TUĞÇE KAŞ / İZ GAZETE - Yazın hayatının 40. yılı içerisinde olan şair, yazar Aydın Şimşek ile 2005 yılında Ankara'da başlayan yaratıcı yazarlık atölye çalışmalarını, atölyelere katılanların çalışma sonrasındaki kazanımlarını, okuma ve yazma eylemlerinin ilişkisi üzerine söyleşi gerçekleştirdik. Yaratıcı yazarlık atölyelerinin yazar yetiştirme iddiasında olmadığını ifade eden Yücel, “Atölyeler, yazar adayına zihinsel-imgesel bir tasarım alanı açar.” dedi.

 

‘ATÖLYELER YAZAR YETİŞTİRMEZ’

Yaratıcı yazarlık atölyelerine ne zaman başladınız? Katılanlarda nasıl sonuçlar doğuruyor bu çalışmalar? Asıl merak ettiğimizse şu: Atölyelere katılarak “yazar” olunur mu?

2005 yılında Ankara'da başlayan bu atölye çalışmaları önce kendi küçük atölyem oalrak başladı. Sonra çeşitli sivil toplum kuruluşları ve ve üniversitelere yayılarak devam etti. Sonra da başka şehirlere… 8 yıl önce İzmir’de Kanguru yayınlarının şubesini açınca Kanguru Kültür sanat Merkezi’ni de kurdum ve 8 yıldır burada atölye çalışmalarını kesintisiz sürdürmekteyim. Ancak buranın dışında Bodrum, Ankara ve İstanbul'da atölyelerim devam ediyor.

Atölyeler yazar yetiştirmez, böyle bir iddiaları da yükümlülükleri de yoktur. Yazma isteği olan insanlara yıllar içinde kazanabilecekleri kimi bakış açılarını, el yordamıyla bulacakları değerleri kavramsal-kuramsal bir bikrimle kazandırır. Yani yazar adayına zihinsel-imgesel bir tasarım alanı açar. Yol gösterme süreci de diyebileceğimiz bu çalışma didaktik değildir, tam aksine birden çok olanağı bir arada işaret eder ve bunları tartışmaya açar. Böylelikle katılımcı edebiyatın çoklu yapısı içinde bir eğitsel-deneysel süreç yaşar. Katılımcılardan bir kısmı yazma edimini tutku ve yetiyle buluşturarak sürdürür ve yazın dünyasın adım artar. Bir kısmı vazgeçer ama en önemlisi büyük bir kısmı nitelikli okur olur. Oğuz Atay’ı aradığı o okurdur onlar . Atölyeler olasılıkların hepsini masaya serer. Seçimi yazan kişinin yapma olanağına verir. Katılımcılar, zenaatçi olmaktan çıkıp, sanatçı olmaya yönelirken, terk etmesi gerekenlerle kazanması gerekenler arasındaki çatışmayı yoğun yaşarlar. Hepsinin kültürü, yaşanmışlıkları ve mutlak doğruları var. Atölye mutlaklığı kabul etmez ve yazar kişiden yazan kişiye doğru inişli çıkışlı yolun olduğunu işaret eder. Mutlak bir kazanım vardır. İyi, eleştirel ve seçici okur olmayı öğretir. Atölyeler ideal okur yetiştirir. Ama ideal yazar asla.

Atölyeye katılan ve sonrasında yazarlığa devam eden öğrencileriniz oldu mu? Atölye gruplarınız kaç kişiden oluşuyor?

3 atölye var. Bir tanesi 6 yıldır kesintisiz devam eden Aykırı Kuş edebiyat topluluğu. Bu gurubun her yıl ortak çıkarttığı bir kitap var. Bu guruba 3 aylık periyotlarla yaptığımız atölyelerden gelen arkadaşlar dahil oluyor. Sürekli kesintisiz süren bir gruba dönüştü İzmir atölyemiz. Yıl içinde yeni bir atölye açacağımızda bunun duyurularını yapıyoruz. Katılma arzusu içinde olanlara herhangi bir ölçü koymuyorsunuz. Yazma isteği olan herkese bir davetiye çıkartmış oluyoruz. Farklı yaş gruplarından ve mesleklerden oluşan kişiler bir araya geliyor ve elbette kadınlar daha ağırlıktadır.

