İZ GAZETE - Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvikili ve Parti Meclisi üyesi Selin Sayek Böke Birgün Gazetesi’ne yazdı.

Ekonomideki gidişat hakkında önemli saptamalarda bulunan Böke, Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’a yine sert ifadelerle yüklendi. Böke, ‘edepsiz’ söylemi hakkında ‘Kınanacak edepsizliğin ne olduğu açık oysa ki’ ifadesini kullandı.

‘KINANACAK EDEPSİZLİK KİBRİN VE RANTIN ORTAKLAŞTIĞI ANLAYIŞIN KENDİSİDİR’

Böke, Arınç’a yönelik şu ifadeleri kullandı:

“Arınç, halkın vergileriyle aldığı maaşına daha ilk toplantıda zam yapılmasını sorgulayan halka “edepsizler” diyor. Maaşını veren halka. Kınanacak edepsizliğin ne olduğu açık oysa ki! Bütçeyi TCMB kaynaklarıyla, yani para bastırarak kapatan, böylelikle ekonomiyi de ülkeyi de ateşe atmayı dert etmeyen, yandaşa kendi bekası için ülke kaynaklarını talan ettiren, yandaş sermayenin en küçük çıkarı için milyonlarca yoksulu, işsizi umursamayan anlayışın ta kendisidir. Kibrin ve rantın ortaklaştığı anlayışın ta kendisidir”

Selin Sayek Böke’nin yazdığı yazının tamamı ise şu şekilde:

Ekonomide dikiş çoktan sökülmeye başladı. Sökülen yer artık yeni dikiş de tutmuyor. Üretim yerine rant ekonomisinin konulmasının ortaya çıkarttığı yıkım hızlanıyor. Yüksek enflasyon, hızla artan işsizlik, gelirimize kıyasla artan ve yüksek borçluluk Ekonomide dikiş çoktan sökülmeye başladı. Sökülen yer artık yeni dikiş de tutmuyor. Üretim yerine rant ekonomisinin konulmasının ortaya çıkarttığı yıkım hızlanıyor. Yüksek enflasyon, hızla artan işsizlik, gelirimize kıyasla artan ve yüksek borçluluk… Tek adam rejiminin hukuksuzluğunun, keyfiliğinin, ayrıştırıcılığının faturası her geçen gün ağırlaşıyor. Ve bu durum karşısında adım atmakla yükümlü iktidar, bilakis çıkarttığı yangına körükle gitmeye devam ediyor.

Hayatın her alanında şahısların keyfi kararlarının norm haline geldiği tek adam rejiminde bu keyfilik bu sefer de kendisini bozulan mali disiplinde gösteriyor. İktidar adeta kurumsal yıkımın yaşanmadığı alan kalmamasına ant içmişçesine yoluna devam ediyor.

2019’un henüz ilk 5 ayında yılsonunda ulaşılması hedeflenen bütçe açığının yüzde 82,5’una ulaşıldı. Faiz dışı bütçe açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı sadece bir yılda yüzde 1,5’ten yüzde 2,8’e çıktı. Sanılmasın ki bu bütçe açığı bunca ağır ekonomik krizin yükünü halkın omuzlarından almak adına ortaya çıkıyor! Kamu kaynaklarının yandaş rantçı sermayeye aktarılmasıyla başlayan, parti devletinin bir avuç azınlığına sağlanan şatafat, lüks ve israfla taçlanan yıkıcı adımlar, pervasızca ve telaşla uygulanan seçim ekonomisiyle bütçeyi de alt üst etti. Yangına körükle gidilmeye de devam ediliyor.

Yüzde 99’u rahatlatacak adımlar değil, yüzde 1’i zenginleştirecek politikalar tercih ediliyor. Ülkenin ihtiyaçları değil iktidarın kendi devamlılığı gözetiliyor. Oysa yapılması gereken belli. Kamudaki şatafatın, saltanatın, israfı acilen ortadan kaldırılması, milyarlarca dolarlık kamu özel işbirliği projelerinden vazgeçilmesi, döviz cinsi sözleşmelerin TL’ye çevrilmesi, Hazine garantilerinin bitirilmesi, krizin faturasının milyonlarca çalışanın, emeklinin, öğrencinin omzuna yıkılmasını önleyici adımların atılması gerekli.

