Çoğu okuyucu kurmaca metinlerde yazarın hayatından bir şeyler olduğunu düşünür. Eserde geçen olayların yazanın başından geçtiğini varsayarak onunla empati bile kurar. Hatta yazarla tanışsa ne güzel olur. Onu tanımaktan büyük mutluluk duyacaktır. Oysa yazarı tanımamak en doğrusudur. Seni büyük hayal kırıklığına uğratabilir, onun yapıtından değil edebiyattan bile uzaklaştırabilir sizi. O yüzden yazara değil yapıta odaklanmak şarttır. 

ana yazı 1-2

Polat Özlüoğlu’nu tanıdıktan sonra yazarla ilgili yukarıda söylediğim düşüncenin tam tersini yaşadığımı belirtmeliyim. Düşünceleri ile yazdıkları, yaşamı ile düşünceleri o kadar uyumlu ki, nitelikli bir metinde olmazsa olmaz olan “dürüstlüğü” hemen yakalıyor, öykülerinin içine dalıveriyorsunuz. 

Annem, kovboylar ve sarhoş atlar; Polat’ın son öykü kitabının adı. Kitapta toplam on bir öykü var. Karakter zenginliğinden söz etmesek de anlatımdaki destansı hava karakterleri içselleştirmemizi sağlıyor. Öte yandan toplumsal duyarlılığımızı propaganda yapmadan acıtarak harekete geçiriyor. Bunları yaparken öyküdeki olayları ve düşünceleri rastlantılara dayandırmıyor. Belli bir etkiyi özenle ve düşünerek tasarladıktan sonra olayları bir araya getiriyor. Çok fazla detay yok öykülerde. Örneğin, ‘Kılçık Babam’ öyküsünde anlatıcı çocuğun babası ile ilgili anlattıklarından o kadar çok etkileniriz ki babanın niçin yatağa düştüğünü, ne iş yaptığını düşünmeyiz. Okuyucu acıya odaklanmıştır. Sekiz sayfalık öyküde epifani dördüncü sayfada veriliverir bir cümleyle: “Kocamanda başlık atmışlar ‘A-san-sör  boş-lu-ğu-na  dü-şen  in-şa-at iş-çi-si-nin d-ra-mı’…”Bir anda durursunuz aydınlanma anı başlamıştır. Gözümüze sokulmadan anlatılan bir işçinin yavaş yavaş ölümüdür. İlk öykü olan ‘Unutmanın Huzursuz Bahçesi’ (Latife Tekin’e ithaf edilir) cumartesi annelerini (babalarını) anımsatır. Zulmün evrensel acısı baba kız ilişkisiyle verilir. Sanki sözlü gelenekten gelen ağıtçıların yas töreninde söyledikleridir. 

ana yazııı

 Edebiyatın bir öykünme olduğunu biliyoruz ve kurmacaya dayandığını. Edebiyat metnini oluşturan tümceler “sahte” olmadıkları gibi gerçek de değildir. Calvino’nun dediği gibi gerçeklik sis gibi ele geçirilemez. Polat, öyle acıtıcı, samimi, bir dil kullanmış ki o sisli gerçeklik içinde karakterlerle sarmaş dolaş yaşıyoruz. Unutturulmaması gereken insan acılarına;( kaybedilen çocuklar, baba-çocuk ilişkileri- şiddet- baba oğul ilişkisindeki travma-) doğrudan insan ilişkilerine odaklanırken yazarın çağının tanığı olması fikrini kanıtlıyor sanki. Edebi bir dille kendine özgü bir üslupla, tüm dışlanmış, ötekileştirilmiş, ezilmiş, haksızlığa uğramış çağ insanlarını anlatıyor. Öte yandan her şeye rağmen hayata karşı karamsar değil. Yaşamın sonlardan oluşmadığını özellikle anlıyoruz öykülerde. 

