‘Siz dünyanın değişmez olduğuna inanmaya mecbursunuz!’

Sabahattin Ali’nin Düşman adlı öyküsünden bir cümle toplumsal muhalefeti açıklamaya yeter galiba; Birileri gerçekten dünyanın değişmesi gerektiğine inanmaya, diğerleri ise değişmez olduğuna inanmaya mecbur.

Mecburiyet, zorunluluk durumundan yola çıkarak toplumsal muhalafetin ne olması gerektiğini açıklamak ise oldukça zor; bıçak kemiğe dayandı denilen her anda diğerleri için bıçağın kemikteki haline alışmak ve hatta bunu kabullenmek, birileri için ise artık son durak; bıçak kemikte.

Ülkenin içinde bulunduğu durum ile insan davranışları arasındaki ilişki, insana yüklenen sıfatların çok dışında; dayanışma, sistem içindeki vicdanların sistem dışına itilmişlerin boğaz tokluğundan kendini buluyor; sosyalleşme, aynı cümleyi kuranlar arasında eylemsiz bir hak verme monoloğundan ibaret; eylem, muhatabına göre anlam kazanmakta; empati, aman beni o duruma düşürmesinden öte değil; en basit gerçekler, sözcükler içinde çürüyor.

İnsan, asosyal, dayanışmayı başının gözünün sadakası olarak gören, ataletin potansiyel enerjisine inanan, sempati duyarak dudağının kenarına yerleştireceği bir tebessümden bile korkarak yaşıyor.

Neydik, ne olduk meselesi değil, bu toprakların sosyal evrimi böyle gerçekleşti, gerçekleşiyor.

Mırıltıları, hayırları, sesli sessiz itirazları saklamayın, bağırarak söyleyin ama bir parça gerçek payı olduğunu vicdanınızın en diplerinde dillendirebileceğiniz kadar ruhsal bir durum bu.

Mırıldananlar, hayır diyenler, yükseltin sesleri, bu toprakların yetiştirdiği isimleri anın, esarete boyun eğmeyenleri bağırın.

Bağrılmalarına ihtiyaç var tüm bu isimlerin ve nicelerinin. Ancak başka bir gerçek daha var; hepsi çokluğun içinde tekildi, tek başlarına veya arkalarında olan bir grubun varlığında yürüdüler yollarını, arkalarında olanlar da zamanı gelince ya bu yolda yar göğsüne baş komadan düştüler ya bu yolda mum gibi söndüler ya da döndüler.

Kahramanların gölgesinde yapabildiğimiz bu kadar.

Kahramanlardan istenecek gölge etmemeleri değil, hayır diyebilecek yüreği hepimize ihsan etmeleri.

***

Hayır diyebilmenin iki yönü var; kabul edilemeze kendi gerçekliğinden hayır -ki bu hayır diğerlerinin de hayır dediği zaman gerçek yönünü bulacaktır- veya kabul edilmeze birlikte hayır diyebilmek, hayır diyebilmek için başka bir evet önerebilmek.

***

İnsanlığın değer yaratabilmesi sanıldığı kadar kolay değil, insanlık tarihi cadı avlarıyla, bilim adamlarının, şairlerin, filozofların idam sahneleri ile dolu, her egemenliğin bir diğerini yok ederken kullandığı haklılık gerekçelerine karşı gelişen yüzyıllar sonraki itirazlar, insani değerlerin oluşumunu sağlıyor. Yaşama hakkı, ifade özgürlüğü neredeyse son yüzyılın binlerce yıllık insan kültüründen devşirebildiği bir avuç değer. Çağdaş kölelilikte bunlar bile yetersiz kalıyor, yeni bir değer yaratmanın yüzyıllarca sürmesini de ömrümüzün sabrı yok.

***

Toplumsal muhalefetin neden bir toplum kültürümüz haline gelemediğini küçükten büyüğe bazı örneklerle çalışacağım yazının diğer bölümlerinde; toplumsal muhalefetin nasıl oluşabileceğine ilişkin subjektif bazı görüşlerimi de.

***

Ancak bu yazıyı yine Sabahattin Ali ile bitirmek gerekir;

Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.’[1]

 

[1] Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali, YKY