Gazeteci Hanım, şaşkınlık yaratacağını düşündüğü bir cümleyle başladı: “Başlangıçta Erdoğan da sizin gibi katıydı ve hata yaptı(!) Asla yaptırmam dediği 3. Köprüyü bizzat kendisi açtı!” Hem nalına hem mıhına görüntüsü vermekti belki amacı. Yine de yaptığı saptama fazla cesur kaçmıştı! İtham hedefini genişleterek dengelemek istedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na dönerek bilgiç bilgiç “Bülent Ecevit de karşı çıktığı Boğaz Köprüsünü açmak zorunda kalmıştı”, “Siz de öyle olmayasınız!” dedi.

Ecevit gerçekten Boğaz Köprüsü açmış mıydı? Kayıtları inceledim:

I. Köprüyü Fahri Korutürk, 29 Ekim 1973’de açmış; Ecevit henüz başbakan olmamıştı.

II. Köprüyü Turgut Özal, 3 Temmuz 1988’de açmış; 6 Eylül 1987 Referandumu ile Ecevit’in siyaset yasağı kalkalı henüz 10 ay geçmişti.

III. Köprü ise R. Tayyip Erdoğan tarafından 26 Ağustos 2016’da açılmış. (Erdoğan ayrıca 20 Aralık 2016’da Avrasya Tüp Geçişini de açmış.)

Maalesef (!) Ecevit, hiç Boğaz Köprüsü açmamış.

Her akşam TV ekranlarında, parti sözcüsü gibi iktidar avukatlığı yapan, “rektör”, “profesör”, “stratejist”, “araştırmacı”, “ uzman” parmaklarını ne kadar gerçek bilgiye dayanarak sallıyorlarsa(!) gazetecilik yapanlar da olsa olsa o kadar doğru konuşmaktan mesuller(!)

Köprüler Tuzağı

İkinci iddia şuydu: Boğaz’a yapılan her yeni köprü bir öncekinin isabetliliğinin kanıtı (!) Sanki, III. Köprünün yapılmış ve açılmış olması, I. Köprüye karşı olan istemezükçülerin, yanılgı ve yenilgisinin tescili!

Bu ön yargı değil son yargıdır; niyet değişmeden değiştirilemez! Kör inancı tartışmak yersiz olsa da bazı anımsatmalar yapmakta yarar var:

Boğaziçi Köprüsü fikri ilk kez 1952’de Türkiye siyasetinin gündemine girdi. 1958’de başlatılan proje çalışmaları 27 Mayıs 1960’da durdu. Ancak 1968’de yeniden gündeme geldi.

O günden itibaren sadece mimarlar, mühendisler, şehir plancıları, ekonomistler, kamu yöneticileri değil; İstanbul’u hayat üzerinden düşünen, -o birilerinin bir türlü kanının ısınmadığı- o her şeye, ama akla yatmayan her şeye, hayır deme sorumluluğunu görev bilenlerin olgunlaştırdığı görüşler; Boğaz Köprüsü Çalışma Komitesinin hazırladığı “Mimarlar Odası Toplum Hizmetinde”, “Boğaz Köprüsü Üzerine Mimarlar Odası Görüşü” kitapçığında toplandı.

Kitabın sonuç bölümünün ilk saptamasını aynen aktarıyorum:

“Boğaz Köprüsü İstanbul Şehrinin rasyonel gelişimini olumsuz yönde etkileyecek, desantralize, doğuya kaymış büyük şehir yerine, tek merkezli, ulaşım masrafları çok yüksek, arsa spekülasyonuna açık, demode, pahalı bir şehir biçimi geliştirecektir. Bu gelişmenin sonunda yeniden başka köprü ve çevre yolları, pek masraflı şehir içi arterleri inşası kaçınılmaz olacaktır.”

Boğaza yapılacak ilk köprünün İstanbul’u Köprüler Tuzağına düşüreceği uyarısını daha 1968’lerde yapanlar haksız mı çıktılar!

İstanbul’un, Boğaz ve Haliç’in biçimlediği çok merkezli yapılanma geleneğini, tek merkezli, yağ lekesi gibi kuzeye yayılan, dengesiz bir büyümeye yönelteceğini; bunun hem ulaşımı çözümsüz hale getireceğini hem bu merkezi (kalbi) yıpratıp, yoracağını, hem de kuzeydeki orman ve su kaynaklarını tahrip edeceğini işaret edenlerin, hangi öngörüleri çıkmadı!

2018’de 4. geçiş açılıp daha iki yıl geçmeden yeni Tüp Tünel geçişlerinden söz edenler neyi kanıtlıyorlar?

“İstemezükçüler” çok konuşuldu “dinlemezükçülerin” zamanı gelmedi mi!

Kanal İstanbul haftaya.