Kente dair hangi güzellik varsa yutan betonarme yapılar, her an daha çok para harcamamızı buyuran alışveriş merkezleri ve kişiliğimizi yozlaştıran tüketim açlığı etrafımızı böylesine istila etmeden önce kültür yaşamımızda sinemaların çok özel bir yeri vardı. Yeni çıkan filmleri sokağa açılan sinemalarda birlikte görmenin, bu filmlerle ilgili konuşma ortamının kent kültürüne özel bir katkısı vardı. Tabii bunlar sinemaya gitmenin büyülü, benzersiz olduğu zamanlar… 60’lar, 70’ler, 80’ler hatta sinemada film izleme aşkının son demlerinin yaşandığı 90’ların başı… O vakitler Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi İzmir de gerçek bir sinema cennetiydi. Bazı çok şanslı kuşaklar o günleri, ünlü İtalyan filmi Cennet Sineması’nda (Cinema Paradiso, 1989) olduğu gibi (hele de yazlık sinemaların masalsı ortamında) yaşadılar. Kent belleğinde yer etmiş yazlık kışlık pek çok sinema salonu, o günleri yaşamış şanslı sinemaseverlerin anılarında derin izler bıraktı.

2000’lerle birlikte milenyum diye adlandırılan bu modernizm ötesi çağ belki teknik ve maddi açılardan yepyeni olanaklar sundu, gelişen teknolojinin kısa süreli nimetleriyle bizi tanıştırdı ama geçmişin köklü duygularını da birer birer söküp aldı bizden. Sinemayı keşfettiğimiz, o güzellikleri yakından tanıdığımız salonların birer ikişer kapanmasına neden oldu.



İZ DERGİ'NİN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ



GÖNLÜM KONAK’TAKİ SİNEMALARDAYDI

İlk gençliğinin son demlerini İzmir’de yaşayan biri olarak ben de eski sinemaların son halkalarını tanıma fırsatı bulmuştum. 90’lı yılların sonuna kadar kentin her yerinde çok değerli bağımsız salonlar mevcuttu. Gerçi arsa fiyatlarının artışı, sektördeki dalgalanmalar, televizyonun hayata egemen oluşuyla yaşanan kriz, önüne geçilemeyen yangınlar gibi sebeplerle bu salonların büyük kısmı çoktan tarihe karışmıştı. Kalanlar arasındaysa neden bilmem kişisel olarak benim gönlüm çoğunlukla Konak’taki sinemalarda olurdu. Kuşkusuz gençliğin verdiği bir heyecanla, İzmir’de gezmeye çıktığınızda yolunuz mutlaka şehrin kalbi olmuş bu merkeze düşerdi, özellikle de Saat Kulesi’nin gururla arzı endam ettiği meydana ve Kemeraltı sokaklarına uğramamak olmazdı. Tabii bunda bir etken de beni çok heyecanlandıran filmleri İzmir’de ilk kez Konak’taki sinemalarda görmüş olmamdı.

ÇINAR SİNEMASI’NI UNUTAMIYORUM

Çınar Sineması’nın devasa salonunu unutamıyorum örneğin. Orada olmanın başka bir tadı vardı. Konak Meydanı’na biraz yüksekten bakan, o unutulmaz buluşma noktası YKM’nin yanı başında asaletle duran kocaman sinema salonu. Salonun öyle güzel bir eğimi vardı ki nerede oturulursa oturulsun perdede yaşanan heyecana katılırdı insan. 830 kişilik bu görkemli mekânda eski sinemalara özgü o zarif tasarım içinde kaybolurdunuz. Film başlamadan önce Aşk Hikâyesi’nin (Love Story, 1970) Francis Lai imzalı ünlü müziği eşliğinde ‘Sinemamıza Hoş Geldiniz’ yazısının çıkışı, fuaye kısmındaki akvaryum, 90’lı yıllarda sinemalarda görülen disko topları gibi ilginç ayrıntıları da olan bir tür sinema mabediydi burası. Ayrıca Çınar’ın bir özelliği de 90’lı yılların başında dolby surround ses sistemini getiren ilk sinema salonu olmasıydı. İzmir’in en özel zamanlarını yaşamış sinemaseverler kim bilir daha eski günler için neler neler anlatırlar, fakat ben kendi adıma İzmir’e yerleştiğim günlerden 2005’te kapandığı güne kadar bu sinemada nice filmle tanıştım, sinema aşkının labirentinde kayboldum. Kapanıştan sonra YKM’nin satın alıp Cinebonus adıyla hizmet verdiği salon, alışveriş merkezlerinin popülaritesiyle rekabet edemeyince sinema gösterimlerine elveda dedi ve 2013’te Çağlar İşgören’in öncülüğünde Sahne Tozu Tiyatrosu’nun oyunlarını sahnelediği bir mekâna dönüştü.

