Korku, egemenler için tarih boyunca yönetmenin en güçlü faktörlerinden biri olmuştur. Açlık, ölüm, yok olmak gibi nice korkular, insanın bazen savunma mekanizması bazen zaafı olmuş bazen de gelişiminin önünü açmıştır. Ancak söz konusu sınıflı toplumlar olunca korku, egemenlerin diğer sınıfı yönetmesinin bir aracı olarak da kullanılmıştır. Hele ki bizim ülkemizde olduğu gibi içerde ve dışarda düşmanlar propagandası ve dahi bunları süsleyen fetihçi hayaller varsa, korku toplumu itaat ettirmenin veya kendisine yedeklemenin bir aracı olarak egemenler tarafından düzenli ve istikrarlı bir biçimde bilinçli olarak üretilegelir.

KORKU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

İç ve dış düşmanlar yaratma, kaos olmaması için lidere sadık kalma fikrinin düşünsel temelleri, ideal devlet için temel yönetme biçiminin korku olduğunu ileri süren Platon’a kadar uzanmaktadır. Sınıflar mücadelesinin tezahürü olarak tarihten, egemenler de deneyimler elde etmiş korku politikalarını, kitleleri yönetebilmek adına her dönem kullanmıştır. Hükümdarlara korku ve dehşet ile yönetmesi için öğütler veren Machiavelli’den, güvenlik korkusuna işaret ederek, halka egemene itaat edilmesi öğütünü veren Hobbes’e, devleti mutlak ve kutsal olarak gösterip bunun bir aracı olarak korkuyu inceleyen Hegel’e kadar korku politikaları ve yansımaları tartışılmıştır. Uluslararası etkisi ile bugün dünyanın dört bir tarafında egemenlerin yönetimini sağlamlaştıran bu düşünce tarzı elbette ülkemizde de farklı mitler ve tarihsel anekdotlarla günümüze kadar kendisini göstermiştir.

Türk adının ilk kez geçtiği Orhon Abideleri’nden, Kutadgu Bilig adlı siyasetnameye, Kınalızâde Ali Efendi’nin Ahlâk-ı Alâî’sinden Koçi Bey Risâlesi’ne kadar uzanan kültürel tarih de bizlere Türk egemenlerinin itaat ve korkuyu kültürel kodları ile devralarak geliştirdiğini göstermektedir. Adı geçen kişi ve eserlerde başsız bir toplumun açlık içerisinde kalacağı, dış düşmanlar tarafından ezileceği veya öldürüleceği işaret edilirken, huzurun mutlak itaatten geçtiği, insanın doğal bir güdüsü gibi kavranan korkusunun da, yönetmenin bir aracı olarak kullanılması gerektiğine dair düşünceler bariz biçimde kendisini göstermektedir. Osmanlı öncesi veya sonrası yönetenlerin bu eserleri başucu kitabı haline getirmesinin esas nedeni de yönetme kabiliyetini arttırmaları, halka da mutlak itaat öğüdü vermelerinden geçmektedir.

BELİRSİZLİK KORKUSU

Aç kalmak, işsiz kalmak gibi farklı şekiller alan korku duygusu, bazen belirsizlik gibi dehşet verici bir duyguyla da kendisini gösterebilir ve bu olağandır. 2015 seçimlerinde yaşanan kör terör eylemleri, baskı politikaları ile yaşanan belirsizlik duygusunun dönüştüğü korku iklimi, günler önce yaşanan terör eylemi ile yeniden gündeme geldi. Hangi amaçla yapılmış olursa olsun halkı hedef alan bu tarz eylem biçimleri ilkesel olarak lanetlenmeli, yaratılmak istenen korku iklimine de dikkat edilerek halkların birliğine ve beraberliğini güçlendirecek adımlar atılmalıdır.

Gerçek bilginin ulaşılmasının zor ve güç olduğu da düşünülürse, halk içerisinde oluşacak duygu halinin belirsizliğe ve korkuya, yorumların komplo teorilerine varan çeşitli düşünce biçimlerine dönüşeceği de açıktır. Esas düşünülmesi ve kafa yorulması gereken, bu tarz kör terör eylemlerinin sınıflı toplumlarda kimin eliyle hangi biçimlerde araç olarak kullanılacağıdır. Burada halka yönelik bu tarz suçlamalarla birlikte haber alma özgürlüğü gibi temel haklar başta olmak üzere kazanılmış hakların tırpanlanması konusunda egemenlerin bir bahane olarak bunu kullanacak olması gözden kaçırılmamalıdır.

GERÇEK VE CESARET!

Tarihsel kodları ile yaratılan, devam ettirilen korku iklimine hizmet eden böylesi eylemlere karşı, baş döndürücü gelişmeler arasında halkın gerçeğe ulaşabilmesi elbette çok zordur. İşçilerin, kadınların, gençlerin kendi kazanımlarını koruması ve geliştirmesinin yegâne yolu hem tarihsel hem de pratik yollarla egemenlerin yönetim biçimlerini öğrenerek her koşulda birlik olunması fikrinin benimsenmesidir. 7 Haziran ve 1 Kasım’da oluşan korkunun oyları arttıracağı düşüncesi ve versiyonlarına karşı bugün de umut ve cesaret için gerçekle buluşmanın yolları aranmalıdır. Gerçekle buluşulabildiği ölçüde bu saldırılar boşa çıkartılacaktır.