Çoğu eleştirmen modernliğin, kapitalizmin hakimiyetinde mutlak bireyciliğin ağır bastığı, toplumsallığın, kolektif dayanışma ve ideallerin rafa kalktığı karmaşa algısını körükleyen yönüne dikkati çeker. Son dönem öykücülüğümüzde verilen ürünlerin özellikle kolektif ideallerden uzaklaştığını söyleyebiliriz. Lukacs’a dayanarak söylersek, modern yazarlar özneyi toplumsal ve tarihsel bağlamından kopararak etkisizleştiriyor, dolayısıyla yabancılaşmasını mutlak hale getiriyor. Böylelikle kurmaca metinlerde ele alınan karakterler anlık, belirsiz, uçucu nitelikler taşımaktadır. Polat Özlüoğlu’nun öykülerinde ise tüm yok edilmek istenen kolektif ideallerin yanıbaşımızda olan bitenlerden yola çıkılarak nasıl verileceği yaşayan karakterler aracılığıyla anlatmaktadır. Her öyküde toplumsal bir kaygı vardır. Çoğu öyküdeki karakterlerin yerini tutan birçok figürler hayatın her alanında görülmektedir. Kurgudaki sağlam yapı; yer zaman ve kişi uyumluluğu, tam bir hikaye atmosferi içinde verilmektedir.  Bunu yaparken bilinçakışı ve iç monolog tekniklerine çok sık başvurmaktadır yazar. 

Daha çok kadını, kadın deneyimlerini, çocuğu merkeze alan; yalınlığı çarpıcı, özgünlüğü ile dikkate değer bir yapıtla karşı karşıyasınız. Modern öyküde başka bir kulvar. 

         Turan HORZUM

KİTAP SAYFASINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

***

Anne- baba kütüphanesi

Olgunlaşmamış ebeveynlerin yetişkin çocukları 

Duygusal olarak olgunlaşmamış anne babalar gerçek duygulardan korkar ve duygusal bağ kurmaktan kaçınır. Zehirli ebeveynlerden duygusal açıdan uzaklaşmanın, kişinin kendi içindeki barışı sağladığı ve öz yeterlilik duygusunu artırdığı psikoterapistler tarafından uzun süredir biliniyor. Duygusal bağı olmayan ve duygusal yalnızlık hisseden çocuklar erken yaşta olgunlaşır. Onlar kendi kendilerini büyütür ve olgunlaştırmaya çalışırlar. Bu nedenle erken evlenme, erken işe başlama ya da erken askere gitme gibi davranışlar sergileyebilirler.  Ebeveynleriyle duygusal bağı olmayan çocuklar genellikle ebeveynlerinin onları sevebileceğini düşündüğü role girer ve kendini onlara kabullendirmeye çalışır. 

Kitapta ailenin duygusal açıdan olgunluğunu değerlendirmek için, çocukken yaşanılan güçlükleri değerlendirmek için, ebeveyninizin türünü belirlemek için buna benzer farklı testler bulunmaktadır. Bununla birlikte açıklanan konularla ilgili hikayeler olması konunun okuyucu tarafından kolay anlaşılmasını sağlamış. Ayrıca kitap duygusal olarak olgun bireylerin de özelliklerini de sizin kendinizi nasıl daha duygusal olgunluğu yüksek birine dönüştüreceğinizi farklı öneriler sunarak sona eriyor. 

Duygusal olarak olgunlaşmamış kişiler, kendi çocukluklarında da aileleri tarafından aynı şeylere maruz kalarak büyümüştür. Belki onların da düşüncesi önemli sayılmamış, evde sevgiden yoksun büyümüşlerdir. Bu durum da çocukları bile olsa onların diğer bireylerle duygusal olarak bağ kurmalarına engel olmaktadır. 

Kitap duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynleri dört türe ayırmış: Duygusal anne babalar, hırslı anne babalar, pasif anne babalar ve reddedici anne babalar. Tüm bu ebeveynlerin farklı özellikleri olsa da en önemli ortak özelliği çocuklarının ilişkide güvende hissetmesini sağlayacak tutarlı davranışlar sergilememeleridir. Duygusal olgunluğa sahip olmayan ebeveynlerle baş etmek için iki yol vardır: Sorunlarını içselleştirmek ya da dışsallaştırmak. Sorunlarını içselleştiren bireyler sorunu çözmenin kendi elinde olduğuna; sorunu dışsallaştıran bireyler ise sorunu çözmenin başkalarının elinde olduğuna inanır. Kitapta hem dışsallaştırıcılar hem de içselleştiriciler için farklı öneriler yer almaktadır. 

Bununla birlikte ebeveynlerin duygusal olgunlaşmama durumundan sizi kurtaracak üç yöntem var: Mesafeli gözlem, olgunluk farkındalığı ve eski rol benliğinden uzak durmak. Mesafeli gözlem, duygusal açıdan mesafeli kalmayı ve başkalarının nasıl davrandığını gözlemlemektir. Olgunluk farkındalığı, karşınızdaki kişinin duygusal olgunluk seviyesini fark edip ona göre davranmaktır. Eski rol benliğinden uzak durmak ise, bireylerin sahip oldukları rol benliklerini keşfetmesidir. 

