi… Tiyatro sınavlarına hazırlanmalıydım ancak yaşadığım kentte o zaman beni sınavlara hazırlayabilecek kimse yoktu… Ankara Üniversitesi Bilgisayar Bölümü’nü kazandım. Bu benim için bir özgürlük alanı yarattı. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı hafta sonu kursları ile bir yıl boyunca sınavlara hazırlandım. Aynı yıl hem Hacettepe’nin hem de Bilkent’in sınavını kazanmıştım. İyi bir yabancı dil eğitimi de sunduğu için Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde burslu olarak eğitimime başladım. Ailem, onlardan habersiz edindiğim bu başarıya göz yummak zorunda kaldılar.

BİRÇOK DENEYİM KAZANDIM

Üniversite yıllarınızdan başlayarak tiyatronun bazen mutfağında, bazen sahne önünde bazen de eğitimci olarak içinde bulunmuşsunuz. Biraz bunları dinleyebilir miyiz?

Bilkent Üniversitesi’nin ağır İngilizce hazırlık dönemini tamamladıktan sonra bir hocamın aracılığıyla Devlet Tiyatroları’nın uluslararası ilişkiler ve festivaller biriminde çalışmaya başladım. O dönem festivale gelen bir Amerikalı tiyatro ekibine çevirmenlik yaparken edindiğim ilişki ile 2009 yılında henüz 21 yaşındayken Amerika’da Weber State University’de bir yaz programına kabul edildim ve dört ay Utah/Salt Lake City’de tiyatro çalışmalarına katıldım. Sonrasında okuluma geri dönerek lisans eğitimime davet ettim. Burada; Ejder Işık, Erhan Gökgücü, Lemi Bilgin, Cem Emüler, Erdal Küçükkömürcü ve İlham Yazar gibi kıymetli hocalarla tanışma şansına eriştim.

2011 yılında Cem Emüler hocamın önerisi ve desteği ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun yürüttüğü Tiyatro Tabanlı Akran Eğitimi Projesi’ne Türkiye’den gönderilen iki gençten biri oldum. Birleşmiş Milletler’in profesyonel eğitmen havuzunda yer alarak; yaklaşık 10 yıl boyunca Bulgaristan, Romanya, Ürdün, Mısır, Gürcistan gibi Doğu Avrupa ve Arap ülkelerinde eğitmen ve proje danışmanı olarak proje bazlı görev yaptım. Bu deneyimin bana çok şey kazandırdığını söylemeliyim.

Bilkent’te mezuniyet yılımızda, daha önce Ankara Devlet Tiyatrosu’nda hayranlıkla izlediğim ‘Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi’ adlı oyunun İstanbul Devlet Tiyatroları’nda sahneye konulacağı ve Yücel Hoca’nın oyuncu seçmesi açtığını öğrendim. Mezuniyet törenimden iki gün sonra, sırtımda bir çanta, bu oyunun seçmelerine katılmak için soluğu İstanbul’da aldım. 150’den fazla oyuncu arkadaşım ile seçmelere girmiştim. Burada oyuncu olmaya hak kazanan 6 kişiden biri olmuştum. Hemen İstanbul’a taşındım. Bir ay, iki ay derken ve bir türlü başlamayan provalar ile kaçırdığım diğer seçmeler için hayıflanır iken para suyunu çoktan çekmişti. Maalesef bu oyunun telif problemleri dolayısıyla sahnelenemeyeceğini acı bir biçimde öğrendim. Sonrasında bir gün ‘Mutlu Son’ adlı eserin provasına çağrıldım Tekel Sahnesi’ne. O da, devam edemedi. İş buldum diye sevinirken artık işsizdim. Ve İstanbul böyle başladı ama başlangıç hikâyesi Yücel Erten’in ismi idi. Bir gün tekrar kendisi ile karşılaşacağıma ve onunla çalışma ihtimalime hep inanmıştım. Yani, bu böyle yarım kalmayacaktı… Sonraki yıllarda İstanbul’da bulunduğum dönemde, hem özel tiyatroda hem de devlet tiyatrosunda bir süre çalıştım son olarak Betül Arım’ın oynadığı ‘Dışarıda Hiçbir Şey Var’ isimli oyunu sahneye koydum, beş sezondur sahnede olduğu için çok mutluyum. Bu oyun, tiyatrodan ilk kez gerçek anlamda para kazandığım ve hatta yüksek lisans eğitimimin masraflarını çıkardığım oyundur.

O ÇOCUĞU YENİDEN BULDUM

Sonrasında da İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ile yollarınız kesişiyor. Karar verme sürecinde sizi ne etkiledi?

