Tarihler milada yaklaşırken İzmir, artık Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olmuş, Efes gibi İyon şehirleriyle rekabet eden; kale, liman, agora gibi önemli yapılara sahip bir şehir görünümüne kavuşmuştur. Bu dönemde, Smryna diye bildiğimiz Kadifekale’de mükim olan şehir kendini göstermektedir. Bayraklı tepelerindeki eski-ilk İzmir ise tarihe karışmıştır. Kadıfekale’deki bu yeni İzmir, Büyük İskender’in dünyaya armağanıdır.

Şehrin gelişimi de böylece sürer. Zamanla dini-etik değişimler yaşar. İyonya’da mevcut olan arkaik – anaerkil Artemis inancı yerini Zeus’a, oradan da Hristiyanlığa bırakır. Aslında bu durum tüm Ege için geçerlidir. Örneğin bugün Side Antik Kentine giden birisi, dini düşüncenin ve bağlantılı mimarinin değişimini gözlemler. Benzer biçimde, bir nevi eski bir haç yeri olan Letoon Kutsal Alanındaki paganist tapınaklar da bazı mimari değişimler yaşayarak Hristiyan kiliselerine çevrilmiştir. Buna göre bölgede ilkin Artemis inancının anaerkil mitleri hüküm sürmüş, sonrasında ataerkil putlar, ardından da ataerkil Hristiyan Baba – oğul inancı yaygın olmuştur. En ilgi çekici düşüncelerden biri de Roma’nın imparator kültüdür. Bu külte göre, Roma imparatorları birer tanrı olarak tapılacak şeylerdir.

Nihayetinde bu imparatorluk kültü de Hristiyan tanrıdan güç alan Bizans İmparatoru düşüncesinin ve de teslise dayalı Hristiyanlık inancının bir önceki basamağı gibidir. Bu haliyle de bir Roma şehri haline gelmiş olan İzmir de teslis Hristiyanlığının yayıldığı bir yerdir. Nitekim şehir, Ege Bölgesi’ne, daha genel olarak Doğu Roma’nın bütününe Hristiyanlığın yayılmasında ana aktörlerden biri haline gelir. Hatta yedi önemli ilk kiliseden biri de İzmir’dedir.

Fakat bu dinsel önemi bir yana İzmir, siyasi ve ticari alanda diğer Ege şehirleri karşısında geriler. Tanrıdan destekli Bizans İmparatoru, dönemin koşulları içinde geniş topraklara hükmeden bir devlet aygıtının başındadır. Bu aygıtın gücü neticesinde de İzmir eski dönemin kendi kendine karar alan bir siyasi gücü olmaktan ziyade kararları İstanbul’dan alınan bir limandır sadece. Bu bağlamda da şehrin önemi azalır ve uzunca süre küçük olmanın istikrarına kavuşur. Arada sırada Arap – Emevi saldırılarına uğrasa ve işgal edilse de bu İslam hakimiyeti bir Sicilya ya da Girit’te olduğu gibi uzun soluklu ve etkili olmaz. Bölge kesin biçimde Bizans’ın elindedir. Roma – Antik Yunan karşımı bir kültüre sahip olan Ortodoks iktidarın Smyrna’sı olarak Ege’de orta karar bir şehir halinde yaşar gider İzmir. Fakat zaman akıp gider, tarihler 1071’e yaklaşır.

Türklerin Anadolu’ya gelişi, Selçuklu beylerinin örgütlemesi altında düzenli fetih ve iskanı sonrasında İzmir, yeni Türk yurdunun Batı ucunda diğer Ege sahilleri gibi, Türkler ve Bizanslılar arasında kalan bir geçiş bölgesi olur. Bölgenin bu statüsü 1200’lerin başlarına kadar devam eder. Bu dönemde Çaka Bey ortaya çıkar. Menşei Türk ama bir Bizans Sarayı mensubu olarak İmparatora isyan eder. Kendi devletini, İzmir merkezli olarak kurma girişiminde bulunur.

Böylece İzmir tekrardan siyasi bir misyona ev sahipliği yapmıştır. Her ne kadar Çaka Bey’in faaliyetlerinin etkisi kısa süreli olsa da kesin olan şey, İzmir’in artık yeni bir döneme adım attığıdır. Artık İzmir önemli bir kenttir. Siyasi olarak bir anlam ifade etmeye tekrardan başlar.

Çaka Bey’in İzmir’de yönetimini kurması aslında çok daha geniş bir değişimler silsilesiyle ilgilidir. İzmir’in tercih edilmesi esasen şehrin yeni dönemde diğer bölgelere nazaran önem kazanmasının bir sonucudur. Nitekim Venedik – Haçlı girişimleri İzmir’i değiştirmiş önemini arttırmış, ticari bir üs vasfı kazandırmıştır. Haçlıların gelişi, kıyı bölgelerinde yeni bir statüko doğurmuştur. Hatta İzmir’de mevcut olan Kadifekale yanında bir de şehrin aşağı tarafında, deniz kesiminde güçlü ve aşılması zor bir kale daha inşa edilecektir bu süreç içinde. Bu kale en azından Çaka Bey sonrasında ayaktadır ve Venedik’in elindedir. Artık haşmetli iki kalesi olan bir şehirdir İzmir. Böylelikle aynı eski zamanın İyon Smyrna’sı gibi önemini adım adım arttıran bir şehir görünümüne kavuşur. Şimdi bu İzmir, Haçlılar ve Türkler arasındaki ticarette yeni imkanlara kavuşacak, adım adım ticari önem yanında siyasal konum da kazanacaktır. Daha Osmanlı çağına var iken İzmir için de tarihi bir dönüm noktası yaklaşmaktadır. (Yazının devamı haftaya)