TUĞÇE KAŞ / İZ GAZETE - Yazdığı; Ah Mana Mu, Elenika, Ve Yokmuş kitaplarıyla edebi alanda önemli yere sahip olan İzmirli yazar Handan Gökçek ile 6 yıldır Yakın Kitabevi’nde gerçekleştirdiği Edebiyat Atölyesi üzerine söyleşi gerçekleştirdik. Öykü ve romanlarının yaratım sürecinde kendi hayatındaki anılarının, yaşanmışlıklarının etkili olduğunu belirten Gökçek, atölyedeki çalışmaların farklı bir yere sahip olduğunun da altını çizdi. Her yaştan edebiyatseverlerin katılım gösterdiği Edebiyat Atölyesi’nde, öğrencilerin öykü ve roman yazımındaki teknikleri öğrenmenin yanında, kitap çıkarma boyutunda çalıştıklarını söyledi.

Yakın Kitabevi’yle uzun süreden beri yürüttüğünüz Edebiyat Atölyesi’nden bahsedebilir misiniz?

Yakın kitabeviyle 6. yılımızdayız. Birçok gurup ağırladık. Çok iyi insanlar da çıktı. Kitap çalışması yapan katılımcılarımız da oldu. Hepsine büyük saygı duyuyorum ama katılımcılara farklı bir saygım var. Yakın’da yaptığımız atölyenin farkı nedir dersek, biz iki dönem şeklinde çalışıyoruz. Ekimde başlayıp, mayısta bitiyor. İlk dönem daha çok teknik çalışıyoruz. İkinci dönem daha çok akımlar ve türleri çalışıyoruz. İkinci dönemi bitirdikten sonra, üçüncü yıl devam etmek isteyen arkadaşlarla kitap boyutunda çalışıyoruz. İlk kitabımız, ‘Yakından Geçen Mülteci Öyküler’ kitap çalışması bu noktada bizim için önemliydi. Atölyedeki arkadaşlarımızla mültecilik kavramı üzerine oturup konuştuk. Herkes kendi alanını yani kavramın altında yatan alt başlıklar belirledi. Kitabımıza konuk yazarlar da aldık. Bunun sebebi ise okura ulaşmasını kolay hale getirmek içindi.

Atölye sonunda katılımcılara yönelik geri bildirimler nasıldı? Kaç yaş grubuyla çalışıyorsunuz?

Herhangi bir edebi kaygıya kapılmadan, ön koşulları düşünmeden de yapılabilir. Atölyeye gelen arkadaşlar bu kaygı içerisindeler. “Yazdıklarımız, akımlar, teknikler, türler nelerdir? Yol göstericiyle çalışmak nasıl olur?” kaygısıyla geliyorlar. Bu da doğru bir kaygıdır. Zira bizi yazmaya iten kaygılar ve yazmaktan uzaklaştıran kaygılar vardır. Aynı ilgi alanına sahip insanların bir araya gelerek, metin üzerine çalışmaları, öykü ve kitap çözümlemeleri yapmaları daha hızlı ilerleme sağlıyor. Bütün yaş gruplarıyla çalışıyoruz. Ben negatif anlamda geri dönüş almadım. Atölye dışında da arkadaşlıklarımız devam ediyor. Bir şekilde atölye bitiyor ama devamında dostluklarımız devam ediyor.

Yazarlık atölyesi adına yeni ya da farklı bir projeniz var mı?

Atölye katılımcılarının roman atölyesi istekleri oldu. Onlarla böyle bir çalışma yapmaya başladık. Açıkçası biraz da katılanların isteklerine bağlı.

Kitaplarınızda kadınların ötekileştirilmesi ve yaşam içerisindeki sıkıntılarını açık bir dille anlatıyorsunuz. Günümüzde İzmir’deki kadın mücadelesine nasıl bakıyorsunuz?

Kadın sorunsalı sadece bizim toplumumuzun sorunu değil. Kadın yaşamın içerisine çok geç adım attı. Bununla ilgili bütün çalışmalara varım. Bireysel anlamda Katre romanımda, farklı kadın profilleri üzerinden gidip, kadın sorunlarını konuşan bir kitaptı. Toplumu cinsiyetler üzerinden görmek istemiyorum. Ama yaşadığımız gerçekleri de göz ardı etmemek lazım.