ŞAN SİNEMASI İKİNCİ DURAKTI

Kemeraltı’ndaki gezileri film izleyerek taçlandırdığımız günlerde tercih ettiğim(iz) ikinci sinema salonu 848 Sokak’ta Şan Pasajı’nda yer alan, Behçet Uz tarafından 1968’de açıldığı günden 2011’e kadar hizmet vermiş Şan Sineması’ydı. Başlarda yaklaşık 1000 kişilik tek salon olarak çalışan sinema 90’lı yılların sonunda dörde bölünmüştü. İçinde bulunduğu biraz genişçe koridordan şık merdivenlerle salona çıkılır, kadife döşemeleri arasında seyircisine keyifli saatler sunardı. Kapandığı yıllarda Kemeraltı da kenti işgal eden alışveriş merkezleri yüzünden eski cazibesini kaybetmiş, özellikle de geceleri tekinsiz bir ortama dönüşmüştü. Sinema sahipleri kepenk indirme sebepleri arasında bunu da göstermişlerdi. En görkemli günlerini 70’lerde yaşamış olsa da 90’ların sonuna kadar özellikle genç sinemaseverleri bir pervane gibi kendine çekmeyi sürdürmüştü Şan Sineması.

SEMA SİNEMASI PERDESİYLE NAM SALMIŞTI

Şan Pasajı’ndan çıkıp bir sonraki sokağa (852. Sokak) girince Sema Sineması’nın afişleri karşılardı hevesli sinemaseverleri. Belki bu yüzden biraz Şan Sineması’nın gölgesinde kaldığı söylenirdi. 1967’de açılan Sema da başlarda 700 kişilik tek bir salona sahipmiş, ama 90’larda içinde bulunduğu Büyük Barut Han yenilenerek Kemer Plaza’ya dönüştürüldüğünde o günlerin ekonomik çözümü gereği daha çok filmi aynı anda göstermek amacıyla salonu dörde bölmüşler. Açıldığı yıllarda İngiltere’den özel olarak getirilen son moda naylon perdesiyle nam salmış. Bir başka özelliği de bir dönem barında alkollü içki satışının yapılabilmesiymiş. Tabii bu günleri görmek nispeten genç sinema tutkunlarına nasip olmadı. 2007’de kapandığı güne kadar farklı filmler için buradaki salonlara gitme şansı bulduk. Küçük bir alışveriş merkezine dönüşmüş yapısı bugün duruyor ama sinema katının olduğu bölümü en son gördüğümde yıkıntılarla karşılaşmıştım.

KONAK SİNEMASI BİR BAŞKAYDI

Konak’taki diğer önemli sinema salonu insanları daha Kemeraltı girişinde, Anafartalar Caddesi üzerindeki OS-KA Pasajı’nda karşılayan, ilçenin adını taşımakla haklı bir gurura da sahip olan Konak Sineması’ydı. Kemeraltı’ndaki diğer sinemalara göre biraz daha erken bir tarihte, 1956’da açılmış, fakat 1960’lara doğru depreme dayanıklı olmadığı iddiasıyla iki yıl kapalı kalmış. 1962’de tekrar hizmete açılan sinema sonraki yıllarda üç ayrı salonda hizmet vermeyi sürdürmüştü. Sinemaya ulaşmak için pasajın içinden oldukça dik merdivenleri çıkmak gerekirdi. Bu yükseliş az sonra izlenecek filmin coşkusuna ilişkin bir fragman gibiydi. Seansa biraz erken gidilirse genişçe fuayesinde oturup Kemeraltı’nda dolaşan insanları izlemenin kendine has bir tadı vardı, hele de yağmurlu kış günlerinde o salonda olmak çok başkaydı doğrusu. Bütün bu duyguların yanında tevellüdü daha eskiye uzananların bildiği gibi bu güzel sinemada kimi zaman Devekuşu Kabare gibi efsanevi tiyatro grupları oyunlar da oynanmış; Cem Karaca, Moğollar, Barış Manço, Ajda Pekkan gibi çok değerli isimler sahne almış. Konak Sineması, 2000’lerde kapalı kaldığı yılların ardından İzmir Sinema ve Görsel Sanatlar Derneği’nin çabası ve desteğiyle tadilattan geçerek 2011’in sonlarında açıldı, fakat tadilat sürecini yürüten firmanın alacakları için haciz memuru göndermesiyle bu girişim yarım kaldı. Ne mutlu ki 2018’de çok değerli çabalar sayesinde Nazım Hikmet Kültür Merkezi olarak yeniden açıldı, özel programlar dâhilinde film gösterimleri, tiyatro, konser gibi etkinlikleri sürdürüyor.

