Cuma gecesi gece saatlerinde gelen Türkiye’nin büyük bir bölümünde uygulanan iki günlük sokağa çıkma yasağının duyulmasının ardından insanların market ve fırınlarda kalabalıklar halinde alışveriş yapma çabalarına ilişkin çokça haber, eleştiri ve yorum dinledik.

Toplum sağlığını ilgilendiren bir konuda, insanların ihtiyatlı olması gerektiğini düşünen diğerlerinin tepkisi oldukça haklı.

Ancak gece saatlerinde açıklanan sokağa çıkma yasağına hazırlıksız yakalanan insanların da haklılık payı var. Kiminin bebeği var, kiminin bakımı gerekli ebeveynleri, kimim toplu alışverişe ayrılacak parası yok, kimi zaten daha stresli olmuş iş ortamından kendini yeni atmış evine.

İnsanların birbirlerine ilişkin tutum ve davranışları eleştirmeleri gayet olağan. Eleştiri, kaçınılmaz bir gerçekliktir ve birçok toplum açısından da iyileştiricidir. Eleştirinin toplumsal değişime sebep olması gerekmez, toplumda kişilerin birbirine yöneltebileceği şiddet hallerini ortadan kaldıracak kadar bile rahatlamayı sağlaması yeterlidir.

Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde, neden çıktığı belli olmayan anlamsız kavga görüntüleri dışında, kadrana bir şekilde girmiş bir çeşit çikolatalı tek ürün kişi ile yukarıdan yapılan bir çekimle bir çuval patates taşıyan diğer bir kişinin görüntüleri sosyal medyanın gündemine oturdu. Tüm eleştiriler, zaman zaman aşağılamalar genellikle bu iki resim üzerinden yürütüldü.

Hatta kendisini basın organı sıfatı olarak tanıtan ve “yayın” hayatı boyunca hiçbir güce ağzının kenarı bile eleştiri yapmamış/yapamamış bazı günlük ve haftalık yayın organları, sosyal medyanın kişisel acımasızlığı ve mizahı ile kendini denk görerek, sosyal medyadan birebir alıntı yaparak haber verme acizliklerini gözümüze sokarak, eleştiri sayılamayacak şekilde Anadolu söylemi ile hakir görme duygularını hiç bastırmaksızın dışa vurdular.

Elbette ki haklarıdır, memlekette “ifade özgürlüğü” var, basın organlarının kamusal görevleri ve basın ilkelerini ve bir de hukukun bazı ilkelerini bir kenara bırakırsak, bir basın organının halkına yönelik “eleştiri” hakkını kullandığını varsayabiliriz.

Hatta fotoğrafa konu olan kişilerin belki de başka bir şey alamayacak paraları olmaması olasılığını, tam işten dönerken çocuğuna o çikolatalı keki almak için girdiği markette sokağa çıkma yasağını öğrenmiş olabileceğini veya başkaca yazılabilecek milyon olasılığı da bir kenara bırakarak, bir basın organının bu şekilde mizah yapabilmesini de savunabilmeliyiz.

Biraz daha ileri giderek, her ne kadar kendilerine “özgür”, “bağımsız” gibi kelimeler koyarak ne anlatmak istediklerini ancak yargı organlarının önünde söyleme şansı verilmiş başkaca basın yayın organlarının toplumsal eleştirilerini toplumu, Anadolu’yu ve ülkeyi aşağılamak olarak değerlendirebilen bu çok “komik” çok mizahçı yayın organlarının, mevcut bu çelişkilerini de ifade özgürlüğünün geniş ve anlayışlı yolunda hoş görebiliriz.

Ama yaptıkları mizahın kalitesizliğini hoş göremeyiz anca üzerlerine eleştiri almamayı bir tutumdan öte bir hak haline getirmiş olan bu sevgili anlayışa, naçizane son 48 saat içinde mizah yapılabilecek başkaca birçok konu bulunabileceğini, bunları da değerlendirebileceklerini belirtmek gerekli.

Mesela, sokağa çıkma yasağının uygulamaya geçmeden iki saat önce duyurulmuş olması olabilir. İnsanların yaşadıkları telaş, mizahın hep konusu olmuştur ne de olsa.

Mesela, sokağa çıkma yasağından yerel yönetimlerin haberlerinin olmaması.

Mesela, Anayasal güvence altında olan ve yasa ile kurulmuş olan kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan Türk Tabipler Birliği’nin ve Tabip Odalarının merkezi ve yerel bilim kurullarında yer almaması.

Bunlar olmazsa ve haddinizi aştırırsa, yine sizinle aynı eksenden halkı sosyal medya fotoğraflarından yayınlayıp eleştiri yapan muhaliflerle aynı yolda kesişmeniz de olabilir.

Eğer o da olmazsa, hangi bilimsel argümana dayanarak sokakları yıkadığı belli olmayan bir yerel yönetim olabilir, insanlar bir virüsle mücadele esnasında sokakların deterjanla temizlenmesinin nasıl bir katkı sağladığı, hangi bilimsel görüşe dayandığı, daha da ötesi deterjanın diğer yeraltı sularına karışarak sular kirletme olasılığı ironik bir dille ortaya konulabilir, ironi de mizahın önemli bir parçasıdır.

Bu kadar tüyo yeter, yukardakiler güne göre komedi olur, güne göre trajedi, güne göre trajikomik, araştırılırsa çok daha iyileri de vardır mutlaka, ama bir vatandaşın ister bilinçli ister sokağa çıkma yasağı şokundan bir çikolatalı kek almak için sıraya girmiş görüntüsünde bir basın organının mizah arayışından gülmek çıkmaz, önce çıksa bile sonra çıkmaz.

İşin özü… Özü yok aslında ne özü ne şekli.

Çok kıyak adamdı babam

Yarından tezi yok kurtulacağım oğlum derdi

Şu cahallıktan

Kurtulacağım a

Ya yerine bişey koyamazsam[1]

 

[1] Can Yücel “Kurt Ahmed‟in Ağzından”, 2007