İz Gazete - 16-24 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek olan 21.İzmir Kitap Fuarı’nın ikinci gününde kitapseverlerle buluşacak olan Dr. Tütüncüler, kitabını Zeus standında 13.00 ile 19.00 saatleri arasında imzalayacak. İmza gününün ardından ise kitap, raflarda yerini alarak okuyucularıyla buluşacak.

Ailelere engelli çocuklarının olmasından korkmamaları gerektiğini söyleyen Tütüncüler, kitabını, tüm engelli çocukların annelerine kendi annesine adadı.

Aynı zamanda izgazete.net yazarı olan Dr. İzzet Akın Tütüncüler kitabında Otizmli bireylerin yaşamını dile getiriyor. Tütüncüler kitabını şu şekilde anlatıyor:

Bu kitapta hayatımdan birkaç günlük kesitin içinde ailem var… Böyle bir şey yazmayı düşündüğümü yakınlarımla paylaştığımda,  gelen tepkiler "aile hayatını anlatma sonra üzülürsün" şeklinde oldu. Sadece eşim, annem ve babam bu konuda olumsuz görüş belirtmediler. Düşündükçe, kendimizi anlatmaktan pişman olmayacağımı ve böyle yorum yapanların  korumak istediklerinin ben değil de kendileri olduğunu fark ettim. Duymayarak, görmeyerek dışlamak en kolay yol çünkü. İçeride, otistik bir bireyin ve   onunla  ilgilenen üç kuşak ailenin,  ağabeyin  gözünden öyküsü var…

'BÜYÜMEYEN BEBEK; OTİZMLE YAŞAMAK'

Yedi-sekiz yaşlarına gelene kadar Volkan’ın en büyük eğlencesi, oturdukları sitenin çocuk parkında, gün içinde sallanmasıydı.  Gece yarılarına kadar oturmuş (kardeşinin kullandığı ilaçlara rağmen normal bir uyku düzeni hiç olmamıştı) oldukları için, annesi her gün öğlen bire doğru uyanmış olur, ikisi de bir şeyler yedikten sonra Volkan’la parka giderlerdi.

Oğlunun engelli olduğunu fark eden diğer çocuklar, tedirgin oluyordu. Volkan aldığı onca ilaca rağmen, her duygusu için bağırarak tepki veriyordu. Ne bir oyun arkadaşı, ne bir konuşacağı insanı vardı. Salıncaktan saatlerce inmek istemiyor, hipnotize olmuş gibi sallanıyordu.

Çok zaman geçmedi. Şükran Hanımın kulağına, komşularından laflar gelmeye başladı. Herkesin çocuğu korkuyordu Volkan’dan. Üstelik salıncağı sürekli işgal ediyordu. Hele bağırmaya başladı mıydı daha da kötüydü. Böyle giderse diğer çocukların ruh hali de Volkan gibi olacaktı. Şükran hanım gündüzleri salıncakta oğlunu sallamayı bu nedenle bıraktı.

Bir dönem geceleri babaları Hasan’la beraber parka gittilerse de, karanlıkta parka gitmek ve sallanmak Volkan için pek cazip değildi. İletişime kapalı da olsa, Volkan etrafında insanlar olsun istiyordu. Salıncak eğlencelerinin bu şekilde sekteye uğraması Hasan babanın içinde büyük bir yara açmıştı. Bu yüzden ertesi kış,  yazlıklarına, bahçenin ortasına, kocaman bir salıncak yaptırdı. Hem de öyle yazlık işi gibi falan değil, bildiğiniz park tipi iki kişinin yan yana sallanabileceği bir salıncaktı bu…

Yıllar geçmiş Akın liseye başlamıştı. Kardeşliği ve arkadaşlığı paylaşamadığı, toplumun görmek istemediği bir çocukla sürekli beraber büyüyordu. Açıkçası toplumun istediği oluyor, herkes sorununu kendi evinde yaşıyordu.

Volkan on iki yaşına girmiş, yaşıtları hoplayıp zıplayıp bütün gün oyun oynarken, o enerjisini atabileceği hiçbir aktiviteyi dışarıda yapamıyordu. 3 yaşından beri gittiği özel eğitimler haftanın 5 tam günü devam ediyordu ama enerjisini oyunlardan çok bağırarak ve kendini döverek atmaya çalışıyordu.  Öfke nöbetleri geçiriyor, bu esnada kafasını yumrukluyordu. Kendine vurdukça daha çok bağırıyor, daha sinirli bir hal alıyordu. Dahası bıyıkları terlemeye başlamıştı. Sanki bıyıkları olan birisinin hasta olmaması gerekli gibi geliyordu Akın’a. Bıyıkları olan birisi büyük adamdı.

Küçüklüğünde bazı doktorlar otistik tanısı koymuşlardı kardeşine. Volkan’ın düzgün bir tedavisinin olmayacağını, ilaçlardan çok eğitimden fayda göreceğini söylemişlerdi. Ama eğitimler de pek işe yaramıyor, Volkan büyüdükçe iletişimi bozuluyordu... Büyüyen çocukla beraber problemler de büyüyordu...

Editör: Haber Merkezi