Seçime 2 yıl var, ancak ortada bir korkudur dolaşıyor. Bunların başında iktidar partisi, koltuk değneği ve yandaş medya var.  Medya sıkıntılı. Gittik şurayı vurduk, burayı vurduk haberleri geride kaldı. Enflasyon düşüyor, döviz rezervleri artıyor haberleri hayal oldu.  Yangınlar, seller… Bir de mutfak yangını,  her gün Kovide yakalananlar, ölenler.. Kısacası bu kadar olumsuz haber ve dram arasında medya mecburen vatandaşın sorununa değinmek zorunda kaldı.

Bu arada gelen ‘çimento almayalım’ çağrısı gündemi bir başka noktaya çekti. Şöyle ki;

Konut yapımcılarının bir kısmı çimento fiyat artışını ileri sürerek bir haftalık “çimento satın almama” eylemine giriştiler. Bu eylem çimento üretimini ve artmış fiyatının düzeyini etkiler mi? Sanmıyorum. Çimento almıyoruz kampanyası ile birlikte medyada konut fiyatları yükseldi, vatandaş satın alamıyor diye bir tartışma gündeme geldi.. Buna bir de kiralar yüksek, vatandaş kiraya da para yetiştiremiyor teması eklendi. Çimento fiyat artışı ile başlayan konut yapımı tartışması “okullar açılıyor yurtların kapasitesi yetersiz, yurt yapılsın” çağrıları ile süslendi.

Kuşkusuz hem çimento, hem konut, hem de kira artışları, yurtlarda kapasite yetersizliği doğru saptamalar.  Aynı zaman diliminde yandaş medyanın da dillendirdiği bu sorunlarla ilgili çözüm arayışı ilginç biçimde hem devlete (Erdoğan’a) hem de belediyelere yönlendirildi.

Kiralık konut yapımında AKP’li olmayan büyükşehir belediyelerine konut yapma görevi verilirken maddi yardım yapılması söz konusu olabilir mi?  Tabii ki hayır! Ulaştırma bakanlığı kendisinin destek verdiği İstanbul Metro İstasyonlarının giriş tabelasındaki işareti bile değiştiriyorken, belediyelere parasal yardım yapmaz. Düşünün, “M” yazılı bir istasyondan metroya biniyorsunuz “U” yazılı bir istasyondan çıkıyorsunuz. Oldu mu size “MU”! Sanki kayıp, batık ülke Mu ironisi.

Şimdi olacak olan şudur: İktidar ‘konut, kiralık konut, yurt sorununu çözüyorum’ diyerek, kentlerin güzel yerlerine, orman alanlarına yeniden çökecek.  Altyapısı, çevre koruması filan düşünülmeden binlerce konut ihalesi yandaş firmalara verilecek. Yurt projeleri de yandaş belediyelere ve vakıflara verilecek. Paralar oluk oluk akarken, bu çeşmeden AKP’nin seçim giderlerinin önemli kısmı karşılanacak.

Vatandaşın şikâyetçi olduğu ne varsa, iktidar onu çözme vaadi ve umuduyla paraları hortumlayacak.

Bir başka şikâyet konusu da gündeme getirildi. Tarlada 1 lira, markette 5 lira sloganı ile şekillenen sebze meyve dağıtım sorunu.  Bu sorun zaten durup durup gündeme getiriliyor, yıllardır bir çözüm girişi yok.

Bu bulanık ortamda büyük market zincirleri eleştiriye katıldı. Mevcut haller hijyenik değil, bakımsız, dağıtım örgütü bozuk. Hal yasası değiştirilsin, tüketiciden yana bir sistem getirilsin, dediler.

Kanımca bu önerilerin altında ‘haller dağıtılsın, oradaki parasal yapıya biz çökelim’ mantığı var. Yani fırsat bu fırsat diye yakalayan malı götürüyor.  

Konut konusunda gözden kaçırılan bir durum var. Türkiye’ye gelen 6 milyondan fazla mülteci kentlerin yapısını değiştirdi, demografik yapı gittikçe bozuluyor.. Bir zamanlar Fatih’e gelen Orta Doğulular nedeniyle Türkler İstanbul’da Fatih’i terk etmişti.  Bu durum sürekli gündeme gelmiş, karikatürlere konu edilmişti. 2020’lere gelindiğinde ise İstanbul’un, İzmir’in, Ankara’nın birçok bölgesinde Suriyeli, Afgan, Iraklı mahalleleri oluştu. Bazı mahalleler Türkmen, bazıları Libyalı dolu. Üstelik bu mahalleler birbirinden ayrışmış durumda.

Hal böyle olunca, yerli halk (Türkler) buralardan kaçtı. Bu ne demek?

Şöyle bir hesap yapalım. 6 Milyon göçmenin ortalama 6 kişisi aynı evde yaşasın. Ortaya bir milyon konut işgali çıkar.  Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan kişilere kiralanan bir milyon haneden söz ediyoruz. 

Türkiye’nin artan nüfusuna göre kiralık konut ihtiyacına bir milyon da göçmenlerden eklerseniz, ortaya çıkan bu durum tam anlamıyla bir sorundur. İktidar kendi yarattığı veya kendisine dikte edilerek yaratılmasına neden olduğu bu sorunun altından kalkamayacaktır.