Bu adımları bu iktidarın atması ise imkansız. İktidarın doğasına aykırı. Bilerek ve isteyerek kurduğu hukuksuz, keyfi ve israfa, talana dayalı düzeni değiştirmeyi seçmesi kendisinden vaz geçmesi anlamına gelecektir. Böyle yapmayacağı şimdiden belli…

Peki ne yapacak? İktidar şimdi de Merkez Bankası’nın geçmiş yılların kârından ayrılan ve “ihtiyat akçesi” olarak duran 46 milyar TL’lik rezerve el atacak. Kısa bir süre önce de merkez bankasının 33 milyar liralık kâr payını nisan ayını beklemeden ocak ayında avans olarak tahsil edip bütçeye koymuştu. Şimdi, bir kez daha TCMB kaynaklarına el atıyor ve böylece 90’lı yılların sınanmış felaketi olan “para basma” mekanizmasına da göz göre göre geri dönüyor.

Mali disiplini gözle görülür şekilde yıkıyor. Bütçe açığı artıyor, kamu özel işbirliği ve Varlık Fonu gibi bütçe dışı işlemler artarak sürüyor, açıklar tek seferlik gelirlerle kapatılıyor. Demokrasinin temeli olan bütçe hakkı adım adım gasp ediliyor. Tam da bu esnada yaşanan bir gelişmede, tüm bunların temsilini bulması da bir rastlantı olmasa gerek.

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyelerinin ilk sözleşmede 13 bin lira olarak belirlenen maaşları daha ilk toplantıda Cumhurbaşkanı tarafından 18 bin liraya çıkartıldı. Üyelerden Bülent Arınç’ın halkın vergileriyle ödenen maaşının yüksekliğine ve daha ilk toplantıda yapılan artışa dönük eleştirilere verdiği cevapsa, yaşanan her şeyi açıklıyor. Arınç, halkın vergileriyle aldığı maaşına daha ilk toplantıda zam yapılmasını sorgulayan halka “edepsizler” diyor. Maaşını veren halka…

Kınanacak edepsizliğin ne olduğu açık oysa ki! Bütçeyi TCMB kaynaklarıyla, yani para bastırarak kapatan, böylelikle ekonomiyi de ülkeyi de ateşe atmayı dert etmeyen, yandaşa kendi bekası için ülke kaynaklarını talan ettiren, yandaş sermayenin en küçük çıkarı için milyonlarca yoksulu, işsizi umursamayan anlayışın ta kendisidir. Kibrin ve rantın ortaklaştığı anlayışın ta kendisidir.

Değişimin ayak seslerini duyamayacak kadar kibirlerine yenilmiş olanların, halkın sesini “edepsizlik” diyerek susturamayacağı günler yakın… Barışla, kardeşlikle var edilecek, herkesin yüzünün güldüğü bir yarın yakın.

Tek adam rejiminin hukuksuzluğunun, keyfiliğinin, ayrıştırıcılığının faturası her geçen gün ağırlaşıyor. Ve bu durum karşısında adım atmakla yükümlü iktidar, bilakis çıkarttığı yangına körükle gitmeye devam ediyor.

Hayatın her alanında şahısların keyfi kararlarının norm haline geldiği tek adam rejiminde bu keyfilik bu sefer de kendisini bozulan mali disiplinde gösteriyor. İktidar adeta kurumsal yıkımın yaşanmadığı alan kalmamasına ant içmişçesine yoluna devam ediyor.