ATATÜRK’ÜN 3 KEZ FİLM İZLEDİĞİ SİNEMA

Konak’ta hemen hemen aynı bölgede bir başka sinema daha vardı ama ben yaşım yetmediği için orada film izlemiş şanslı insanlardan değilim. Aslında bu muhteşem binayı bilmeyen yoktur, belki orada ünlü bir operaya ya da bale gösterisine tanıklık etmişsinizdir. Evet, İzmir Devlet Opera ve Balesi’ne ait Elhamra Sahnesi’nden bahsediyorum. Burası, üzerinde bulunduğu caddeden de anlaşılacağı gibi 1912’de kurulan İzmir Milli Kütüphanesi’ne ait. Kimi kaynaklarda İstiklâl Mahkemelerindeki bazı duruşmalar için kullanıldığı da belirtilen bu salon, kütüphaneye maddi destek sağlamak için 1926’da açılmış. Neo-klasik Türk Mimarisinin öncülerinden Mimar Tahsin Sermet Bey tarafından tasarlanan ve önünden geçtiğinizde sizi Cumhuriyet’in ilk yıllarına götüren bu bina, bir dönemki işletmecisinden dolayı Elhamra Sineması olarak anılsa da daha çok Milli Sinema adıyla bilinirmiş. 840 kişilik salonu ve 120 metrekarelik sahnesiyle döneminin en büyük ve konforlu sineması. İlk sesli film sayılan The Jazz Singer’ın (1929) İzmir’deki ilk gösterimi de bu salonda yapılmış. Kaynaklarda yer alan bilgilere göre Atatürk bu sinemada yer alan özel bir locada üç kez film izlemiş. Bu müthiş yapı, 1978’e dek sinema olarak hizmet vermeyi sürdürmüş. Bina, İzmir Devlet Opera ve Balesi için 1980’de Kültür Bakanlığı tarafından kiralanıp restore edilmiş, parter, balkon ve localarda koltuklar dışında bir değişiklik yapılmamış. Ancak izin alınarak perde ve sahne kısmı opera oynanmasına olanak kılacak şekilde derinlik kazandırılmış, orkestra çukuru açılmış, sofita yapılmış. Sinemanın gişe bölümü günümüzde de operanın gişesi olarak kullanılmakta. Kentin belleğinde gezinmek isteyenler bu harika salonda bir opera yapıtı ya da sahne gösterisi izlerken Milli Sinema’nın eski günlerini, salonun zamanları aşan tasarımının da yardımıyla hayal etmekte zorlanmayacaklardır.

SİNEMA MÜZESİ GÜNDEMDE

Tabii Konak ve civarındaki sinemalar bu en ünlü ve temel salonlarla sınırlı değildi. Tarihi Agora bölgesine yakın, Basmane’de, İkiçeşmelik tarafında hatta Eşrefpaşa’da bir dönem özellikle yazlık olmak üzere onlarca irili ufaklı sinema salonu mevcuttu. Bunlar arasında en önemli sinemalardan biri Kapılar’daki Yıldız Sinemasıydı. Önceleri yazlık sinema olan, 1953’te kapalı hâle getirilen bir büyük sinema. Hem de düşünsenize üstü açılabiliyor. İyi ki tarihçiler not düşmüş, 1954’te Raj Kapoor’un efsanesi Avare (Awaraa, 1951) ilk kez burada gösterime girmiş ve haftalarca kapalı gişe oynamış. Çok beğenilince Türkiye’nin her yerinden filmi ister olmuşlar. Yazık ki sinemanın akıbeti değişmemiş, bir dönem açık saçık filmlere mahkûm kalan bu özel mekân sonrasında kapalı spor kompleksi olarak çalışmaya devam etmiş. Ne ki Büyükşehir Belediyemizin bu konuda çalışmaları var. Geçen yıl Tarihi Bıçakçı Han’ı restore ederek Yıldız Sineması’na ve İzmir’in sinema tarihine ait nadide parçaları sergilemişlerdi, bir de Yıldız Sineması’yla ilgili yeniden film gösterimlerinin de yapılacağı bir sinema müzesi kurulması gündemde. Bu sevindirici gelişmenin olumlu sonuçlarını büyük bir heyecanla bekliyoruz.

