Herkese merhaba.

Her perşembe ‘Konuşuyoruz’ köşesinde yaptığım röportajları sosyal mesafe sıkıntısı doğuracağı için iptal ettik. Aslında biz iptal etmedik röportaj randevularım muhatapları tarafından bir bir geri çevirilince otomatik olarak köşeyi kaldırdık. Hayatın içinden sosyal mesaj verelim derken sosyal mesafe girdi aramıza. İlk vakanın görülmesinin ardından kısa bir süre sonra İz Gazete ve birçok kurum da evden çalışma modeline geçti bile.

Evden çalışma modeline geçilmeye başlanan bir dönemde yüz yüze röportaj yapmak büyük tedbirsizlik olurdu zaten.

***

Ben bu evden çalışma modelinin bazı kurumlar için, ofis masraflarını daha az seviyeye indirebilmek açısından kalıcı olacağını düşünüyorum.

Aslında fena fikir de değil... İşçi masraflarından kısılacağına ofis masraflarından kısılmasını destekliyorum.

İz Gazete evden çalışma modeline devam eder mi etmez mi bilmiyorum. Ama Yazı İşleri Müdürümüz sevgili Cihan Samgar'ın aklından böyle bir şeyin geçtiğine eminim, ancak ispat edemem...

Ama Cihan'ı tanıyorsam bu mesele en az bir sefer aklına gelmiştir.

Tabi işin şakası bu...

***

Koronavirüsü bütün dünyayı tedirgin etti ve her şeyi olağanüstü etkiledi.

Mahşer yeri tabirlerindeki gibi; “O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.”

Gerçekten adeta herkes biribirinden kaçıyor.

Acaba kıyamet koptu da biz mi anlayamadık?

Ben izahı olan her şeye mizah tarafından bakmaya çalışırım.

Ama bu olay karşısında mizah ile bakayım derken bir kaç saniye sonra zihnimden geçenlere kendim inanmaya başlıyorum.

Birkaç ay öncesine kadar bütün kıyamet güzellemelerine gülerken şimdi neredeyse inanır haldeyim.

Herkes kendince gördüklerini, yorumladıklarını paylaşıp tavsiyelerde bulunuyor.

Benim tavsiyem de akıl sağlığınızı koruyun. Yoksa bütün dünya devasa bir tımarhaneye dönecek...

Hatta devlet eliyle TV, internet ve telefon programları üzerinden ülkenin seçkin psikologlarının halkı telkin etmeleri gerekiyor.

Buna ihtiyaç doğmaya başladı.

Hayata geçmesi de zor bir mesele değil bence...

***

Kaygı duyduğum bir başka mesele de şu;

Bölgesel ya da tümden sokağa çıkma yasağı gelirse doğum ve boşanma sayılarının iki katı artacağını düşünüyorum.

Çocuk yapmayı planlayan, planlanmayan herkesin aklından geçeceğini düşünüyorum, hatta eminim. Birkaç dostumdan da duydum.

Hazır fırsatımız varken bir çocuk sahibi olalım diyorlarmış.

Buna nasıl önlem alınır, bilmiyorum.

Aslında önlem almaya da gerek yok bence, açalım gençlerin önünü.

Bir diğer kaygım da sürekli aynı ortamda yaşayan karı koca gerginliği.

Bilenler bilir eşi benzeri olmayan bir savaş stratejisi sahnelenir.

Ve birinden birinin bir süreliğine evden ayrılması ile iş tatlıya bağlanır.

Yasak meselesi bu duruma izin vermeyeceği için boşanmalarda iki katına çıkabilir.

Bunun önlemi de evde ayrı ayrı odalarda yaşamak diye düşünüyorum.

Sabah işe gider gibi herkes kendi odasına çekilecek, işten geldiği saatte de yapılan ev aktivitelerine devam edecek.

Bu kesin işe yarar.

***

Son olarak da merak ettiğim bir konudan söz etmek istiyorum.

Ezan sonrası dua meselesi!

Kimse yanlış anlamasın buna karşı değilim.

Hatta destekliyorum.

Manevi morale ihtiyacın karşılanabileceğine inanıyorum.

Ki; dünyadaki diğer dinlere mensup ülkelerde de bunlara benzer uygulamalar var.

Benim merak ettiğim mesele şu; neden dua ve tedbir anonsu ikindi, akşam ve yatsı ezanlarından sonra okunuyor?

Diğer vakit ezanları sabah ve öğlen neden okunmuyor.

Gerçekten bunu merak ediyorum.

Aradım İl Müftülüğü’nü ama telefonu açan olmadı.

Salgın tedbirleri sebebiyle çalışan kısıtlılığı var galiba diye düşündüm...

Biri beni aydınlatırsa sevinirim.

Haydi haftaya görüşmek üzere.