SEVAL DENİZ KARAHALİLOĞLU / İZ GAZETE – Baleye adanan bir yaşam hayal edin. Böylesine güzel ama bir o kadar da zorlu bir mücadelenin yıldız dansçılarından İzmir Devlet Opera ve Balesi baş dansçısı Aslı Çilek ile bale serüvenini, baleye nasıl başladığını, dans ettiği baleleri ve unutulmaz anıları konuşuyoruz.

Baleye ilginiz nasıl başladı?

Doğru zamanda, doğru insanlarla yolumun kesişmesi ve annemin de yönlendirmesiyle benim için bale serüveni başladı. Zamanında annem de balerin olmak istemesine rağmen o zamanın şartlarıyla bu isteğini maalesef gerçekleştirememiş fakat yine sanatın farklı bir dalı olan resim sanatı ile ilgilenerek resim öğretmeni olmuş. Bana küçükken elindeki perdelik tüllerden, dantelli kumaşlardan bale tütüleri yapar, topuzumu yapıp adeta beni balerin biblosu gibi pencere kenarına koyup fotoğraflarımı çekerdi. Baleye dair ilk farkındalığım küçük yaşlarda böyle başladı.

‘O AN AŞIK OLMUŞTUM’

Baleyle nasıl tanıştınız? Hafızanızda beliren ilk bale görüntüsünü anımsıyor musunuz?

Çok küçük yaşlarda, 5-6 yaşlarındayken bir gün bakıcımın evinde iki Rum komşusunun televizyonu açmasıyla baleyle tanıştım. Evin mutfağında bir taraftan yemeğim yedirilirken bir taraftan da küçük ekran siyah beyaz karlı bir televizyonu izlerken dalıp gitmişim. Televizyon ekranını hayranlıkla izlediğimi gören yaşlı Rum komşular, izlediğimin bale olduğunu söylediler. Hatta Kuğu Gölü Balesi olduğunu ve adeta büyülenerek izlediğim baş balerinin ise ünlü Rus Balerin Maya Plisetskaya olduğunu söylediler. O anda baleye aşık olmuştum.

HARİKA BİR YÖNLENDİRME

Baleye nasıl başladınız?

Annemin ve babamın yönlendirmeleriyle 9-10 yaşlarındayken kardeşimle beraber annem bizi Karşyaka’daki “İkizler Bale Okuluna” kaydettirdi. Kardeşimin yaşı küçük olduğu için onun ilk kayıt ve vücut kontrol işlemleri kısa sürdü. Sıra bana geldiğinde ise oradaki hocalarımın bedenimde yaptıkları kontroller bir hayli uzun sürdü. Belimden, ayaklarımın esnekliğine, omurgalarımın sayımından bacak boyu ve esnekliğine kadar her bir hareketle vücudumun kontrolünü yaptılar. Ben bu sırada acaba yaşımdan dolayı bir sorun mu var ya da bir şeyler bale yapmama engel mi oluyor diye düşünüyordum. Hocalarım benimle ve annemle konuşmak istediklerini söylediler. “Kızınızın tüm kas ve iskelet sistemini inceledik. Hiç bale yapmamasına rağmen, kızınızın beden yapısı baleyi sadece bir hobi olarak değil, okulunu okuyacak kadar uygun. Bizde baleye başlasın ama yaz mevsiminde konservatuar sınavları var ve yaş itibariyle bu sınava girmek için tam yaşında. Mutlaka konservatuar sınavlarına girsin ve şansını denesin” dediler. Bu harika yönlendirmeyle, ne benim ne de ailemin aklından geçememesine rağmen konservatuar sınavlarını birincilikle kazanmamı ve konservatuara girmemi sağladılar.

‘EN İYİ İFADE ALANIM’

Bale sizin için ne ifade ediyor?

Benim için bale bir yaşam biçimi olmanın dışında kendimi en iyi ifade edebildiğim alan. Usta balerin Anna Pavlova’nın dediği gibi “Eğer söyleyebiliyor olsaydım, dans etmeme gerek kalmazdı”. Bu söz benim gibi sahne dışındaki normal hayatında çekingen ve utangaç sayılabilecek bir insan için o kadar geçerli ki. Gerçekten hayatımda dans, sahne olmasaydı kendimi nasıl ifade eder, nasıl gerçekleştirebilirdim hiç bilmiyorum. Başka bir meslek seçmiş olsaydım hep bir yanım eksik olurdu diye düşünüyorum. Kimilerinin konuşma dili çok iyi ve etkileyicidir, kimilerinin kalemi çok iyidir. Ben normal hayatta bile herhangi bir şeyden bahsederken en iyi mimiklerimden ve jestlerimden faydalanıyorum. Bu normal hayat için biraz elverişsiz olsa da sahnede zaten beden diliyle ve mimiklerle dolu bir iş yaptığım için hep avantajım oldu. Hiç bir zaman mesleğimi iş olarak görmedim. Ne kadar şanslıyım ki yapmayı en çok sevdiğim hobim mesleğim oldu. Ailem baleye olan sevgimi küçük yaşlardan beri bildikleri için hiç bir zaman desteklerini esirgemediler. Hep yanımda oldular.