Atölye sürecinde katılımcılarla birlikte ortak çalışmalarınız var. Sonrasında bireysel olarak çalışmalar yapıyor musunuz?

Atölyeler dışarıdan bakıldığında içeri kapanık kültür hareketi olarak görülür. Bir iç kültür gibi görülür. Dışarıda merak edilenler açısından bir ürün ortaya koyması gerekiyor. Bizim atölyemizde her yıl sonunda ( İzmir TÜYAP Fuar’ına planlanan) ortak bir çıkartıyor. Atölyede yer alan arkadaşlar ortak kitapta öykülerini, şiirlerini bir araya getiriyor, bu kitap aracılığıyla okurlara, edebiyat eleştirmenleriyle doğrudan buluşmuş oluyor. Bireysel anlamda da yazın serüvenini kitaplaştırılan arkadaşlarımız da var.

Ankara-İzmir-Bodrum-İstanbul vb. kentlerde atölyeler yapmaktasınız. Bunca gezgin yaşam yorucu değil mi?

Sevdiğim iş beni yormaz, sevdiğim işte çalışırken aksine yorgunluktan kurtulurum. Durağanlık çok bana göre bir şey değildir. Çalışma sistemime de uygun değil. Zamanı kullanma biçimim de farklıdır. Birden fazla işe yetişme durumunda olunca zamanı sıkışıyor elbette ancak zamanı da yoğunlaştırarak kullanmayı öğreniyorsunuz. Yıllar içinde kazandığınızı zamanı kullanma bilgisi, işinizi kolaylaştırıyor.

Son yıllarda atölyelerde artış var. Bunun çıkış noktası, dayanağı sizce nedir? Nasıl karşılıyorsunuz bu yoğunluğu? Bu artış hangi ihtiyaçtan doğdu?

En önemlisi popüler kültürün yazarlık üzerinden bir kimlik dağıtmaya başlamış olması. Yazmak bir marka değeri oluşturuyor. Toplumsal tüketim marka üzerinden kendine bir değer buluyor. Diğeri ise, sosyalleşme ve toplumsal alanda yoğunlaşan ve maruz kalınan çatışmadan nasıl bir zihinsel üretim dönüştürebilirim kaygısı, yani kendini kurmacayla gerçekleştirme arzusu da belirleyici oluyor. Son olarak da her insan bu dünyada nasıl yaşadığını, neler yaşadığını bırakmak istiyor doğal olarak. Hepimizin bir hikâyesi vardır. Bu dünyada bireysel tarihimizin kalması için yazıya yöneliyoruz. Sanat bilinçaltında olanları bilince çıkarır. Yazmak bilinçaltındaki bastırılmış dünyamızın bilince taşınmasını sağlar. Bilince taşınan ne olursa olsun önce yadırgansa bile sonra normalleşip olağanlaşır. Olağanlaşmak için yazarız…

NİTELİKLİ OKUR YETİŞTİRMEKTEDİR

İzmir’deki yazı atölyelerini yeterli buluyor musunuz? Ankara ve İstanbul’dakileri kıyaslarsanız nasıl değerlendirirsiniz?

Kıyaslama sözünü doğru bulmuyorum. Çünkü her atölye, o atölyeyi veren arkadaşın öngörüşü, bilgi birikimi, iradesi ve inisiyatifiyle şekilleniyor. Dolayısıyla başka atölyeleri kendi yaptığınızla kıyaslamak hoş gelmiyor. Her atölyenin verimli ve faydalı olacağından eminim. Yazı atölyelerini sosyal sorumluluk projeleri olarak düşünürsek, toplumun kültür dünyasına doğrudan doğruya katkıda bulunmaktadır. Bu yüzden kıyaslamak yerine çoğalmasını sağlamak lazım. Ne kadar çoğalırsa, birbirine ulaşamamış insanların bu alana evrilmesini sağlayacaktır. Atölyeler nitelikli okur yetiştirme konusunda faydalıdır.

Editör: Haber Merkezi