On binlerce hektar orman alanı yandı, yanıyor. Alev dalgaları köylülerin, evini, tarlasındaki ürününü, seralarını, hayvanlarını yaktı.  Geçimi tarımdan olan köylülerin malvarlığı olan hayvanları, ürünü, evi yandı. Bulduğu bir yastığa başını koymuş kapısının önünde açık havada yangın kokusu altında yatıyor.

Kentlerin keşmekeş yapısından kaçan, doğada huzur arayan insanlar sitelerde mutlu şekilde yaşarken yangın geldi evlerinin çevresinde ne kadar yeşil varsa yaktı, kül etti.

 Bu arada bir belediye başkanı çıktı, dedi ki:

“Evleri kullanılamaz hale gelen vatandaşlarımız TOKİ tarafından 20 yıl ödemeli, çok cüzi faizlerle istedikleri şekilde evleri tekrar yapılacak. Ben şunu söylüyorum, çok eski evi olan vatandaşlar ‘keşke bizim de evimiz yansaydı’ diyecekler diye düşünüyorum. Onlara devletin teselli hibesi çok fazla.”

Bunu söyleyen AKP'li Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren.

Maalesef insanların yaşadığı acıyı, kaybedilen ulusal değerleri anlayamayan bir zihniyetin ürünü bu sözler.

Köylüler tek başına tarlanın içindeki evinde yaşarken, TOKİ’nin yapacağı evlere taşınacaklar, sonra her gün tarlasına gidip gelecekler.

Orman yapısı yangınla bozuldu. Altında yaşayan mikroorganizmalar, kurtlar, solucanlar, zararlıların larvalarını yiyen uğur böceği dediğimiz yararlı türler yok oldu. Ormanların yeşermesi 15 – 20 yıl, tarlanın eski üretim rejimine girmesi en azından 2-3 yıl.  Bu süre içinde köylü kardeşimiz nerede yatar, ne içer ne eker ne biçer.

Muğla çam balı ile tüm dünyaya bal ihraç eden bir kentimiz.  Orada binlerce kovan arı yandı. Eylül ayı içinde Türkiye’nin her yerinden arıcılar yüzbinlerce kovanı çam balı için oraya getiriyor.  On binlerce hektar alan yandı, şimdi arı kovanları getirilse bile bal alacakları çam ormanı yok.

Özetle, sektörel olarak arıcılar başta olmak üzere, köylülerin büyük sorunu var. TOKİ evleri yapsın ancak tarlasındaki evi için mutlaka acilen kredi verilmeli, hem de karşılıksız. O evlerin yapılması bile büyük bir çaba ister.

Yangınla ilgili eleştiri yapmak kolay. Örneğin sosyal medyada paylaşıldı:

“Müteahhitlere gelince yap, işlet, devret!

Ormana gelince yak, izle, seyret!

Kendine gelince ye, iç, sarf et’

Vatandaşa gelince nankörlük etme, şükret!”

Katılmamak elde değil, ancak bir de yaşamın gerçeği var ki, Antalya bölgesindeki yangın Türkiye’nin sadece doğasına değil, geleceğin turizmine de darbe vurdu.

Tarım ve Orman Bakanı 13 Temmuz’da Yenişafak gazetesindeki haberinde dedi ki:

“Şu anda çakmak yaksalar, yakalıyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir kişi Seferihisar'da yakalandı. Mangal yapıyormuş. ‘Saklanmıştım. Nasıl yakaladınız?' diye sordu. 24 saat gözetliyoruz. Duman çıkınca hemen ordayız. Alev parlamadan gidip müdahale ediyoruz. İnanılmaz başarılıyız. 776 orman gözetleme kulesi var. Anında; itfaiye, helikopter ne gerekliyse gönderiyoruz.”

Diyeceksiniz ki, pembe propaganda serbest. Onun bir başka ifadesi da şöyle: “yalandan kim ölmüş.” Orman bakanı ormanlardan sorumlu olmadığını söylüyor.  Başkanı da yangın söndürmelerden büyükşehirlerin sorumluluğunda olduğunu söyledi, çıktı.

Ne çakmağı, ne dumanı. Türkiye yandı, bakanı da, öbürü de  hala başarılıyım diyor. Hadi oradan sen de!