TUVALETİ DENİZ GÖREN SİNEMA

1910’lardan İzmir’in işgaline kadar bulunduğu semtin adıyla Irgat Pazarı olarak anılan Mezarlıkbaşı’ndaki 800 koltuklu İnci Sineması da 1930’lara kadar birkaç kez el değiştirmiş ve adı Asri Sinema olmuş. Döneminde kapalı gişe oynayan ve haftalarca konuşulan Ateşten Gömlek (1923) bu sinemada İzmirlilerle buluşmuş. Fevzi paşa Bulvarı’ndaki 1080 koltuklu dev İkbal Sineması da bölgenin önemli sinemalarından biri. 18 Nisan 1966 günü yangın geçirmiş. Büyük zayiata uğrayan sinema o yılın ölçüleriyle dört milyon lira değerindeymiş. İkiçeşmelik’te 1982’de kapanan, önceki adı Tan Sineması olan İmren Sineması, bir dönem Kurtuluş Savaşı İzmir ayağının planlarının yapıldığı karargâh olarak da kullanılmış. Eşrefpaşa’dan Kadifekale’ye inerken yol üzerindeki büyük Şenocak Sineması, 2012’de binası yıkılan Ferah Sineması yine bu bölgede anılması gereken salonlar. Bu arada biraz daha ileri gidip Karataş’a uzandığımızda ilginç bir sinema daha ekleniyor listemize: Site Sineması, tuvaletleri deniz gören İzmir’deki tek sinemaymış. 1970’lerde bu sinemada da bir yangın çıkar. Yangın reflektörlerin sinema perdesini tutuşturmasıyla başlamış ve itfaiyenin hemen gelmesine rağmen bir saat içinde salonu küle çevirmiş.

HER ŞEYE RAĞMEN ‘KARACA’ VAR

Sadece Konak’ta değil İzmir’in her noktasında hem gerçek hem de mecazi yangınlarla bu ve benzeri ne çok sinema kaybettik. Alsancak’ta İzmir Sineması, Mersinli’de Kocakıran Sineması, Bornova’da Hayat Sineması, Buca’da İstasyon yakınındaki Şan Sineması, Üçkuyular’da Bahar Sineması, İkiçeşmelik’te Yeni Sinema, Lale ve Saray Sinemaları, Karşıyaka’da İskelenin tam karşısındaki Melek Sineması, Karşıyaka Tren istasyonu civarında Hayal Sineması ve adı sonradan Deniz sineması olan Elif Sineması, şimdilerde Ragıp Haykır Sahnesi olarak bilinen yerde bir zamanlar nefis filmlerin izlendiği Efes Sineması, Küçükyalı’da Köşk, Güzelyalı As gibi daha pek çok sinema salonu artık yalnızca o günleri yaşamış belleklerde yer alıyor. Devir değişiyor, sinemanın sokakla kurduğu ilişki özellikle son yirmi yılda kopup gidiyor. Yine de bütün bunlara rağmen kapısı sokağa açılan sinemalar arasında biri var ki AVM’lerin yarattığı yozlaşmış tüketim kültürüne ve bu kültürün körüklediği hırs küpü sinema işletmeciliğine direniyor, son yirmi yıldır özellikle de tam bir sinema âşığı olan Serdar Arslan’ın değerli çabalarıyla mücadeleye devam ediyor. İzmir’de özellikle de bağımsız sinemayı takip edenlerin çok iyi bildiği gibi Konak’la Alsancak arasında bir köprü gibi duran Karaca Sineması 1968’de başlayan macerasını yılmadan sürdürüyor. Onca engele, soruna ve kapitalist tüketim tercihlerinin insanları eski sinemalardan koparmak için ürettiği yöntemlere karşın, zaman zaman kapanma tehlikeleri yaşasa da Karaca, sinemanın birleştirici gücüne inanıyor. Çocukluğu, gençliği İzmir’in eski salonlarında geçmiş kişiler için bu salon çok önemli. Bu yüzden bu yazıyı mutlaka onunla bitirmek lazımdı. Hem kentimizde (Batı Sineması’yla birlikte) yaşayan son sinema olduğu için hem de mücadelesi ve duruşuyla bu kentin sinema belleğinin sürdürülmesinde hepimize umut verdiği için. Dilerim yerel yönetimler - geç kalındığı için neredeyse tüm salonları kaybetmiş olsak da- Batı dünyasında olduğu gibi tarihsel öneme sahip bağımsız salonları yeniden yaşama katacak önlemler alırlar. Çünkü kentlerin ruhu yeni kuşaklarla birlikte ancak kültür-sanat üretimi içinde var olmayı sürdürür.

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

İzmir’i İzmir Yapan Adlar, Yaşar Ürük, İzmir Büyükşehir Kitaplığı Dizisi, İzmir, 2008

Tarih İçinde İzmir Sinemaları, Oğuz Makal, Güzel Sanatlar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, İzmir, 1999

Editör: Haber Merkezi