Kitapta bahsedilen şey geçmişi değiştiremeyeceğimiz. Geçmişte yaşanan travmalar hayatımızda oldukça büyük bir öneme sahip. Ama davranış örüntülerimizi değiştirip insanlarla kurduğumuz ilişkiyi gözden geçirirsek bu sayede bizlerin de duygusal olgunluğu gözden geçirilmiş olur. Ve zamanında biz bunları yaşadık çocuklarımız da yaşasın düşüncesinden çıkılırsa değişim öyle başlar. Kötü şeyler yaşamış, çok mutlu bir çocukluk geçirmemiş olabilirsiniz. Ama bu değişimin bir yerden başlaması gerekiyor. Bu değişimin de kaynağı sizsiniz. 

Lindsay C. Gibson, (2017), Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Yetişkin Çocukları: Mesafeli, Reddeden, Bencil Ebeveynlerin Negatif Etkilerinden Kurtulmanın Yolları, Sola Unitas

Doç. Dr. Ümüt Arslan  instagram: umutarslanizmir

Psikolojik Danışman Öznur Aydın instagram: pskdanonznuraydin


 

***

Hikayelerin büyüsü

Brigitte hoşlanmadığı işten, artık onlardan biri olmadığı için katlanamadığı, onu hala onlardan biri sandıkları için hiçbir şekilde katlanamadığı iş arkadaşlarından, ki Heinz sayesinde, daha iyisi, hatta en iyisi sayesinde uzun zamandır onlardan biri değil, daha fazlasının olduğunu şans eseri öğrendi, yani Brigitte hayatta iş, iş, işe gitmek için üstünü değiştirmek, kahve yapmak, iş ve benzeri dışında ona her şeyi zehr eden, onu her şeyden tiksindiren tek bir şeyin olduğunu şans eseri öğrendi, Brigitte Heınz’la şans eseri tanıştı, Heinz’la ve sonuçlarıyla.

                                                                                                    Elfrıede JELINEK

                                                                                                  AŞIK KADINLAR

***

Yazarın büyüsü

Ben kendi dilimin mahkumuyum; dil, benim gardiyanım. Çok komik, çünkü beni gözleyip kollamıyor dahi! Benden emin olduğu için mi? Kaçmayacağımdan emin olduğundan mı beni bırakıp gidebileceğine inanıyor? Şimdi çoktan ölmüş biri yaklaşıyor, konuşuyor benimle, kendisi için planlanan bu olmadığı halde. İzni var konuşmaya, şimdi bir sürü ölü konuşuyor boğuk sesleriyle, artık cesaretleri var buna, çünkü dilim beni kontrol etmiyor, bakmıyor ne yaptığıma. Çünkü biliyor buna gerek olmadığını. O benden kaçsa dahi, ben onun elinden kaçmayacağım. Ben onun elindeyim, ama o benim ellerimden kaçıp gitti. Ben kaldım. Ama kalan neyse, onu yapan yazarlar değil. Kalan, çoktan gitti. Yarıda kesildi muhayyile uçuşu. Hiçkimse ve hiçbir şey gelmedi. Ve her şeye rağmen, tüm mantığa karşın, hiç gelmemiş olan bir şey, en azından birazı, kalmak istiyor; sonra orada kalan, dil, en elle tutulmaz olan, yok olup gidiveriyor. Yeni bir boş mekan ilanına cevap vermiş olmalı. Kalması gereken, hep giden. Ne olursa olsun, orada değil işte. İnsana kalan ne?

                                                                              Elfrıde JELINEK

                                                                        2004 Nobel Edebiyat ÖDÜLÜ konuşmasından

***

Uykudan önce

Tekboynuz, dünyanın en muhteşem hikâyesini yazmak istiyordu. Havalı defteri, özel yıldızlı kalemi ve ihtiyacı olan her şey yanındaydı.

Ama bir sorun vardı… Tekboynuz ne yazacağını bilmiyordu! Arkadaşları onu ziyaret edip hikâyesinde yer almak istediğindeyse tüm huysuzluğuyla onları reddetti! Sonra ne mi oldu?

Ah! Ne kadar da huysuz bir tekboynuz!

Canlı çizimleri ve sevimli karakterleriyle, arkadaşlığın önemini anlatan, eğlenceli bir hikâye sizi bekliyor!

            Kitap Adı: Yazar Olmak İsteyen Huysuz Tekboynuz          

            Yazar: Sarah Mcıntyre          

            Yayınevi: İthaki Çocuk

Editör: Duygu Kaya