Sahneye çıktığınız bale eserleri arasında en unutulmaz roller hangileriydi?

Fındıkkıran, Şımarık Kız, Yoz Döngü, Bebek, Buluşma, Kuğu Gölü, Dr. Jivago, Le Corsaire (Korsan Balesi), Don Kişot, Othello, Cinderella, Carmina Burana, Üç Silahşörler, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Kösem Sultan, Fırtınalı Duygular, Ateş Kuşu, Zorba, Giselle, Sylvia, Mevlana’nın Çağrısı, Kerbela, Dans ve Kutlama ‘Karma’, Güldestan, Kamelyalı Kadın, Romeo ve Juliet, 5.Murad, Carmen, Vivaldi Dört Mevsim, İlkbahar Ayini, Minyatür, Gece, Binbir Gece Masalları, Bach Alla Turca, Dansın Rengi, Sınırların Aşıldığı Noktalar, Barbaros (2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü), Düğün Balesi (Mersin Devlet Opera ve Balesi ), Amazonlar (Samsun Devlet Opera ve Balesi), Giselle (İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Zorba (Ankara Devlet Opera ve Balesi), Fındıkkıran (Antalya Devlet Opera ve Balesi) balelerinde dans ettim. Bütün bu baleler benim için çok özel. Dans ettiğim karakterin ruhunu en iyi şekilde sahneye yansıtabilmek için ilk önce o eserle özdeşleşmek gerekiyor.

‘FINDIKKIRAN ÇOK ÖZEL’

Bu balelere hazırlık aşamasında yaşadığınız unutulmaz anılar var mı?

Dans ettiğim eserlerin hepsi çok değerli ama Fındıkkıran Balesi benim için hep çok özel olmuştur. Onun o muhteşem “pas de deux” müziği henüz çok küçük yaşlardan itibaren beni çok etkilemiştir. Konservatuar yıllarında benden sınıfça büyük ağabey ve ablalarım tarafından sahnede sergilenirken bu müziği ilk kez duymuş ve hayranlıkla provalarını izlemiştim. O dönemde “acaba ben de bir gün bu güzel baleyi dans edebilecek miyim” hayalleri kuruyordum. “Pas de deux” bölümünde dans etmeyi çok istemiş olacağım ki mezun olmama daha iki sene varken bu hayalim gerçekleşti. Sonrasında mezun olup İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde çalışmaya başladığım ilk sene şansıma Fındıkkıran Balesi sahneye konuyordu ve ilk başrolüm Fındıkkıran Balesinde “Clara” ve “Şeker Perisi” oldu. Bu nedenle, Fındıkkıran Balesi benim ilk göz ağrımdır. Bunun dışında Kuğu Gölü Balesinin o muhteşem müzikleriyle birlikte Odette ve Odile’in danslarını hatırlamak lazım. Don Kişot’ta Kitri karakterinin eğlenceli bir o kadar da zor, teknik dinamizmi insanı büyüler. Romeo ve Juliet Balesinde, Juliet karakterinin o çocuksu, saf ve heyecanlı aşkını sahnede yansıtmak büyük bir keyiftir. Giselle, Sylvia ve daha çok sayıda dans etmekten zevk aldığım klasik bale var. Her bir karakterin kalbimde yeri ayrıdır. Her temsilde kendimi tekrar keşfetmemi sağlayan modern performanslar bir dansçı olarak beni daima canlı ve diri tutuyor. Kısacası dans ettiğim bütün eserler benim için çok özel ve değerlidir.

‘DRAMATİK BALE SEVİYORUM’

Özellikle birlikte çalışırken sizi çok etkileyen koreograflar kimler oldu?

Sylvia Balesi’nde Fransız koreograf Marc Ribaund ile çalışmıştık. Eseri çalışırken canlandırdığım karakterin adımlarının o anda dans ederken oluşturulması benim için çok değerliydi ve keyifle çalıştığımız bir eser olmuştu. Üç perdelik, zor teknik hareketlerle dolu, yorucu bir klasik bale olmasına karşı dans etmeyi çok özlediğim bir eserdir Sylvia Balesi. Sonra çok sevgili koreografımız Mehmet Balkan’ın “Kamelyalı Kadın Balesinde” dans etme fırsatım oldu. Kamelyalı Kadın muazzam bir baledir. Sanıyorum daha fazla duygu aktarabildiğim ve mimiklerle anlatılacak daha çok detay barındırdığı için dramatik baleleri daha çok seviyorum.

‘ANLATILMAZ YAŞANIR…’

Bale hayatınızda dönüm noktası olarak tanımlayabileceğiniz bir bale var mı?

