Bisiklet, çoğumuzun hayatına bir karne hediyesi olarak girdi. İlkokul 5. sınıfta bütün derslerim "pekiyi" gelirse, rüyalarımın Pinokyo' suyla ödüllendirilecektim. Geceler boyunca rüyalarımda, kırmızı bir Pinokyo gördüm. O hayalle yatıp, o hayalle kalktım. Karneler dağıtıldıktan günlerce sonra babam birgün bir Pinokyo ile çıkageldi. Kırmızı değil de mavi diye ne üzülmüştüm. Madem bu bir karne hediyesiydi; ben pekiyi yerine iyi getirmiş miydim de kırmızı yerine mavi bir bisiklet gelmişti? Bisiklet tutkunları anlar; ayrıntılardaki en ufak bir değişiklik bile isyan sebebi değil midir? O zamanlar bisikletiyle kullanıcısının arasındaki bağı dile getirmeyi bilmiyordum. Şimdi ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Güzel bir kadro, ayrıntılar dönüp baktırır hatta hevesle o bisikleti denerim. Ancak kendi bisikletimin keyfi bambaşkadır. Mavi Pinokyo bende çok da iz bırakmadı. Sonraki bisikletlerimi kendim seçtim. Onlar farklıydı.

Yıllarca mahalledeki çocuklarla sokak aralarında sürdüm. Gitmemin yasaklandığı her sokağa girdim. Hep daha uzağa... Trafik ışıkları umrumda değildi. Kask, far, bisiklet giysileri, kilitli pedal ve bisiklet yollarından bihaberdim. Dizlerim ve dirseklerim yara bere içinde, düşe kalka sürdüm. Yetişkinler hep sürüyordu, çocuklar da. O zamanlar normali buydu.

Liseye başladığım sene yaşadığımız kasabadan bir büyük şehre taşındık. Yeni bir bisiklet aldım. Yollar, çocukluğumun kasaba yolları gibi değildi. Burada arabalılar yolların, kaldırımların, köşe başlarının hatta tüm şehrin sahibiydi. Ehliyet alana kadar yıllardır araba kullanıyor olmuştum. Bu dönem; bisikleti geri plana attığım yıllardı. Aklımda, beni her yere hızla ulaştırabilecek tek seçenek olan arabalar vardı. O zamanlar öyle zannediyordum.

İlk arabama üniversitedeyken sahip oldum. Gün doğmadan bisikletimle sabah sporumu yapar, eve dönüp duş alır ve arabama binip okula giderdim. Keyifli geçen ilk ayların sonrasında dar sokak trafiğinde beklemek can sıkıcı olmaya başlamıştı. Evden daha erken çıkmak için sabah sürüşlerini kısmam gerekiyordu. Araba kullanırken ne kadar agresifleştiğimi henüz fark etmediğim günlerdi. Bir sabah, önümdeki araç hiç tahmin edilemeyecek bir kaza yaptı ve saatlerce beklemek zorunda kaldım. Bol bol düşünme fırsatım oldu ve ertesi sabah okula bisikletle gittim. Sonraki yıllar da böyle devam etti. Araba satıldı. Hala bir arabam yok ve almayı düşünmüyorum. İşyerime, arkadaşlarımla buluşmaya, pazara bisikletimle gidiyorum. Şimdilerde konaklamalı turlar için hayaller kuruyorum.