İzmirli bir yazar olarak bu şehirde yaşamanın artıları ve eksileri var mı?

İzmir’de yaşıyor olmak bir avantaj, İstanbul’da yaşıyor olmayı dezavantaj olarak görüyorum. Bir dönemde orada çalışmıştım. Genel kültür ve sosyalleşme alanlarını rahat takip etme imkanınız var. Ayrıca 6 bin yıllık tarihi olan kentte yaşıyor olmak da çok özel. Tarihiyle, kültürüyle, özgürlük alanlarıyla avantajlı.

Ege Üniversitesi’nde Tazelenme Üniversitesi’nde eğitim verdiniz. Geriatri derslerindeki geri dönüşler nasıldı? 60 yaş üstündeki kişilerin bu atölyeye katılımları ve geri dönüşlerinden bahseder misiniz?

İlk önce bu teklif geldi, daha sonra eğitimin yapısı anlatıldı. Hayat bitmiyor açıkçası. Bu yaşlardan sonra geri çekilme görebiliyoruz. Nefes aldığımız sürece yaşam devam ediyor. Uzun süre bu dünya üzerindeyiz, yaş faktörünü ortadan kaldırmalıyız. Atölyelerimiz bittikten sonra devam etmek isteyen katılımcılarımızda var.

Özellikle çocukluğunuzda hatırınızda kalan ve yazılarınızı etkilediğini düşündüğünüz anınız var mı?

Mübadil bir ailenin çocuğuyum . Korkularla büyütüldüm. Başka bir hikayeden başlamam mümkün değildi. Önce kendinizden başlayarak içinizde biriktirdiğinizi, bilinçaltınıza ittiğinizi atacaksınız ki yeni hikayelere yer açılabilsin. Bu yüzden aile hikayemi anlattığım Ah Mana Mu’dan başladım. Daha sonra Elenika ortaya çıktı. Burda da 6-7 Eylül olayları ve kanto kültürü yer aldı. Arkasından da Ve Yokmuş’u kaleme aldım. Çocukluğumdan kalan bir görüntü üzerine bu kitabı yazdım .

Biz Kitap’tan çıkan Pasaport’tan Kordan’a da yer alan Zangoç adlı öykünüzden kısaca bahsedebilir misiniz? Yaşanmış bir öykü mü?

Fazla ipucu vermeden bahsedelim. Yaşamış olduğum şehirde geçen bir hikaye. Öykü içerisinde yer alan ev doğru. Anneannemin eviydi. Ama hikaye kurmacaydı.

En beğendiğiniz 3 kitap?

Dostoyevski: Suç ve Ceza

Carl-Johan Vallgren: Bir Garip Aşk Öyküsü -

Turgut Özakman: korkma insancık korkma

İzmir’in en beğendiğiniz semti?

Karşıyaka

Uzun roman mı,kısa öykü mü?

Her ikisi de

En sevdiğiniz kelime?

Sevgi

En büyük korkunuz?

Birgün yazamamak

YAZAR HAKKINDA

Yazın hayatına Bahçe, Bir Bilet Gidiş-Dönüş, Kum, Ardıçkuşu, Ünlem, Kül, Varlık, İzmir Kültür Edebiyat gibi dergilerde yayımlanan öyküleriyle başladı. İlk öykü kitabı Düş Hırsızı 2002’de yayımlandı. Bunu 2008’de yine bir öykü kitabı olan Sır Dökümü takip etti. 2010 yılında 1924 mübadelesini anlattığı ilk romanı Ah Mana Mu yayımlandı. 2014’te Elenika, 2017 yılında Ve Yokmuş adlı romanları yayımlandı. BEBEK-ler adlı tiyatro oyunu Tolga Yeter tarafından 2011’de İstanbul’da sahnelendi. Yazarın ayrıca Gökyüzü Perileri ve Yeryüzü Çocukları, Piri Reis, Minik Yağmur Damlasının Maceraları ve Charlie adlı çocuk kitapları vardır.

Editör: Haber Merkezi