ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - Mert Çakır, İzmir’de yaşayan bir foto muhabir. Lise yıllarında başladığı fotoğraf çekimleri sonrası bunu işi olarak devam ettirmiş. Dokümante fotoğraflar çeken Çakır, objektifini toplumsal olaylara doğrultuyor.

Son 5 yıldır serbest foto muhabirlik yapan sanatçı, çalıştığı ülkelerde hem haber içerikli fotoğraflar üretiyor hem de olayları dokümante ediyor. Çakır’ın Suriye iç savaşınından kaçan insanların Avrupa’ya kadar uzanan göçünü kitaplaştırdığı bir çalışması da var.

Çatışma bölgelerinde insanlarla yaşadığı dialogu sorduğum Çakır, burada foto muhabirlik ve belgesel fotoğrafçılığın ayrıldığı noktayı şöyle özetliyor; “Foto muhabirlik ile belgesel fotoğrafı ayıran kısım biraz da burada başlıyor diyebilirim. Foto muhabirlik çok hızlı bir iş. İşini görürsün ve başka bir işe devam edersin. Belgesel fotoğrafta hangi konuyu çalışıyorsanız orada bir zaman geçirmek, durumu anlamak ve anlayabildiğinizi aynen aktarmak zorundasınız. Bu yüzden iletişim kurmak çok önemli hale geliyor.”

İnsanlarla arasında görünmez bir sözleşme imzalandığını söyleyen Çakır, insan odaklı çalışmanın güven temelinde şekillendiğinin de altını çiziyor.

GÖÇÜ DÜŞÜNMEK

Çatışma bölgelerinde çalışan Çakır, şimdilerde mülteciler için bir çalışma yapıyor. ‘ARA’ adını verdiği projede Türkiye’de ve dünyada artan mülteci karşıtlığı ve ırkçılığa dikkat çekmek isteyen Çakır’ın çalışması, belki bizi göç üstüne yeniden düşünmemizi sağlayacak.

“Zulüm bırakmadı peşimizi hiç
biz gittik o buldu izimizi
konar göçer olduk yedi iklimde
tanığımızdır dağlar taşlar

Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı
gözlerimizin yorgun sularında
yaşamak bir inat oldu artık
yaşamak bir direnme oldu zulme

Ve işte devrildi yine kıl çadırlar
göç başladı bir acıdan bin acıya
Geride akşamın küllenen ateşi
ve susturulmuş çocuk sevinçleri kaldı”

Belki de kendimizi daha 9 yaşında hayatını sonlandıran Suriyeli göçmen Vail El Suud’un ‘susturulan’ çocuk sevincini anlamak isterken bulacağız.. Minik Aylan Kurdi’yi tekrar hatırlayacağız belki, belki El Salvadorlu Oscar’la 11 aylık kızı Valeria’yı düşünüp göçü yadırgamayacağız. Geçilen basın bültenlerinde isimlerine dahi yer verilmeyen ve şimdi Girit’te bir mezarlıkta yapayalnız yatan 4 aylık Mahir’i, 3 yaşındaki İbrahim’i, 8 yaşındaki Gülsüm’ü düşünüp zulmün peşini bırakmadığı çocuklar için başka bir bakış kazanacağız

Ege Denizi’nde bulduğu, tuzlanmış fotoğraflardan oluşan göç eden ailelerin fotoğraflarını toplayan Çakır, çalışmasıyla bize bunları düşündürtebilir, yüreğimize öfke değil anlayış serpebilir.

“Fotoğraflar tuzlu suyun, güneşin ve farklı şartların etkisiyle deforme olmuş, çoğu çocuk fotoğraflarından oluşan aile albümleri. Ve bu fotoğraflar zaman ilerledikçe tuzun etkisiyle silinmeye başlıyorlar. İlk önce bu fotoğrafı stüdyoya sokarak fotoğraflarını çektim ve bu fotoğraflarla ne yapabileceğimi düşündüm.” diyen Çakır, projesinde titizlikle çalışıyor.

Deforme fotoğrafların savaşın güçlü ve sarsıcı etkisini vurguladığını söyleyen Çakır’a “Neden ARA” diye sorduğumda şöyle cavaplıyor; “Bir noktadan diğer noktaya ulaşmaya çalışan bir ailenin ‘ara'da sıkışıp kalmış geçmişlerinin yansımasıydı. Bu yüzden çalışmanın ismini "Ara" koydum.”

Çakır, projesinin amacı üzerinde çok düşünmüş. Sergi mi yoksa konuyla bütünlüklü bir tasarım kitap mı fikri arasında kalan sanatçı, bu çarpıcı fotoğrafların görünürlülüğünün artması için sokakları temel almış.

“Geçtiğimiz yıl Darağaç mahallesinde yapılacak sergi için, 10cm'lik fotoğrafı yüksek çözünürlüklü bir tarayıcıda tarayarak 3m uzunluğunda iki farklı fotoğraf çıktısını aldık ve birini duvara birini de kullanılmayan bir dükkanın kepengine astık. Hem uygulayarak hem de sergileyerek deneyimini yapmış oldum.” diyen Çakır, projesinin amacına uygun koşulda sergilendiği konusunda kendinden emin.

Sanatçı, “Özellikle başta ülkemizde ve diğer Avrupa ülkelerinde, mülteci karşıtlığı ve artan ırkçılığa rağmen bu fotoğrafları yine mültecilerin göç yolu üzerindeki kalabalık kentlere, popüler cadde ve sokaklara asarak bu fotoğrafların sahiplerine ulaşmasını hem de bu soruna dikkat çekmesini planlıyorum.” açıklamasıyla “Yaşamak bir inat oldu artık yaşamak bir direnme oldu zulme’ diyenlerin, yurtlarından hiç bilmedikleri yabancı şehirlere göç eden insanlara daha başka daha vicdanlı bakmamızı sağlayabilir.

Editör: Haber Merkezi