Eser ve koreografi olarak beni çok etkileyen Othello Balesi’nde dans ettiğim Desdemona rolü var. Othello’yu sahneleyeceğimizi öğrendiğimiz dönemde, Kuğu Gölü Balesinde dans ediyor ve sakatlandığım için omzumdaki yırtıkla mücadele ediyordum. Kuğu Gölü’nde kollarımız çok aktif çalıştığı için omzumu korumak adına dansa ara vermek zorunda kaldım. Sahne alamadığım için moralim bozuktu ama diğer taraftan daha sonra çok sayıda eserde çalışma fırsatı yakaladığım koreografım sevgili Uğur Seyrek ile birebir çalışma imkanı buldum. Eserde Desdomona rolünü ilk defa ben canlandıracağım için çok heyecanlı ve istekliydim. Othello’nun kitabını, operasını ve filmini izlerken ki bana en çok ilham veren Laurence Fishburne’ün ve Irène Jacob’un başrollerini paylaştığı filmi olmuştu. Oradaki Desdemona’nın naifliğinden ilham aldığımı itiraf etmeliyim. Yaşadığım sakatlıktan dolayı eseri çalışmaya dramatik ve mizansen sahneleriyle başladık. Çoğu hareket ya da bir mizansen sahnesi üzerimde denenerek oluştu. Bu her dansçı için çok özel bir duygudur. Uğur Seyrek teknik dans sahnelerinin provalarını stüdyoda saatlerce çalıştırırken, dramatik ve mizansen sahnelerinin detaylarını mola zamanlarda sohbetiyle de anlatıyordu. Karakterin ruhunu benimsedikçe Desdemona’nın daha yumuşak ve naif gözükmesi gerektiğini düşündüğümden siyah olan saçlarımın rengini radikal bir şekilde koreografımızla birlikte değiştirmeye karar verdik. Eserin çalışmaları bitip, prömiyerini gerçekleştirdiğimizde izleyenlerden özellikle oyunculuğumla ilgili o güne kadar hiç duymadığım kadar güzel eleştiriler almıştım. Desdemona karakterine karşı inanılmaz bir sahiplenme ve benimseme duygusu hissetmiştim. Eserin final kısmı yaklaşırken suçsuzluğunu kanıtlamak için adeta aklını kaçıran ve sonunda küvet sahnesiyle ölümü bekleyen Desdemona’nın sahneleri benim için unutulmaz anlardı. Her bir temsilinde ayrı keyif aldığım, anlatılmaz yaşanır diyebileceğim eserdir benim için Othello.

‘KARAKTERİ BENİMSERİM’

Bir bale eserini çalışırken, eserin ruhunu yakalamak adına nasıl bir yol izliyorsunuz?

Bir bale eserini çalışırken canlandıracağım karakterin tüm özelliklerini öğrenmeye çalışırım. Daha önce varsa kitabı, operası, tiyatrosu ya da filmi kısacası her türlü veriyi toplar, iyice araştırırım. Her farklı uyarlamada mutlaka karaktere zenginlik katacak bir detay vardır. Bu araştırmalar sırasında yavaş yavaş kendimi o hikayenin içinde bulmaya başlıyorum. Böylece Aslı’nın da karakteri, tavrı ve ruhu harmanlanarak otomatik olarak esere girmiş oluyor. Karakterin ruhunu seyirciye geçirmek benim için teknik kısımlarından daha öncelikli geliyor. Aslında biz dansçılar da tiyatro yapıyoruz. Sadece konuşmadan beden dilimiz ve mimiklerimizle hikayeyi anlatıyoruz. Burada karakterin ruhu seyirciye geçmezse, bence sahnede ne kadar üstün teknik gösterdiğimizin pek bir önemi yok. Bu nedenle, dans ettiğimiz karakteri benimsemek, sahnede rol yapmak değil, “o karakterin kendisi olmak” çok önemli.

En son dans ettiğiniz bale hangisiydi? Canlandırdığınız karakterden bahsedebilir misiniz?

Carmen Balesi, son yıllarda dans etmeyi istediğim balelerin başında geliyordu. Bu güzel eserin prömiyeri 2020 Mart ayında yapıldı. Müzik düzenlemesini ve orkestra yönetimini Şef Tulio Gagliardo’nun, libretto ve koreografisini Carlos Vilan’ın yaptığı Carmen Balesi tutkulu bir aşk hikayesini anlatıyor. Carmen kural tanımaz ve cazibeli tavırlarıyla iki aşk arasında kalan renkli bir karakter. Buna rağmen bu aşk çıkmazıyla, kendi hazin sonunu da hazırlayan ihtiraslı bir kadın. Carmen klasik bale adımlarının yanında flamenko figürlerinin de harmanlandığı, renkli görselleriyle, heyecanı yüksek tempoda tutan bir eser oldu. Bizim için de flamenko dansını ve kastanyet çalmayı öğrendiğimiz, bu süreçte hem çok keyif aldığımız hem de kendimizi geliştirmek adına yeni deneyimler kazandığımız bir bale oldu. Sahnelere geri döndüğümüzde Carmen Balesi daha uzun yıllar repertuarımızda olacak gibi görünüyor.

Editör: Haber Merkezi