Pandemi öncesinde İstanbul Aydın Üniversitesi’nde sahne sanatları/yönetmenlik programında yüksek lisans eğitimine başlamıştım. Yeniden okula dönmek çok iyi gelmişti. Burada; Melih Korukçu, Sündüz Haşar, Mehmet Birkiye ve Selen Korad gibi çok kıymetli yeni hocalarım oldu. Beni hem kuramsal açıdan derinleştiren hem de bu işin gerçekten neresinde yer alarak ömrümü geçirmek istediğimi sorgulattıkları bir eğitim idi. Ve ardından pandemi hayatımıza girdi. Bildiğiniz gibi pandemi süreci tüm sahne sanatçıları için çok yıpratıcıydı. Öncesinde işten işe koşup görece ekonomik olarak iyi bir durumdayken bir anda güvencesiz çalışma koşullarının da getirisiyle ders veremediğimiz, oyun oynayamadığımız, tiyatrodan uzak kaldığımız bir döneme girdik. Uzun yıllar sonra kendi içime dönüp gerçekten ruhumun ne istediğini sordum ve küçükken o yüksek merdivenlere çıkıp hikâyeler anlatmak isteyen çocuğu yeniden buldum. Bu uzun, zorlu ve tek başına yürüdüğüm yolculuğu da o çocuk başlatmıştı. Her şeyi bir kenarı bırakıp tekrar o çocuk gibi hissetmeyi hatırlamam gerektiğini anladım. Yani meselenin İstanbul değil, tiyatro neredeyse orada olmak olduğunu anladım. Ben hayatımın geri kalanını değerli hocalar/yönetmenlerle, huzurlu olduğum sahne arkadaşlarım ile okuyarak, tiyatro ve müzik yaparak geçirmek istediğimi fark ettim. Bu kararı verdiğimde hangi bölgede çalışacağım fark etmeksizin Devlet Tiyatroları’nın sınavlarına hazırlanmaya başlamıştım. O dönem henüz İzmir Şehir Tiyatroları’nın kurulacağını bilmiyorduk. Hatta aklımın bir köşesinde dahi yoktu bu kente gelmek. Devlet Tiyatroları’nın sınavlarına girdim. Yine Gaziantep’te bir sınav açılıyordu, ona da başvurdum. Burada, seçilen oyunculardan biri oldum. Ancak sonrasında İzmir’de bir sınav açılacağını duydum. Buraya da bir cesaret ile kayıt yaptırdım. Jüride pek kıymetli hocalar vardı. Şansımı denemek ve yarım kalan hikâyemi tamamlayabilmek istiyordum. Yücel Erten hocanın baştan inşa ettiği bir kurumda olma ihtimali bile her şeyi riske etmeye değerdi.

ÇOK BÜYÜK BİR LÜKS

Peki bu kentte olmak, İzmir Şehir Tiyatroları’nın bir sanatçısı olmak size nasıl hissettiriyor?

Birisi bana bir geçen yıl ‘İzmir’de olacaksın’ deseydi. ‘Hadi canım sen de’ derdim. Hayatımın en huzurlu şehrini yaşıyorum. Ayrıca yerel yönetim altında olsa da tiyatroda sanatsal özerkliğin söz konusu olduğu bir yapı söz konusu. Genç bir tiyatrocu için bu çok büyük bir güven veriyor. Günümüzde kurum tiyatrolarının repertuvar seçimleri her geçen gün siyasi dinamikler ile birlikte yozlaşır iken biz burada Yücel Erten geleneğinin deneyiminden ve süzgecinden geçen, sorgulayan, derdi olan metinlerle çalışma şansına sahibiz. Repertuvarımız sanatsal özgürlük ve estetik anlayışları doğrultusunda belirleniyor, siyasetin yontmasıyla değil. Bu çok büyük bir lüks.


AHMET AYAZ YILMAZ’IN EN’LERİ

Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?

Bence en büyük hayal; insanın huzurlu bir şekilde sevdiği işi yapabilmesidir. Ben de 50’li yaşlarıma geldiğimde hala mutlulukla ve inançla bu sahnede olmak ve genç oyuncularla birlikte çalışmak istiyorum.

Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?

Sam Shepard’ın ‘Aç Sınıfın Laneti’ adlı oyunundaki ‘Wesly’ karakterini söyleyebilirim. Kuzunun boğazını kestikten sonra çırıl çıplak saatlerce yağmur altında dolaşıp, eve döndüğünde babasıyla yüzleştiği bir sahnesi var… Bunu oynarken çok mutlu olmuştum.

Oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun veya rol hangisi?

Gençlik yıllarım geçmeden oynamak istediğim çok oyun var ancak bunlardan iki tanesi çok ruhuma dokunur. Biri Tennessee Williams’ın ‘Sırça Hayvan Koleksiyonu’ adlı oyunundaki ‘Tom’ karakteridir. Tom, aslında yazarın kendisidir. Thomas Lanier Williams’ı benim belleğimden seyirciye akıtmak isterdim.

Diğeri de Aleksei Arbuzov’un ‘Söz Veriyorum’ isimli az bilenen bir oyunudur. Bu oyunda yer alan Marat karakterini canlandırmayı çok istiyorum.

Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir?

Hikâyesi ve yolculuğu bana çok büyülü gelen Macide Tanır ile aynı sahneyi paylaşmayı çok isterdim. Günümüzde ise birden fazla isim söyleyeceğim; Yıldız Kültür, Binnur Kaya, Demet Evgar ile bir oyunda sahneye çıkmak isterdim… Bana büyülü geliyorlar…

Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?

Belki bir kişi söylemek doğru olmaz. Ancak kendi başına mücadele veren gençlere yol açan hocalarımdan ilham alıyorum. Ve genç insanları eğiten, yol gösteren, el veren tüm yönetmen ve hocalardan ilham alıyorum. Tüm dediğime bakmayın, bunu yapan insan sayısının çok az olduğunu düşünüyorum. Ayrıca; Mahir Canova, Nüzhet Şenbay, Yücel Erten, Ecder Akışık, Özdemir Nutku, Şevda Şener gibi hocaların yaptıklarından ilham alıyorum. Keşke onların yaptıklarının yüzde onu kadarını yapabilsek tiyatroya dair…

Editör: Haber Merkezi