2019’un henüz ilk 5 ayında yılsonunda ulaşılması hedeflenen bütçe açığının yüzde 82,5’una ulaşıldı. Faiz dışı bütçe açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı sadece bir yılda yüzde 1,5’ten yüzde 2,8’e çıktı. Sanılmasın ki bu bütçe açığı bunca ağır ekonomik krizin yükünü halkın omuzlarından almak adına ortaya çıkıyor! Kamu kaynaklarının yandaş rantçı sermayeye aktarılmasıyla başlayan, parti devletinin bir avuç azınlığına sağlanan şatafat, lüks ve israfla taçlanan yıkıcı adımlar, pervasızca ve telaşla uygulanan seçim ekonomisiyle bütçeyi de alt üst etti. Yangına körükle gidilmeye de devam ediliyor.

Yüzde 99’u rahatlatacak adımlar değil, yüzde 1’i zenginleştirecek politikalar tercih ediliyor. Ülkenin ihtiyaçları değil iktidarın kendi devamlılığı gözetiliyor. Oysa yapılması gereken belli. Kamudaki şatafatın, saltanatın, israfı acilen ortadan kaldırılması, milyarlarca dolarlık kamu özel işbirliği projelerinden vazgeçilmesi, döviz cinsi sözleşmelerin TL’ye çevrilmesi, Hazine garantilerinin bitirilmesi, krizin faturasının milyonlarca çalışanın, emeklinin, öğrencinin omzuna yıkılmasını önleyici adımların atılması gerekli.

Bu adımları bu iktidarın atması ise imkansız. İktidarın doğasına aykırı. Bilerek ve isteyerek kurduğu hukuksuz, keyfi ve israfa, talana dayalı düzeni değiştirmeyi seçmesi kendisinden vaz geçmesi anlamına gelecektir. Böyle yapmayacağı şimdiden belli…

Peki ne yapacak? İktidar şimdi de Merkez Bankası’nın geçmiş yılların kârından ayrılan ve “ihtiyat akçesi” olarak duran 46 milyar TL’lik rezerve el atacak. Kısa bir süre önce de merkez bankasının 33 milyar liralık kâr payını nisan ayını beklemeden ocak ayında avans olarak tahsil edip bütçeye koymuştu. Şimdi, bir kez daha TCMB kaynaklarına el atıyor ve böylece 90’lı yılların sınanmış felaketi olan “para basma” mekanizmasına da göz göre göre geri dönüyor.

Mali disiplini gözle görülür şekilde yıkıyor. Bütçe açığı artıyor, kamu özel işbirliği ve Varlık Fonu gibi bütçe dışı işlemler artarak sürüyor, açıklar tek seferlik gelirlerle kapatılıyor. Demokrasinin temeli olan bütçe hakkı adım adım gasp ediliyor. Tam da bu esnada yaşanan bir gelişmede, tüm bunların temsilini bulması da bir rastlantı olmasa gerek.

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyelerinin ilk sözleşmede 13 bin lira olarak belirlenen maaşları daha ilk toplantıda Cumhurbaşkanı tarafından 18 bin liraya çıkartıldı. Üyelerden Bülent Arınç’ın halkın vergileriyle ödenen maaşının yüksekliğine ve daha ilk toplantıda yapılan artışa dönük eleştirilere verdiği cevapsa, yaşanan her şeyi açıklıyor. Arınç, halkın vergileriyle aldığı maaşına daha ilk toplantıda zam yapılmasını sorgulayan halka “edepsizler” diyor. Maaşını veren halka…

Kınanacak edepsizliğin ne olduğu açık oysa ki! Bütçeyi TCMB kaynaklarıyla, yani para bastırarak kapatan, böylelikle ekonomiyi de ülkeyi de ateşe atmayı dert etmeyen, yandaşa kendi bekası için ülke kaynaklarını talan ettiren, yandaş sermayenin en küçük çıkarı için milyonlarca yoksulu, işsizi umursamayan anlayışın ta kendisidir. Kibrin ve rantın ortaklaştığı anlayışın ta kendisidir.

Değişimin ayak seslerini duyamayacak kadar kibirlerine yenilmiş olanların, halkın sesini “edepsizlik” diyerek susturamayacağı günler yakın… Barışla, kardeşlikle var edilecek, herkesin yüzünün güldüğü bir yarın yakın.

Editör: Haber Merkezi